Cesaret etmek: Güneşe bakmaya hazır mısınız?

“Bil ki güneşe bakmaya cesareti olmayan, gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkumdur.” Şems-i Tebrizi

Ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte hayatımızdaki cesaret kavramına bakalım istiyorum. Cesaret bizler için nedir? Ne zaman gerçekten cesaret ederiz? Ne zaman gerçekten cesaret edemeyiz? Neden cesaretimiz kırılır, silinir, azalır veya “vazgeçeriz”? Bugüne kadar o vazgeçtiğimiz noktalarda geri durmasaydık tam yol ileri gitseydik, bugün nerede olurduk?

Öncelikle genel anlamda etrafımda gözlemlediğim cesaret algısına biraz daha yakından bakalım istiyorum sizlerle. Hemen bir örnek ile başlayalım. Yeni yüzme öğrendiğimiz bir dersteyiz. Havuz başında hocamız bizi direktifleriyle yönlendiriyor fakat bir türlü kendimizi suya bırakmaya cesaret edemiyoruz. O güzel çocuk aklımızda tek olan şey suya “batmak”… Batmaktan korktuğumuz için kendimizi, vücudumuzu kasarız değil mi? Ve biz bunu yaptığımızda daha da batarız… Vücudumuzun su ile dengeye gelmesine, kendi kendini rahat bırakmasını ve suyun o muhteşem kaldırma kuvvetiyle bizi yukarılara taşımasına ancak “izin verdiğimizde” yani cesaretle korkumuzun üzerine gittiğimizde, evet işte sadece o anda batmamaktayızdır…

Cesaret etmek: Güneşe bakmaya hazır mısınız?

Hemen başka bir örnekle açıklayabiliriz, yaşadığımız kırıcı bir ilişkiden sonra başka bir ilişki yaşamaktan korkarız. Cesaretimizi kıran inancımız (veya korkumuz) “yine aynı son ile karşılaşacağım” olur. Bize doğru atılan her adımdan çokça adımla uzaklaşıveririz. Önümüze çıkan fırsatları bir bir geri çeviririz. Ne yapmaktayız? Sadece “denemek” olasılığını bile geri çevirmekteyiz. Sadece denemek akışına “cesaret” edememekteyiz… İşte seçimlerimiz üzerinden yıllar geçer ve biz o “cesaret” edemediklerimiz ile hayatımızda yepyeni bir sayfa açamamışızdır…

Başka bir örnek verelim. Bir ev almak isteriz, evet toplam tutar bize göre büyüktür. Fakat farklı yollar vardır, bir yol mutlaka vardır… Cesaret edebilsek bu borcu nasıl ödeyeceğimize kanaat getirebileceğiz, fakat işte o cesaret o kadar da kolay değildir. Ne olur, cesaret edemeyiz… Bundan bir beş yıl sonra güzel balkonumuzda oturmak bir cesaret sonucu iken biz o gün bu konuda cesaret edemediklerimiz ile akışa karar vermiş oluruz… Ya cesaret edebilseydik, ödeyemeyeceğim, yapamayacağım, nasıl olacak sorularımızı ya bir kenara bırakabilseydik? Ya sadece deneyip görmeye izin verseydik?

Şimdi bambaşka bir örneğe geçelim, evet bir evladımız olsun isteriz. Biyolojik olarak sahip olamayacağımızı öğreniriz. Yıkılırız, çok üzülürüz, inanmak istemeyiz. Ama bir yol daha vardır… Bu dünyaya anne ve babasını kaybederek gelmiş evlatlar vardır… Onlara öz anne ve baba sevgisini verebilmeye cesaret edebilmek vardır. Bu kadar kutsal bir yol, bir seçenek, bir çözüm mutlaka vardır… Cesaret edebilirsek, evet bir anne evet bir baba olabiliriz. Fakat cesaret edemediğimizde, bir yavru bizimle büyüme şansı varken, bu şansı yitirmiş olacaktır… Bugünden tam 15 yıl sonra ne düşüneceğiz, o güzelim evlada bakıp da mezuniyetlerini kutlamak şansımız elimizdedir, o güzelim evlada bakıp da onun güzel bir insan olarak yetiştiğini görmek şansı da bizim elimizdedir… Yani cesaret etmek bizim elimizdedir… Cesaret edemedim deriz değil mi evet “benim çocuğum olmadı”… Bu da bir seçenek ve açıklamadır… Ve cesaret ettiğimiz kadar çok sonucu vardır…

Cesaret etmek: Güneşe bakmaya hazır mısınız?

İşte hayatımızda öyle noktalar gelir ki cesaretle seçim yapmak durumunda kalırız. Hayatımda sık sık kullandığım bir söz vardır “sonunu düşünen kahraman olamaz” diye… Bu sabah uyandığımda ilk aklıma gelen en son neye gerçekten cesaret ettiğimdi… Kalbim deli gibi çarparken, beynim yapma derken, ben neye kalbimin tüm “evet sakın geride durma yapabilirsin” mesajına kulak vermeye cesaret edebildim? En son ne zaman sonu ne olacak “öyle mi olacak böyle mi olacak,” “sonunda ne kazanacağım ki,” “sonunda iyi mi olacak kötü mü olacak,” “doğru mu yaptım yanlış mı yaptım,” “nasıl yaptım” diye düşünmeden ne olur demeden gerçekten cesaret edebildim? En son ben ne zaman yaşım başım ne oldu demeden yollara düşebildim? En son ne zaman annem, babam, kardeşim, eşim, arkadaşım ne düşünür, ne der diye sorgulamadan içimden geçeni gerçekleştirebildim? Ben en son ne zaman “ben cesaretim” diyebildim?

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız bugün hayatınıza, verdiğiniz kararlarınıza, aldığınız yönlere, durdurduğunuz akışlara, kendinize yaklaştırdığınız ve uzaklaştırdıklarınıza, kendiniz hakkında karar verdiklerinize, hayatınızı nasıl yönlendirmekte olduğunuza bakmanızı dilerim… Cesaret bunun neresinde? Cesaret hayat kararlarınızın neresinde? Cesaret bugün siz kahvenizi yudumlarken, bugün siz işinize giderken, bugün siz gözlerinizi açtığınızda, evet can-ım cesaret bunun neresinde?

Haydi gelin bugün bir değişiklik yapalım, cesaretle sevelim, cesaretle akalım, cesaretle arayalım, cesaretle bakalım, cesaretle kabul edelim ve cesaretle isteyelim… Gelin birazcık olsun azıcık olsun bir yudum da olsun “cesur” olalım…

 

İlginizi çekebilir: Konfor alanı değişmeden hedef olur mu: Hedef olduğunda konfor alanı kaybolur mu?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam