X

Beslenme konusuna tazelenmiş bir bakış: Yemek yemek mi, beslenmek mi?

Beslenme fiziksel, duygusal, ruhsal, sosyal bir olgu. Hem hayatla ve bedenle kurduğumuz en temel bağlardan, hem de yaşayış biçimimizi ve kendimize tavrımızı ortaya koyan alanlardan biri.

Anne karnında başlıyor beslenme, anneden çocuğa doğru akan hayat enerjisiyle, canla beraber bu yaşama hazırlanmak, bedenen gelişmek ve aynı zamanda bir merkezden diğerine bağlanmayı temsil ediyor bizler için. Doğduğumuzda ailedeki beslenmeye adapte oluyoruz. En güzel yemekleri kendi annemiz yapıyor, o da genelde coğrafyadan, kültürden ve dinden etkilenmiş bir mutfak oluyor.

İlerleyen senelerde ise lezzet ve nefs, bedensel ihtiyaçlar ve besinler, zihinsel ve psikolojik ihtiyaçlar gibi birkaç kola ayrılıyor. Kimimiz daha dengeli bir şekilde dururken sac ayakları üzerinde, kimimiz yalnız birine doğru dalabiliyor. Oysa bedendeki dokuların beslenmesi, optimum formlarında olmaları, esenlikleri; zihin ve duyguların da beslenebilmesi ve optimumuna ulaşabilmesi için bir altyapı hazırlıyor.

Farkındalık

Beslenmek, yemek yemekten bir parça farklı. Bedenin ihtiyaçları ve karşılıklı olarak ona sunacağımız faydalara işaret ediyor. Bunun için öncelikli olarak bedeni tanımak, ihtiyaçlarını bilmek, bedeni kullanım biçimimizi destekleyecek besinleri fark etmek, onları ne sıklıkta ve miktarda yiyeceğimizi hissetmek gerekiyor.

Benim için bedensel farkındalığın artması, ruh-beden-zihin üçlüsünü bütünleyen ve birleştiren yoga ile başladı.

Bedenin hareketler, nefes, besin ve diğerleriyle ilişkisini ve içeriden geleni görüp duyabilecek kadar yakınlaşmamız gerekti. En duru ifadeyle, yoga bedenimin içerisinde olanlara dair farkındalığımı yükseltti; bilim adamları bu olguyu “introception” olarak isimlendiriyor.

Öncesinde beslenmem, zihnimin uygun bulduğu ve hesapladıkları, ya da o an içerisinde basit olan etrafında daha çok şekilleniyordu.

Ahimsa – Şiddetsizlik

Beslenmek, dış dünyayla ve diğer canlılarla kurduğumuz ilk ilişkilerden. Sevgi, bağlantı, birlik, eşitlik, barış duyguları hakimse sürece, o zaman hayatımızın diğer alanlarına da yansıyabiliyor. Yogiler için Sattva, Yoganın özü olan ahimsanın içinde yer alan konseptlerden. Sattvik beslenmede hayvanlara zarar verecek herhangi bir yiyecek tüketilmiyor, doğada uyum içerisinde yaşayan ve olgunlaşma sürecine kendi gelmiş olan sebze ve meyveler, tahıllar ve yemişler bulunuyor.

Jivamukti Yoga kurucularından David Life’a göre “Herkes baş duruşu yapamayabilir, fakat herkes yiyor. O yüzden, yediklerimizin dünyadaki etkisi başımızın üzerinde durup duramamaktan daha büyük.”

Miktar

Erdeşîr-i Bâbekân’ın  yaşantısıyla ilgili şöyle bir bilgi yer almaktadır: Erdeşir Bir Arap hekimine, “Günde ne miktar yemek yenilmelidir?” diye sorduğunda, “100 dirhem taş miktarı (hacmi)” yanıtını alır. Ve üzerine yeni sorusunu sorar: “Bu kadar yemek insana ne kuvvet verebilir?” Hekim der ki: “Bu miktar seni taşır, fazlasını sen taşırsın! Yemeği yaşamak ve ibadet için yemek gerekir. Yoksa senin sandığın gibi, “Yemek için yaşamak” doğru değildir.”

Eğer bedeni fazla yemek ile yüklersek, masadan tam dopdolu bir tokuk hissiyle kalkarsak, bu hem zihin ve nefs için yemek oluyor, hem de sindirim sistemi üzerinden bedeni yoruyor. Bedenin taşıdığı toksin miktarı artıyor ve bağışıklık sistemi zayıflayarak hastalıklara daha açık bir hale gelmesine sebep oluyor

Bu, yalnızca çok yediğimizde değil aynı zamanda şeker, işlenmiş gıda, hazır katkılı yiyecekler, beklemiş gıdalar, süper marketin raflarını süsleyen renkli parketlerin içindekiler ve alkol gibi başka unsurlarla da desteklenen bir sürece dönüyor.

Dolayısıyla hem görünüm, hem sağlık, hem gün boyu enerjik hissedebilmek ve bedenin yorgunluk sinyallerini erken saatlerde vermesinin önüne geçmek için miktarlar az olsun.

Bir lokma aldıktan sonra o bitene dek bir sonraki lokmayı hazırlamadan yalnızca tadını çıkarmak, ve her lokmayı 25-30 defa çiğnemek hem sindirimi kolaylaştırır, hem de yavaş yemenizi sağlar. Yavaş yediğinizde, bedenin “doydum” ifadesini daha rahat duyabilir ve durabilirsiniz.

Sıklık

Beden ve metabolizma için en önemlilerden biri, aç kalmamak. Oruç hem belli kültür ve dinlerde ibadet adına yapılır, hem de bedeni güçlendirmek için. Fakat özellikle şehir hayatı ve temposu içerisinde, doğadan ve güneşten, yaşam enerjisinden doğrudan beslenmediğimiz dönemlerde; bedeni aç bırakmadan, sık, az ve iyi besinler yemeli.

Özellikle öğrencilerden fiziksel görünümle ilgili sorular gelip “Hocam aç da bırakıyoum kendimi fakat kilo veremiyorum” gibi cümleler de duyduğum için, bir defa daha altını çizmek isterim. Beden aç kaldığında zayıflamak yerine, daha az besin gelmesi durumuna adapte olur. Beden, bizim dışımızda nefes alan, öğüten, sistemleri olan ve kendini şartlara uygun hale getiren bir yapı olarak; sunduğumuz zorluklara ya da kısıtlara göre yeniden ayarlama yapar. Dolayısıyla yeni normalinizi başka yerde belirler, çok da düzensizce aç kalıyorsanız yediklerinizin yağ olarak depolanma oranı artar, ki bu “kıtlık” durumu devam ederse depoda “en zor çözünecek” cinsten besin bulunsun. Ve evet, aç kalınca ilk yakılan kaynak da kas…

Ben nasıl besleniyorum, neler yiyorum diye bakarsak;

Öncelikle son birkaç senedir kendimi sürekli merak ettiğim konularda araştırma yapmaya sevk ediyorum. Alkali beslenme, kan grubuna göre beslenme, ayurveda, Karatay diyeti, ketojen ve sattvik beslenme alanlarında yeterince araştırma yaptıktan sonra bedenimin istekleri ve bu sistemlerden hayatıma ve bedenime iyi geldiğini hissettiklerimin bir kesişim kümesi oluyor aslında.

Yemeden önce o gün sonraki saatlerde ne gibi bir ihtiyaç olacağını hissetmeye, bedeni dinlemeye başlıyorum. Beslenme uzmanı ya da diyetisyen değilim, o yüzden en sağlıklı ya da en iyi beslenmeyi uyguladığımı iddia etmek yerine; hayatımın bedenimle en sağlıklı ve uyumlu olarak aktığı şekilde beslendiğimi belirtmeliyim.

  • Sabah: Çocukluğumdan beri ilk birkaç saat kahvaltı edemedim. Onun yerine iyi bir bitki çayı, metabolizma hızlansın istediğim dönemlerde ise bir çorba kaşığı bal, 1’er çay kaşığı karabiber, zencefil, karanfil, tarçın, zerdeçal ve yarım limon.  Ya da sindirim sistemini temizlemek için yarım bardak ılık suya yarım limon ve 1 çorba kaşığı ev sirkesi. Sabah rutini, gece boyu bazal metabolizmanın yönettiği sindirim sistemini  uyandıracak olan şey. Sen nasıl uyandırılmak isterdin? Kendine de öyle davran.
  • Öğlene doğru: Biraz meyve, salata, iyi karbonhidrat
  • Öğleden sonra: Özellikle benim gibi vejetaryenseniz, bu saatlerde bir ara öğün olarak protein için çiğ badem, çig kaju gibi kuru yemişleri tercih edebilirsiniz. Ben antioksidan özelliği sebebiyle turna yemişi ya da yaban mersini de ekliyorum.
  • Akşam üstü: Hafif bir sebzeli omlet / Tam yağlı manda yoğurdu  / 1 avokado. Olabildiğince yağ; keten tohumu, üzüm çekirdeği, zeytinyağı ya da hindistan cevizi yağı olabilir.
  • Akşam: Mutlaka protein. Hele ki spordan sonraki 45 dakika içinde protein aldığımızda, kas yapımını destekliyor. Eğer et tüketiyorsanız kırmızı et, tavuk ızgara ya da balık iyi bir seçim. Ben nadiren balık ve salata, fakat çoğu akşam omlet ve kinoa tabuleh gibi proteini yüksek diğer gıdaları tercih ediyorum.
  • Yatmadan: Bol bol bitki çayı, arı sütü / bal / polen  – çok acıkırsam yarım avokado birkaç ceviz
  • Kaçamaklar: Çikolata, dondurma, iyi bir makarna ya da pizza. Ayda 1.
Canset Bağan: Cemre Canset Brahma Kumaris’te ilk meditasyonunu deneyimlediğinde 12 yaşındaydı, 15 yaşında Reiki ile tanışıp ilk enerji inisiyasyonunu aldı, 16 yaşında yogaya başladı ve 19 yaşında tek başına ilk Hindistan seyahatini yaptı. Öğrenmeye ve bilgiye tutkun bir şekilde keyifle Işık Üniversitesi Ekonomi ve İşletme bölümlerini tamamladıktan sonra, bir süre özel sektörde çalıştı. Bu şekilde bir hayatın kendisi için uygun olmadığını fark ettikten hemen sonra, yıllardır büyüyen yoga sevgisini ve yeni bir yol arayışını eğitmen olma yolunda bir itici güç olarak kullandı. Sevgiyle ve içtenlikle attığı bu adım hem yurt içinde hem de yurt dışında çok değerli eğitmenlerle 500 saatin üzerinde sertifikasyon eğitimine dönüştü. Budokon® Yoga, Yogakids® Çocuk Yogası, Birthlight® Hamile Yogası, Vinyasa Yoga, Yin Yoga, Yoga Terapi ve Hatha Yoga sertifikasyonları ile farklı beden tipleri ve ihtiyaçları, yaş grupları ve düzeyler için yaratıcı ve özgün dersler vermeye, derslerde de spiritüel birikimini paylaşmaya başladı. 27 yaşındayken şamanlar ve psikologlar ile özel eğitimler ve grup çalışmaları yapmaya başladı, bu iki alanın hayatında uygulama anlamında bir düzen ve ritme oturmasını mutlulukla izledi. Yazları ise 1 ay kadar Güney Amerika’da kalıp derin ruhsal çalışmalar gerçekleştirmeye başladı. Reikinin ardından daha ince enerji çalışmalarına Evrensel Enerji (HUE), Altın Enerji, Reconnection gibi farklı sistemlerle devam etti ve halen günlük olarak uygulamalar, uyumlamalar ya da kişilerle bire bir seanslar yapıyor. Yoga eğitmenliği yanında Cemre Canset bir beden koçu, şifacı, ruhsal terapist ve yazar olarak çalışıyor. Şu günlerde hızlı ve nazik bir dalış yaptığı Savaş Sanatları ve MMA dünyasını keşfediyor, Vejateryan yemekler pişiriyor, doğanın tadına varıyor, Lindy Hop ve Solo Jazz danslarını öğreniyor, bolca meditasyon yapıyor, ücretsiz Karma Yoga aktiviteleri sayesinde toplumla paylaşıyor, heyecanla ilk kitabını yazıyor ve her an sevgiyle titreşiyor. Derslerini ise Yogatime , Nefess Yoga, Defence Academy, Yol Yaşam Stüdyosu, Essporto Health & Fitness ve the Marmara Hotel Taksim’de veriyor; farklı şehirlerde Workshoplar düzenliyor.

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

İlgili Makale