X

“Ben” yerine “biz” diyebilmek: Pandeminin düşündürdükleri

2020’nin bugüne kadar yaşadığımız hiçbir yıla benzemeyeceğini söyleseler, sanırım buna inanmazdık. Çin’de ilk vaka çıktığında, ta uzaklarda bir şeyler olurken; biz hala buradaki hayatlarımıza her zamanki düzeninde devam ediyorduk. Daha önce çıkan bazı virüsler gibi sadece oraları vuracak sandık. Baktık ki Avrupa’ya dibimize kadar geldi vakalar; o zaman bile “Sadece yaşlıları etkiliyormuş, bize bir şey olmuyormuş” dedik. Gerisi malum, bütün bildiğimizi sandıklarımız çok hızlı bir şekilde her geçen gün değişti. Dışarı çıkmaktan korktuk, sevdiklerimizin sağlığından endişe duyduk, elimiz kolumuz bağlı hissettik ve belirsizlikle birlikte günün ne getireceğini bilmeden yaşadık.

Bu süreçte hepimizi şaşırtacak kadar “biz” olup, kenetlendiğimiz güzellikler de yaşadık. Faturasını ödeyemeyenlerin yardımına hiç tanımadıkları; alışverişini yapamayanların evlerine yeri geldi devlet, yeri geldi komşuları koştu; veresiye defterleri kapatıldı. Maskesiz sokağa çıkılmamaya başlandı. Sadece kendi sağlığımızdan değil, başkalarının sağlığından da sorumluyuz bilinci yükseldi. Taşıyıcı olup başkalarını hasta etmemek için de gereken hassasiyet gösterildi. Açıkçası bu dönemde kötünün içimizdeki iyiyi çıkarmaya yardımcı olduğuna inanmaya başlamıştım; ta ki normalleşme sürecine, Haziran başında geçilene kadar…

Tabii ki neredeyse üç ay evlerde kaldıktan sonra; biraz hava, biraz sosyalleşme herkesin ihtiyacı ve hakkıydı. Ama buradaki “biraz” kısmına hep birlikte dikkat edebileceğimize inanmıştım. #evdekalturkiye etiketleriyle ilk defa pişirdiği ekmeğini, artık evde yaptığı sporunu, markete bile çıkmayarak hallettiği online alışverişini paylaşanların sanki 2020’nin ilk altı ayı yaşanmamışçasına beach’leri dolduracağını düşünememiştim. Sokağa çıkma yasağı gecesinde bakkallara koşanları “cahiller” diye etiketleyenlerin, yirmi kişilik gruplarla tatillere çıkacağını öngörememiştim.

Devletin “sosyal mesafe” vurgusu yaparken gerçekleştirdiği büyük açılışlara binleri dolduracağına şahit olacağımızı hayal bile edememiştim. Kendi mutlu günlerini sevdikleriyle paylaşmak için yüzlerce kişiyi toplayıp; düğün dernek yapanlar olacağına inanamamıştım. Hani evlerde kaldığımız üç ay boyunca, başkaları için de bunu yapmıştık? Sadece “ben” değil, “bizi” düşünmeliyiz; taşıyıcı da olabiliriz söylemleri neden üç aylık raf ömrüne takılıp kalmıştı?

Evet sıkıldık, evet zorlandık hem de her birimiz; kimimiz maddi, kimimiz manevi olarak, belki her ikisini de yaşadık. Evde eğitim görenden, işsiz kalandan, çok çalışmak zorunda olandan, işi gereği virüse rağmen dışarıda çalışandan, yalnız yaşayandan, ailesinden uzak aylar geçirenden… Herkesin bu dönemdeki hikayesi zorlayıcı oldu. Peki bu dönemde bizi evlerde tutan korku muydu, yoksa o döneme has yasaklar mıydı? Sadece “ben” korkusu ile mi uymuştuk kurallara? Eylül ayına geldiğimizde neden yaşadıklarımızın aynısını tekrar tekrar deneyimlemek zorundayız? Bu durumun tek suçlusu virüsün kendisi mi; yoksa “ben ben” demekten başka bir şey bilmeyen “biz” miyiz bu suça ortak?

Son yıllarda sosyal medyanın da çarpan etkisiyle pompalanan kocaman bir “ben” dünyası olduğu aşikar. Bakın “ben” neler yaptım, neler giydim, neler öğrendim, neler gördüm… Ne beylik cümleler kurdum, klavyeden ne büyük büyük yazdım. Ne akıllı, ne zeki, ne güzel, ne popüler, ne şuyum görüyor musunuz?

Ama aslında neler mi yaptım? Önce küçük büyük demeden insanlığımı kaybetmeye başladım. Herkesi eleştirdim, kimseyi beğenmedim. Kendi görüşlerime yakın olmayanları topa tuttum, “ah bu ötekiler” dedim durdum. Önemsiz gibi gözüken ama aslında hayat detaylarda gizlidir denilebilecek her türlü davranışı unuttum. Mesela yoldan geçerken birine çarptım, özür bile demeden kendi yoluma baktım geçtim. Asansörde gördüğüm insanlara “iyi günler” demedim, hatta bir gülümsemeyi bile çok gördüm. Teşekkürler kelimesini neredeyse kullanımdan kaldırdım. Yer kapmak uğruna oraya aslında yaşlı bir çift mi oturacaktı, çocuklu bir anne mi önemsemedim; nasıl olsa hızlı olan kazanırdı “ben” kazandım. Yanlışlıkla yere düşen bir şey varsa, onu kesinlikle kaldırmadım; ne de olsa o “benim” sorunum değildi.

Bu “ben” örnekleri fazla küçük, fazla detay mı geldi? Daha büyükleri de oldu tabi ki. Düzende çok büyük yanlışlıklar gördüm; hak yenildi sustum, adalet yerini bulmadı sustum. Hızla kazanç sağlayacaksam, “ben” kazanacaksam; doğru olanı mı yaptım önemsemedim. Doğru olanı yapanı, etik davranışlarda bulunanı da işini bilmiyor diye hor gördüm. Anlayacağınız “benim” keyfim yerindeyse; zorda olanlara gözlerimi kapadım, yanlış gidenlere bakmamayı tercih ettim.

Gerçekten “benim” sorunum olmadığını düşündüğüm hiçbir şeyle ilgilenmedim. Sorsalar okumuş etmiş, her alanda bir sürü fikrim olan “ben”; gerçekte ne çevreyi, ne hayvanları, ne insanları, kendimden başka kimseyi gerçekten umursamadım. -Mış gibi cümleler kurdum, bol bol paylaşımlar yaptım; ama asıl olan hep “bendim”.

Bütün yukarıda yazdıklarım sizlere de tanıdık mı? Size de dünya düzeni o fazlasıyla önemli “ben” üzerine kurulu geliyor ve siz de bu durumdan rahatsız mısınız? O zaman ilk yapmamız gereken “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” sözünü benimseyerek; kolları sıvamak ve bir yerden değişime ön ayak olmak. Sadece dünyayı seviyorum, çevremi koruyorum, ne kadar da bilinçliyim paylaşımlarının arkasına sığınmamak..

Gerçekten önemsiyorsak, seviyorsak, başkalarını da düşünüyorsak farklı eylemlerde bulunacağız. Sıcak gündem koronayken mesela “Bir tek yaz tatilim vardı” diyerek kalabalıklar içerisinde keyif çatmayacağız. Sadece yaz da değil tabi, belki evlere tıkılıp kalacağımız bir kış olacak; ama bunu “bizim” iyiliğimiz için yapacağız. “Ailemi çok seviyorum” diyip, kronik hastalıkları olan en yakınlarımızı ateşe atmayacağız sırf sosyalleşeceğiz diye. “Bana bir şey olmaz” davranışlarımızı rafa kaldıracağız; bu virüsten kurtulmamız için canı pahasına çalışan sağlık çalışanları ve daha nicelerini düşüneceğiz. Eylemlerimizle konuşacağız ve “bizim” iyiliğimiz için fedakarlık yapacağız, çalışacağız, değişeceğiz. Başkalarından bugüne kadar dilemediğimiz özrümüzü, sakındığımız teşekkürümüzü davranışlarımızla göstermeye başlayacağız. Hazır tüm dünya olarak, “biz” olarak atlatmaya çalıştığımız zor bir dönemden geçiyorken; bir yerden başlayacağız.

Peki ya bütün bunları yapmazsak ne mi olacak? “Ben” diye haykırsak da o benliği yaşayabileceğimiz bir hayatımız ya da dünyamız olmayacak. Şimdi korona, yarın başka bir dert bulunup gelecek; “biz” olmayı bir türlü beceremediğimiz için daha fazla zorluk çekeceğiz, “neden bunlar başımıza geliyor” diye söylene söylene yok olacağız. Dur demenin vakti işte bu yüzden geldi de geçiyor bile. Bugün kendine “ben” yerine “biz” olmak için ne yapıyorsun diye dürüstçe sormaya ne dersin?

Belki de geleceği güzele çevirmek “bizim” elimizdedir. Yeter ki sözde kalmayalım, özde gösterelim yapabildiklerimizi. Unutmayalım ki “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Haydi güzel eylemlerimizle konuşmaya başlayalım artık. Çünkü “ben” hala içimizdeki iyiye inanmak istiyorum, “biz” inanmak istiyoruz biliyorum!

Not: Hayatı boyunca “ben” değil, “bize” odaklanan; sofrasını, muhabbetini, kapısını, gönlünü çevresine açmış; hep kol kanat germiş; çok sevilip çok sevilmiş canım babaanneme. Birlikte geçirdiğimiz her an için iyi ki, her şey için teşekkürler!

İlginizi çekebilir: Göz doymayınca, gönül doymuyor: “İyi yaşam” çılgınlığına kapılmadan kendini dinlemek

Sinem Kocacan: Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan kapım olsun diye. Gerçekten okul benim bambaşka diyarlarla tanışmama vesile olmuş; gönüllü çalışma kampları, work&travel, değişim öğrenciliği... Hepsi beni insanların hikayelerine yoldaş yapmış. Sino derler bana, heyecan verenlerin peşinden koşarım hep; bol bol samimiyet ve gözlerinin içi gülen insanlar ise en sevdiklerim olur. Kendi dünyamı yaratmak, -meli -malı'lardan kurtulmak için bolca çabalarım. Yeni ve rengarenk olan beni kendine çeker; düşe kalka büyüyen, içindeki küçük kız çocuğunu yaşatmak isteyen biriyim ben. Kurumsal hayatta pazarlama yaparken, bir gün kendime başka yollar yaratma kararı aldım. Sırtçantamla Güney Amerika'nın altını üstüne getirirken, 30'unda Interrail yaparken buldum kendimi. Fark ettim ki yolda attığım her adım kendi özüme yaklaştırıyor beni. Hayat bana göre bir yolculuk; onu dolu dolu yaşamak içinse ihtiyacımız, o ilk adımı atmak ve fark etmeye başlamak. Yolculuklarımızla hep beraber büyümek ve hikayelerimizi birlikte paylaşmak dileğiyle.. Her şey gönlümüzce olsun.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale