Beklentiyle yapmaktan sadece yaptığın şey olmaya: Gerçek iyilik

Sevmek bu kadar güzelse, kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzeldir…” Şems-i Tebrizi

Ah o bizim bitmeyen beklentilerimiz… Çok küçük yaşlarda öğreniriz aslında, acıktığımızda karnımızın doyurulmasını bekleriz. Bu olmadığında ağlarız ve daha çok ağladığımızda daha da çok alırız. Sonra bu bir alışkanlık olur öğreniriz, “hayatta neye çok ağlarsak verilir” deriz. Büyüdükçe bunun da olmadığını görürüz. Fakat yine de vazgeçmeyiz, sürekli beklemekten yani nasıl anlatabilirim “bir fayda düşünerek” vermekten, bir yarar alacağımızı düşünerek yardım önermekten veya sonucu olacak diye bir diğer kişiye “iyilik” etmekten…

Çok küçük yaşlarda öğreniriz aslında, acıktığımızda karnımızın doyurulmasını bekleriz.

Oysa bu ne kadar doğrudur? Yani biz gönülden vermediğimizde, gönülden sadece vermek için vermediğimizde, sadece gerçekten önermek için önermediğimizde ne kadar doğru bir iyilik hali oluruz? İyilik yapmak bir iyilik beklemek ile özdeş midir? İyilik yapan kişi mutlaka karşılığında bir iyilik mi alacaktır?

İşte ben bugün bir şey verirken, bir kişiye yardım önerirken veya evrende var oluşumuzla birlikte örneğin işimizi yaparken sadece o iş olmaya odaklanalım istiyorum. Karşılığını düşünmeden “dünya bana ne verecek?” başarı, başarısızlık, tatmin, tatminsizlik, insanların takdiri, takdir görememek… Bunları hiç düşünmeden bunlarla hiç yorulmadan sadece o işi yapabiliyor muyuz bir bakalım istiyorum.

Neden bir şey bekleriz? Yani hayata emek koyduğumuzda bir kişiye yardımcı olduğumuzda bir diğerinin iyiliği ve saf iyiliği için uğraştığımızda neden sadece verdiğimiz için mutlu olmayız? Neden bizim de bundan bir “menfaat” ummamız gerekir? Neden hiç karşılık beklemeden sevemeyiz? Örneğin, o çok sevdiğimiz kişi bizi aynı türlü aynı şekilde sevmiyor olsa da sadece ona “karşılıksız da olsa” sevgimizi veremeyiz?

İyilik yapmak bir iyilik beklemek ile özdeş midir?

Karşılık beklemeden örneğin, gücümüz yetiyorsa bir çocuğun okul masraflarını karşılayamayız, belki bize de hayatta iyi şeyler olsun isteriz içten içten… Yaptığımız “iyiliklerin” karşılığını görmek isteriz. Eğer ilahi bir “adalet” var ise o adalet yaptıklarımızı görsün isteriz. Bekleriz değil mi? Biz iyilik yapıyorsak bizi de iyilikler bulsun isteriz… Peki, sizce bu iyilik ne derece dürüsttür? 

Yani biz yola “karşılık” beklentisinde çıktığımızda gerçekten kalbimizi verdiğimiz emeğe eklemiş olabilir miyiz, kalbimizi bu akışa yeterince koyabilir miyiz? Çok çalıştığımız için karşılığını beklersek gerçekten öğrenmemiz mümkün müdür? Sadece olduğumuz insan gibi olmamız mümkün müdür? Sanki perdelerin arkasından “evet ben çok çalışıyorum ve tabii ki çok kazanmayı bekliyorum” dediğimizde sizce o “emek” saf bir emek olabilir mi?

Bu soruların en değerlisi benim için Yaradan örneğinden gelir, eğer bir Yaradan var ise, örneğin bize ellerimizi verdiğinde sadece bir beklenti ile mi verir? Evet, belki kendisini hatırlamamızı istiyordur, fakat yine de bize verdiği özgür iradeyle bu ellerimizle her ne yapacaksak yapmak bize kalmıştır. Suç işlemek de, spor yapmak da, belki bu ellerle daha büyük iyiliklere aracı olmak da veya dua etmek de bize bırakılmıştır… Her ne kadar iyi veya kötü olursak olalım (neyin iyi veya kötü olduğuna biz karar verebilirmişiz gibi) karşılıksız seviliriz… İşte ilahi sevgi, ilahi veriş, ilahi olan bu karşılıksız beklentisiz çıkarsız olan vermek fiilinin en güzel örneklerindendir…

J. Krishnamurti’den iyilik üzerine…

Bakın sevgili J. Krishnamurti güzel eseri Yaşam Kitabı ile “iyilik” ve iyi olmayı, kalbimizi beklentisiz bir emeğe koymayı nasıl yorumluyor:

…İyiliğin niyeti yoktur. İyi olmak gibi bir amacım varsa bu iyilik getirir mi? Yoksa iyilik her zaman amaca bağlı olan iyi olma dürtüsünün tümüyle dışında bir şey mi? İyi kötünün, şerrin karşıtı mı? Her karşıt, kendi karşıtının tohumunu taşır, değil mi? Açgözlülük var bir de tok gözlü olma ideali var. Zihin tok gözlü olma idealine sahip ise, açgözlü olmamak için çabalıyorsa hala açgözlüdür çünkü bir şey olmak istemektedir. Açgözlülük, arzu etmek, elde etmek, genişlemek anlamına gelir ve zihin açgözlü olmanın, bir işe yaramadığını görürse, tok gözlü olmaya karar verir; sonuç olarak amaç aynıdır, bir şey olmak veya bir şey elde etmek. Zihin istememeyi istediği zaman istemenin, arzu etmenin kökü hala oradadır. Sonuç olarak, iyilik kötülüğün karşıtı değildir, o bambaşka bir haldir. Peki, bu hal nedir?

Açıkça görülüyor ki iyiliğin amacı yoktur, çünkü tüm amaçlar benliğe dayalıdır, zihnin benmerkezci devinimidir. O zaman iyilik ile ne demek istiyoruz? İyilik kesinlikle tam dikkatin olduğu anlarda vardır. Dikkatin amacı yoktur. Dikkatin bir amacı olduğu zaman dikkat var mıdır? Bir şey elde etmek için dikkat edersem, kazanılan şey, iyi veya kötü dikkat dediğimiz nitelik olamaz; bu ancak oyalama, bölünmedir. Yalnızca tam dikkatin olduğu ve olmak veya olmamak için bir çaba gösterilmediği zamanlar iyilik vardır.

Bugün bu yazımı okuyorsanız hayatta beklentiyle çıktığınız iyi olmak yollarına bakmanızı dilerim. Kim ki “ne gelecek?” diye bir şey vermek ister aslında olan vermek değildir, iyilik beklentisizce, çıkarsızca, düşünmeden ne alacağına önem vermeden, neyin geleceğinden çok “nasıl yardımcı olabilirim?“e odaklanarak gerçekleşir… Diğerleri sadece “sonuç” beklenti çıkar ve istekler olarak hayatımızda yer ederler…

Karşılık istemeden sevebilmek, sevgi verebilmek, iyilik edebilmek, bir şeye tüm kalbimizle emek vermek, ter dökmek, çok çalışmak, çok yardım etmek, bize bağlıdır… Gerçek iyiliğe giden yol ise işte bu “beklememek” halinden geçer…

 

İlginizi çekebilir: Kendine dönebilen ve kendinde kalabilen: İşte o sürekli mutlu

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam