Bağlanmak mı, kendin olmak mı? İşte bütün mesele bu!

İnsan sosyal bir varlık, günümüz bilimsel verileri insanın sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmek için bağlanmaya duyduğu güçlü gereksinimi gözler önüne seriyor. Bağlanma ya da ait olma deneyimi henüz bir bebekken (mümkünse) anne ya da ebeveyn ve çocuk arasında başlıyor. Buradaki ilk deneyim bireyin gelecekteki ilişkilerini ve deneyim seçimlerini de derinden etkiliyor.

Özellikle çocukken sevilme ihtiyacımızın tam karşılanmadığını hissettiğimizde daha iyi, daha sevilesi olmak için elimizden geleni yaparız. Hatta duygu ve ihtiyaçlarımızı dahi sevilmek için yok sayabiliriz. Belki ağladığımızda annemiz bağırmıştır ya da babamız o kadar yorgundur ki onu kendi sorunlarımızla üzmek istemeyiz. Ancak bu durum yetişkinliğimizde özgünlüğümüzü ve kendi olma özgürlüğümüzü elimizden alır. Eğer duygu ve ihtiyaçlarımızı ifade ettiğimizde ilişkimizin bozulacağına, sevilmeyebileceğimize inandıysak o duyguları ve ihtiyaçları görmezden gelmeye başlarız. Canımız sıkkınsa bile gülümsemek alışkanlık olur, bağırmak isterken “Haklısın” demek otomatikleşir. Sevilme (ait olma) ve özgünlük (kendin olma) ihtiyaçları çoğu zaman çatışır. Kendimizi ifade etmemeyi, hatta duymamayı alışkanlık haline getirdiğimizde hayattan tatmin olmayız, hastalıklar, kronik ağrılar, ilişkilerde sorunlar baş gösterir.

Eminim etrafında vardır ya da kim bilir belki sen böylesindir; “kendinden çok diğerlerinin ihtiyaçlarına cevap verip kendi duygularını ve ihtiyaçlarını görmezden gelen meleksi, yardımsever kişiler…” Genelde hiçbir dertleri yok zannedilir, çünkü kendi dert ve ihtiyaçlarından pek bahsetmezler. Ne yazık ki muhakkak bir kronik rahatsızlıkları olur… İşte bu kişiler çoğu zaman ilk bağlanma ihtiyacını karşılama dönemlerinde sevgi almak için iyi, kibar, yardımsever olması gerektiğini bilinçsizce otomatikleştiren çocuklardır.

Peki, çocukluktan bilinçsizce huy haline gelmiş, hatta belki farkında bile olmadığımız bir alışkanlığın zararlarından nasıl korunabiliriz? Öncelikle fark ederek. Eğer tüm bu yukarıda sayılanlar sana tanıdık geldiyse içindeki çocukla bağlantını yeniden kurmakla başlayabilirsin işe… Boğazın düğümlenmiş, gözlerin yaşarmış, kalbin sızlamış ya da bedeninde benzer bir hareketlenme hissetmiş olabilirsin. Tüm bunlar içerleyen çocuğun görülmeye başladığını hissettiğine dair güzel işaretler… Bugün bir vakit yarat ve kendine, duygularına, ihtiyaçlarına dön; bak bakalım için senden ne istiyor? Neye ihtiyacın var? Hangi duygu sana ne anlatmaya çalışıyor?

Başkaları için kendinden geçmek çok övünülesi bir özellikmiş gibi gösterilebilir, ancak kendinle ilişkinde, kendine önem vermeyip her zaman başkalarına öncelik vermek haksızlık yaratır. İçindeki çocuk bunun farkında olduğu ve kendini ortaya koyamadığı için içerler. Mutsuz ve hasta bir yaşam sürmesi bundandır. O yüzden duyguları ifade etmek en az sağlıklı beslenmek kadar önemlidir, duyguların yokmuş gibi davranmak, onları bastırmak aslında kendini hiçe saymaktır ve insan hiçe sayılmak için değil, varolmak için yaşar.

Danışmanlık, koçluk ve eğitimlerle ilgili bilgi ve randevu almak için www.iremulgu.com adresimi ziyaret edebilir, bilgi için [email protected] adresine mail atabilirsin. Pozitif psikoloji pratikleri ve hayat deneyimlerimi paylaştığım Instagram hesabıma buradanwww.iremulgu.com adresimi ziyaret edebilir, bilgi için [email protected] adresine mail atabilirsin. Pozitif psikoloji pratikleri ve hayat deneyimlerimi paylaştığım Instagram hesabıma , YouTube kanalıma buradan ulaşabilirsin.

Kocaman sevgiler…

İlginizi çekebilir: Duyguların gizli mesajı nedir: Duygularınızı tanıyın ve onlara kulak verin

İrem Ülgü Orhan Profesyonel Koç
Berkeley, North Carolina ve Pennsylvania Üniversitelerinde bulunan Pozitif Psikoloji kürsülerinde, Pozitif Psikoloji alanında eğitimler almış olan İrem Ülgü Orhan, bu eğitimlerini şamanik öğretiler ile ... Devam