Bağımlılıklar, zayıflık ya da iradesizlikten ziyade aslında bir kaçış çabası olabilir mi?

“Neden bağımlısın?” diye değil, “Neden acı çekiyorsun?” diye sorun. Bağımlılık, sadece bir dürtü kontrolü veya zevk arayışından çok daha karmaşık bir gerçekliktir. -Gabor Mate

Eskiden bağımlılıkları bir “zayıflık” olarak görürdüm. Genelde iradeli olmaktan övünen biri olarak, nefsine hakim olamamayı ya da bir şeylerin kendi kontrolünde olamamasını anlayamazdım. Oysaki o zamanlar farkında olmasam da, ben de kutbun yalnızca diğer ucundaydım. Motivasyon kaynağım, kendime iyi bakmaktan daha çok, zayıf parçalarımdan kaçmaktı. Tabii kutbun bir ucunda kimse uzun süreli kalamıyor ve her zaman diğer tarafa düşüş sert oluyor. Çünkü bulunduğumuz o yer de aslında gerçek ihtiyacımız değil. Sadece bir savunma mekanizması ve otantik benliğimizi temsil etmiyor.

Ben de kaçınılmaz olarak; disiplinli bir yeme düzeninden, kontrolü kaybettiğim yeme ataklarına; hep üretken olmaktan, tembelliğe geçiş yapmıştım. Aslında kök sebep değişmemişti, sadece onunla başa çıkma yöntemim farklıydı. Kendimi, yargıladığım ve olmaktan korktuğum yerde bulmuştum. 

Kendimizi ya da başkalarını değerlendirirken, şunu anlamamız önemli; bağımlılıklar zayıflık ya da iradesizlikten ziyade bir kaçış/bastırma mekanizması. Temel sorun hiçbir zaman bağımlılığın kendisinde değil. Örneğin, sigara bağımlısı olan biri, sigarayı bıraktıktan sonra ihtiyacını bu sefer de yemekle veya alışverişle karşılayabilir. Ya da sürekli diyetisyene gidip, diyet sürecinde kilo veren fakat sonrasında o kiloları geri alıp, defalarca aynı döngüye giren biri gibi -burada yemek sadece bir araç- asıl sorun kişinin yemekle olan ilişkisinde ve bu ilişkinin bozulmasına sebep olan gerçeklikte.

Dolayısıyla, kendimize sorup temas etmemiz gereken şey, bağımlılığın oluşmasına sebep olan travma, deneyim veya duygu. Araştırmalar, yüksek seviyede strese ve travmaya maruz kalan kişilerin bağımlılık geliştirmeye daha yatkın olduğunu gösteriyor.

Özellikle küçük yaşlarda, eğer ailemizden de yeterince duygusal destek alamıyorsak, yaşadığımız zorluklar ile başa çıkmakta zorlanıyoruz. Duygularımızı nasıl regüle edeceğimizi bilemiyoruz. O sırada imkanlarımız doğrultusunda sığındığımız dışsal kaynaklar bize geçici bir rahatlama sağlıyor. Bu davranış tekrarlandıkça, zamanla bağımlılığa evriliyor. Eğer bu bağımlılıkların kökenleri yeterince güçlüyse, yetişkinlik döneminde de durum değişmiyor. Zorlu duygu ve deneyimlerle yüzleşmekten kaçınmak için bu alışkanlıkları devam ettiriyoruz. İçimizdeki boşluğu, kısa süreli tatminlerle bastırmaya çalışıyoruz. 

Ben de küçükken, annemle tartıştığım veya kendimi kötü hissettiğim zamanlarda, çikolata başta olmak üzere tatlı yiyeceklere sığınmayı öğrenmiştim. O sırada muhtemelen elimden gelenin en iyisi buydu. Sorun, bunu büyüdüğümde de devam ettirdiğimde başladı. Artık bir yetişkin olarak, gerçek ihtiyaçlarımı karşılayabilecek içsel kaynaklar geliştirebilecekken, hala geçmişe tutunuyor ve değişime direniyordum.

Joe Dispenza bağımlılıkları anlatırken, o davranışı harekete geçiren, ezberlenmiş bir duygu olduğundan bahsediyor. Ben de kendi sürecimde anladım ki; değişim için davranışı değiştirmeye odaklanmak yerine, önce ona sebep olan ezberlenmiş duyguyu ve içimizde bunu hala devam ettirmeye sebep olan hangi inancı ya da travmayı taşıdığımızı anlamamız gerekiyor. 

Nitekim zaman geçtikçe tatmin olabilmek için daha fazlası gerekiyor. İçimizdeki boşluk derinleştikçe bastırmak zorlaşıyor. Daha fazla kıyafete, yemeğe, içkiye vb. kaynaklara ihtiyaç duyar hale geliyoruz. Yani gitgide daha yüksek düzeyde uyarıcı gerekiyor ve işimiz zorlaşıyor. Bu zorlanma aslında önemli bir değişim fırsatı barındırıyor.

Çünkü bahsettiğim üzere, bağımlılıklar gerçek ihtiyacımızdan ziyade ikame tatmin görevi görüyor. Geçmişte bir çeşit savunma mekanizması olarak geliştirdiğimiz ve geçici bir rahatlama sağlayan bu kaynaklar, yetişkinlik döneminde bize zarar vermeye başlıyor. Bizi bizden, otantik benliğimizden uzaklaştırıyor.

Tamı Lynn Kent, Vahşi Dişilik kitabında “Aslında neye açız?”  sorusunu sorup, şöyle ifade ediyor: “Beslenmek için neye aç olduğumuzu bilmeliyiz. Her türlü iştahı doyurmak üzere tasarlanmış, sayısız sayıda ürün var. Ancak gerçek ihtiyacımızı doyurmak için, durup, bedenimizi ve ruhumuzu dinleyip, neye hasret olduğumuzu bulmalı ve bunu kendimize nasıl vereceğimizi keşfetmeliyiz.”

İyileşmek için ilk adım farkındalık olmakla birlikte, akabinde, kendimize ebeveynlik yapabilmeyi ve sağlıklı, yeni başa çıkma mekanizmaları geliştirebilmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Tabii bu süreçte kendimize karşı sabırlı olmak önemli. Temas etmemiz gereken, birden fazla yaramız ve duygusal ihtiyacımız olabilir. Bir yetişkin olarak kendimize bunları vermeyi öğrenmek zaman alabilir. Özellikle de kaynağı erken çocukluk dönemine dayanan köklü bağımlılıkları iyileştirmek uzun zaman alabilir. Ne de olsa yılların otomatik programlarını değiştirmeye çalışıyoruz!

Bu sebeple iyileşme sürecini, net bir başlangıcı ve sonu olan bir yol olarak görmektense, iki ileri bir geri gitmeyi kabullenip, ufak ilerlemelerimizi dahi takdir etmemiz önemli. Benim de hala daha yemekle sağlıklı bir ilişki kurmak üzere gidecek yolum olsa da bugüne kadar gösterdiğim çabayı ve kat ettiğim mesafeyi kutlamaya çalışıyorum. 

Bana göre bu süreçte geliştirmemiz gereken şey, şefkatli bir disiplin anlayışı. Beni kutbun iki ucundan (katı disiplin vs. tamamen salma hali), daha ortalarda bir yere yaklaştıran anlayış bu oldu. Bir yandan sorumluluk alıp, gerekli adımları atarken; bir yandan da kendimize şefkat ve sabırla yaklaşıp, sürecimize saygı duymamız önemli. Aynı Gabor Mate’nin ifade ettiği gibi “Bağımlılıkları şefkat ve anlayışla ele almalıyız, derin acı ve sıkıntının bir tepkisi olduğunu anlayarak.”

Sen de bağımlılıkların üzerinde çalışıyorsan;

Önce acıyan yerini bul.

Bu sefer acını bastırmaya çalışmadan, onun içinde kalmaya çalışarak…

Belki bir uzmanın da desteğiyle; neyi, neden yaptığını fark et.

İkame tatminlerden ziyade, gerçek ihtiyaçlarınla temas et.

Artık bir yetişkin olarak, onları kendine nasıl verebileceğini keşfet.

Sana hizmet edecek, yeni başa çıkma mekanizmaları geliştirmeye başla.

Ve en önemlisi, kendine, iyileşmek için gerekli alanı ve zamanı tanı. 

Biliyorum, yazıldığı gibi kolay değil. Ama sürecin kendisi dahi, kendimizle olan ilişkimizi dönüştürmek adına başlı başına bir şifa potansiyeli barındırıyor. Ve hepimiz, yeterince istediğimizde, kendimizi iyileştirmek için gerekli olan içsel güce erişebiliriz.

İlginizi çekebilir: Eros’un anısına: ‘Kendimizi iyileştirme yolundaki her adım, dünyayı da iyileştirir’

Siri Kavita
2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın ... Devam