X

Aşkta sahiplenmek: Sahip olmakla aşk olur mu?

Sahip olmak hayatımızda bizlere en “iyi” hissettiren kavramlardan biridir. Bir eve sahip olunca; zengin hissederiz, güvende hissederiz, tüm dünya ayaklarımızın altında hissederiz. Bir çocuğa sahip olduğumuzda anne veya baba olmuşuzdur; gerçekten hayatta çok özel bir tecrübeye “sahip olmuşuzdur”. Çocuğumuzun “sahibiyizdir”, hayatının sahibiyizdir biz onu dünyaya getirenizdir. Ona can veren “bizlerizdir”, biz yaradan olmuşuzdur, kendimizi iyi hissederiz, güçlü hissederiz, yeterli hissederiz, her şeyi başarabilecek güçte hissederiz.

Sahip olmak hayatımızda bizlere en “iyi” hissettiren kavramlardan biridir.

İyi bir iş teklifi alırız, iyi bir işe, paraya sahip olduğumuzda yine güvende hissederiz, egomuz okşanmıştır, bizler “önemli” bir kişi olmuşuzdur. Çok “önemli” sorunlara çözüm bulan olmuşuzdur, herkes bize “müdür” olarak bakar, bizler artık “önemsenen” bir kişiyizdir; sahipliğimiz vardır bir isim, bir unvan sahibi olmuşuzdur…

Evleniriz ki hayatta karşımıza çıkan en önemli tecrübelerden bir tanesidir. Sonsuza kadar o kişi bizim eşimiz olacaktır (itiraf edelim, aynen böyle düşünürüz) bize sadık olacaktır, bize aşık kalacaktır, bize bağlı kalacaktır, hiç değişmeyen olacaktır; çünkü evet sahibi biz olmuşuzdur… Güvende hissederiz, “bir gün bu değişebilir” diye düşünmeyiz, sahip olmak sonsuza kadar olmayı gerektirir…

İşte sahip olmak böyle sihirli bir kavramdır bizi bulutların üzerine geçiriverir. Fakat bazı noktalar vardır ki sahiplik bizleri bulutların ötesine geçirirken o “sahip olunan” şeyi adeta altın bir kafese koyar, ona muhteşem özgürlüğünü unutturmayı dayatır, onun kendi gibi olmasına bile izin vermez; çünkü bu durumda sahip olan ve sahip olunmuş olan yani “sahip olunan” vardır.

Evleniriz ki hayatta karşımıza çıkan en önemli tecrübelerden bir tanesidir. Sonsuza kadar o kişi bizim eşimiz olacaktır…

Ben bu yazımda sizlerle birlikte aşkta ve ilişkilerimizde sevginin bu “sahiplik” kavramlarıyla birlikte nasıl evrildiğine bakalım istiyorum. Bizler sadece “çok seviyorum” gibi düşünürken ister istemez “sahibi olmak” sınırlarına dayanırız. Bu sınır çok ama çok ince bir sınırdır geçtiğimizde geri dönüşü yoktur, geçmemek ise öyle bir dirayet gerektirir ki zamanın oyunlarına, değişimin getirdiklerine, zamanı geldiğinde yerli yersiz kıskançlıklara ve en önemlisi o can-ım sevdiklerimizin gözlerinin içine bakıp da yine de o çizgiden ileri geçmemek gücünü kendimizde bulmayı gerektirir.

Neden sahip olmaya çalışırız, neden başkasına sahip olmak “o benim” demek bu kadar önemlidir? “O kişi benim dediğimden çıkmaz, o zaten bunu tercih eder “sormaya” bile gerek yoktur, o zaten şöyle yapar, ben ne dersem o da zaten kabul eder, onu dinlemeye fikrini almaya gerek yoktur” demek neden bize bu kadar kolay gelir? Bu noktaya vardığımızda bir kişiyi “bitirdiğimizin” o kişinin olmasına bile izin vermediğimizin farkında değilizdir. Halbuki bizler ne düşünürsek düşünelim ve hangi konumda hangi unvanda olursak olalım (bu bir sevgili olabilir, kız arkadaş olabilir, eş olabilir, anne olabilir baba olabilir) fakat bu “kişi” olarak “özgür irade” hakkımız her daim saklıdır.

Yani aslında bizim eşimiz “yerine”, sevgili kız arkadaşımız “adına”, çok önemli nişanlımız “ismine” verdiğimiz kararlar, sahiplenme örnekleri, onların fikrine gerek duymadan “zaten” böyle isterler, düşünürler, verirler, yemezler, sevmezler, vs. gibi “akıl yürüterek” varsaydığımız her şey işte o muhteşem “sahip olmak” eyleminin yansımalarıdır. O kişilerin “özgür iradelerine” yaptığımız saygısızlığın birer örnekleridir. Öncelikle farkında olmamız gereken her ne olursa olsun (ki bu beş yıllık kız arkadaşımız veya otuz yıllık eşimiz de olabilir) bir insanın “özgür” iradesinin yaştan ve oluştan bağımsız olarak ona dair değişmeyen ve “sahip olunamayacak” başkası tarafından “sahiplenilemeyecek” ve elinden asla alınamayacak bir kavram olduğunu anlamamız gerekir…

Sevmek demek bir sahibe kavuşmak demek midir yoksa hayata daha özgür bakabilmek mi?

Sahip olmanın bir sonraki basamağı ise “izin vermek” kavramından geçer; evet sevgilimizin kendi gibi olmasına, örneğin çok seviyorsa dünyayı tek başına keşfetmesine izin vermek, örneğin çok seviyorsa erkek arkadaşlarıyla bir futbol maçı izlemek keyfine izin vermek veya çok seviyorsa kız arkadaşlarıyla bir hafta sonu tatiline gitmesine izin vermekten geçer… Fakat bizler işte o derece “sahibizdir ki” o kişinin kendi gibi olmasına izin vermeyiz… Sırf anne olduğu için, sırf eş olduğu için, sırf erkek arkadaş olduğu için, sırf nişanlı olduğu için “kendi gibi” olmaması gerekir çünkü artık sahip olunmak çizgisinden geçmiştir; hayatının bir sahibi olduğunu da kabul etmelidir değil mi?

Oysa yaşadığımız hayat aldığımız nefes özgürlüklerimizi bu derece kısıtlamayı sırf bir insan ile yaşadığımız bir ilişki için kendi varlığımızı unutabilmemizi, kendi özgür irademizden bu derece vazgeçebilmemizi, sevdiğimiz, bizleri bizler yapan şeyleri yapamaz hale gelmemizi ve en önemlisi “ben” olmayı bir yana bırakmamızı mı gerektirir? Sevmek demek bir sahibe kavuşmak demek midir, yoksa hayata daha özgür bakabilmek mi? Sevmek demek bir sahipliğin sınırlarında yaşamaya göz yummak mıdır yoksa bugüne kadar geçemediğimiz sınırlarımızı aşabilmek üzere daha çok cesaret almak mı?

Bugün sevdiğiniz ve aynı zamanda “sahip olduğunuz” o aşk olmuşlara yeniden bakmanızı dilerim; sahip olmak sevgiden gelmez, sınır koymak sevgiden gelmez, kısıtlamak sevgiden gelmez, sahibinin varlığını kabul ettirmeye çalışmak sevgiden gelmez, bir kafese kilitlemek sevgiden gelmez, değiştirmeye çalışmak sevgiden gelmez… Bunlar sadece korkunun işleridir…

Çünkü sevmekte sahip olmak yoktur, o özgürlüğe giden asıl yolda sadece “eşlik etmek” demektir… Bu yüzden gelin bizler sevdiklerimizin “sahibi” olmayalım; yoldaşı olabilecek kadar yürekli olalım…

 

İlginizi çekebilir: Aşk benzersiz olmayı sever: Aşkta karşılaştırma yapmadan olduğu gibi sevebilmek

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale