X

Aşk “risk almayı” sever

Bu başlık için yazmak oldukça “riskli”, ama aşık isek veya aşık olmak istiyor isek “risk” her anımızda… Bunu neden kabul edemeyiz, neden her an “kaybedebilirim” düşüncesi içimizi sarar da korkar oluruz, başlamaya, adım atmaya, belki paylaşmaya? Sonra başka riskler vardır aşkta değil mi “ya başkasını severse” riski, beni artık beğenmezse riski, ya benim istediğim gibi beni sevmezse riski veya başlı başına bambaşka bir insan ile karışmanın muhteşem riski…

Peki biz bu riskleri nasıl karşılıyoruz? Yani bir aşk kapımızı çaldığında kalbimizi açabiliyor muyuz? Veya öncelikli cevabımız “hayır” mı, yani kalbimiz olasılıklara bile kapalı mıdır? Acı çekmekten korkar değil mi, belki bir aldatılma hikayesi vardır, belki tam çok sevecekken kaybetmiştir belki de hiç istemese de başka birine evet demek zorunda kalıvermiştir… Kalp bu, sınırları çizgileri bizler çizemeyiz…

Ben bu yazımda sizlerle dertleşmek istiyorum. Son dönemde yaşadığım veya yaşamaya cesaret edemediğim belki bir nebze risk aldığım belki de kafamdaki kalıplar nedeniyle yeterince cesur yaklaşamadığım ve aşktan kaçarak uzaklaştığım bir hikayeyi yorumlamak istiyorum. Bana kendimi analiz ederken eşlik etmenizi istiyorum ki biraz daha güçlü durabileyim… Alamadığım o güzelim “risklere” gelin birlikte bakalım…

Öncelikle aşk olasılığı karşımıza çıktığında nasıl tepki veriyoruz? Çünkü risk “aşk” kavramının kendisi ile başlıyor (burada aşk diye belirtilen hoşlanma duygusu veya ilk izlenim de olabilir, muhakkak delice bir aşk yoğunluğunda olması gerekmiyor). Bir ilişki olasılığı ortaya çıktığında bizler endişeye kapılıyoruz. En temel endişemiz ise bu his gerçek mi? Daha en baştan yaşamaya, zaman vermeye, paylaşmaya, tanımaya ve ortaklaşmaya bile izin vermeden “güvenmemek” yönünde sorgulamalarımız başlıyor… Evet itiraf ediyorum, ben yaşadığım tecrübelerden dolayı “aşk” riskini genel olarak alamıyorum, kaçıyorum, en kolay verdiğim cevap ise “hayır” herhangi bir başlangıç denemesine bile hayır, herhangi bir kahve içmek teklifine de hayır… Peki nasıl olacak, ancak güvenip risk alabildiğimde…

Geçtiğimiz günlerde ben bir “hayır” cevabımı “evet” ile değiştirdim, yani burada bahsettiğimiz o riski aldım. En azından ilk aşamada alabildiğimi düşündüm, sonra ne oldu? Hemen sorgulama yargılama ve değerlendirme başladı çünkü güvenmiyordum… Karşımdakine yönlendirdiğim bu güvensizlik aslında kendi içimdeki güvensizlikten ve ilişkilere karşı kendimde değiştirmem gereken bakış açımdan kaynaklanıyordu… İlk risk bölümünü geçmiş olsam da ikinci aşama yani bunu devam ettirmeye geldiğimizde yine farklı bir güvensizlik ortaya çıkıyordu? Ya sonra ne olacak sorunsalı…

Bu günümüzde sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Bizler daha yaşamaya bile izin vermeden “evlenmek, aile kurmak” ve anne veya baba olmayı istemek yönünden karşımızdakini değerlendiriveririz. Kriterlerimiz ardır değil mi, örneğin bir adam baba olmak istemiyorsa “yüksek risk” grubu olarak sınıflandırılabilir; ne açıdan tabi ki gelecekte benim yanımda olacak mı, benimle birlikte olmak isteyecek mi, aile kurmayı istemiyorsa bu nasıl bir birliktelik olabilir gibi binlerce “güvensizlik” içeren ve bugünden yarın ne olacağını hiçbirimizin bilemediği “sözlerin” verilmesi gerekliliği durumunu ortaya çıkartan “riskten kaçış” halimiz…

Bizler ilişkilere bu şekilde baktıkça asla bu ikinci aşama riski alamıyoruz. Evet, ben de aynı şekilde davrandım, itiraf ediyorum bu riski alabilirim diye düşünmüştüm ama gördüm ki aradığım farklı bir düzen… Farklı kriterler veya aradığım farklı bir yolculuk… Bu noktada yapmam gereken bunun “riskini” almak oldu yani olası çok güzel bir ilişkiden uzaklaşabilmek riski ve tabiki sabırı… Neden diye sorguladım evet neden çünkü hala bazı sınırlarım vardı, hala bazı “beklentilerim” karşılanmayacağı olasılığı nedeniyle yani “yüksek riskli” gördüğüm bir profilin karşımda olması nedeniyle kaçıyordum…

Daha sonra kendime cesaretle defalarca sordum tam tersi olsaydı ve herşey gerçekten tam anlamıyla benim istediğim benim sınırlarını çizdiğim veya tam anlamıyla ben nasıl düşlüyorsam öyle olsaydı gerçekten mutlu olabilecek miydim? Yani özümdeki bu güvensizliği bu yarım kalmışlığı bu olgunlaşmamış bölümü ben kendimce düzeltmedikçe dış dünyada muhteşem bir bütünlük olması beni mutlu edebilecek miydi? Cevabım hayır… Aşk “riskli” olmasaydı bile ben onu riskli görmeye devam ettikçe, sevmek riskinden kaçtıkça, sevmeyi olduğu gibi kabul etmeyip sadece “güzel” olan “birlikte olunan iyi zamanları” almayı (yani bir adanın güneşli günlerini kabul edip yağmurunu hiçe saymak gibi adayı gerçekten kendisi yapan bu iklimi reddetmek) kabul edemediğimde sevgiyi gerçekten anlamış olabilecek miydim? Tüm bu sorular çok derin cevaplar içeriyor ama hepsi de dönüp dolaşıp aşkın tanımında olan “risk” ifadesine dayanıyor.

Biz aşk için risk almaya cesaret edemediğimizde, aşkı sadece bizim istediğimiz gibi olanlar ile tanımladığımızda, iyileri kadar bize farklı gerçekleri de gösteren taraflarını açıkça karşılayamadıkça aşk, gerçekten aşk olabilir mi? Evet, aşk risk almayı sever, bazen yollar karanlıktır yürümek için risk almak cesaret etmek gerekir, belki hiç ummadığımız ayrılıklar hiç düşlemediğimiz kavgalar veya çatışmalardan geçmemiz gerekir, belki büyümemiz ve olgunlaşmamız için bazen ayrı yollarda yürümemiz gerekir, ama aşk orada oldukça o risk alınabilir, eğer biz buna gönüllü isek buna gerçekten cesaretimiz var ise, aşk risk almayı sever…

Bugün ilişkilerinize farklı bir gözle bakın isterim, neyin riskini alabiliyorsunuz, sevdiğinize korkmadan bunu söyleyebiliyor musunuz, beni her an bırakıp gidebilir diye yeni bir ilişkiye başlamaktan çekiniyor musunuz veya sadece uzaktan karşılık beklemeden bile olsa “sevmek” gerçekliğinden korkuyor musunuz?

Evet aşk risk almayı sever ve risk almak güzeldir…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale