Anlamlı yaşam yolunda mindfulness: Logoterapi ve mindfulness

Logoterapi anlam merkezli bir psikoterapidir. Daha çok gelecek üzerinde, yani hasta tarafından gelecekte yerine getirilecek anlamlar üzerine odaklanır. Zor bir yaşam deneyimi içerisinde bile anlam ve sorumluluk duygusu bulmak logoterapinin konusunu ve hedefini oluşturur.

Logoterapinin kurucusu Dr. Frankl, her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın-soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen, her an, her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutukluyken kendine şu soruyu sorar: “Nasıl olurdu da yaşamımı sürdürmeye değer bulabilirdim?

Yaşamımızı sürdürmeye değer bulabileceğimiz bakış açısı nedir?

Toplama kampındaki şartlar, tutuklunun ayaklarının altındaki zemini çeker,” diyor Dr. Frankl. “Yaşamdaki bilinen bütün hedefler uçup gider. Geriye kalan tek şey, ‘insan özgürlüklerinin sonuncusu’dur, yani ‘kişinin belli bir durum karşısında kendi tutumunu, tavrını belirleme yetisi’dir. Hangi koşulda olursa olsun insan kendi tutumunu belirleyebilir, kendi yolunu seçebilir.

Bu cümleyi alıp yüzümüzü mindfulness kavramına doğru çevirdiğimizde ise şununla karşılaşıyoruz. Bilinçli olarak, içinde bulunduğumuz durum ya da ilişki her ne ise, ona karşı açık, eleştirel iç seslerimize kapılmadan, yargılamadan, nazik ve arkadaşça bir tavırla dikkatimizi verdiğimizde ortaya çıkan farkındalık hali.

Acıyla temas etmek

Peki bunu derken ne demek istiyoruz?

Acı çekmek ile ilgili Buddha’nın “Hayat acı ve ıstırap doludur,” diye bir sözü vardır. Dostoyevski ise, “Beni korkutan tek bir şey var; acılarıma değememek,” der.

Acı duymak, zor duygular, zor şeylerin içerisinde olmak hayatımızda sırtımızı dönebileceğimiz, görmezden gelebileceğimiz bir yerde değil. Onları görmemek, yaşamamak mümkün değil. Acı, yaşamlarımızın ayrılmaz bir parçası.

Ancak ve ancak acıyı kabul ediş yolumuz; hayatımızda neye, nasıl yaklaşacağımızı seçiş yolumuz, en ağır koşullar altında bile, yaşamımıza daha derin bir anlam katma fırsatını verir bize.

Zor durumlarda kaldığımızda, kendimize ya da duruma açıkça, yargılamadan, arkadaşça bir tavırla dikkatimizi verirsek olayın hikâyelerine kapılmak yerine, objektif olarak durumu değerlendirebiliyoruz. Daha açık ve berrak bir zihin moduyla cevaplarımızı daha doğru bir yerden seçebiliyoruz. Farkındalık tutumlarıyla hayatımıza ve olaylara yaklaştığımızda önümüzdeki seçenekler yelpazesini görebiliyoruz.

Zihnimizdeki Zoetrope

Bir olay yaşadıktan sonra üzerinde düşünmeye başlarız.

Bu olay böyle mi, yoksa ben mi böyle düşünüyorum? Keşke şöyle söyleseydim, keşke böyle yapsaydım. Ya hiçbir şey beklediğim gibi olmazsa? Hiçbir zaman başarılı olamayacağım, yetersizim, yapamam…” gibi.

Her zaman ama her zaman gerçeği bulmak, anlamak, nedenleri çözmek, kimi zaman kendimizi kurban rolünde görmek, sürekli her şeyi kontrol altında tutmak gibi bir çaba halindeyiz.

Aslında bizi strese, gerginliğe, kaygıya sokan şey olanlar değil, onlar hakkındaki yorum ve düşüncelerimizdir. Dünyayı algılarımız oluşturur ama o algıların her zaman doğru olduğunu söyleyemeyiz. Çoğu düşüncemiz, yarattığımız illüzyonlarla dolu bir tiyatro sahnesinden ibarettir. Hayata bir süre sonra tam berraklıkla bakamaz hale geliyoruz. Zihnimiz çamurlu su birikintilerine dönüyor. Yaşadığımız olaylar, beklentilerimiz, ihtiyaçlarımız, üzüntülerimiz, genetik yapımız, çevresel etkiler gibi faktörlerin hepsi bakış şeklimizi değiştiriyor.

Şu an hayatımıza etki eden şeylerin çoğu geçmiş ve gelecekle ilgilidir.

Mindfulness şimdi ile ve şimdiki andaki hayata bakış açımızla ilgilenir. Neyi, neden, hangi bakış açımızla yaptığımızla ilgilenir ve bizim bunları fark etmemizi, kabul etmemizi sağlayabilir. Bunun içinse tutumlardan faydalanır. Tutumlarımız tıpkı direksiyonlar gibi hayatımızı yönlendirir.

Beynimizi bir video kamera gibi de düşünebiliriz. Hayata hangi lenslerle bakıyorsak, ekranımıza yansıyacak görüntü o olacaktır. Eğer kayıt eden kameranızın lensi kirliyse, yaptığınız çekim bulanık ve karanlık olacaktır. Lensinizi temizlediğinizde ise daha net, berrak ve canlı bir görüntü elde edersiniz.

Mindfulness, “Mevcut anın içinde olanları fark et ve bu fark ettiklerini nasıl bir tutumla karşıladığını gör,” der. Ancak bir şeyi fark ettiğimiz ve kabul ettiğimiz zaman dönüşümü başlatma şansına sahip olabiliriz.

Mindfulness pratiği olarak oturmak

Mindfulness pratikleri, bizim hayata hangi lenslerle baktığımızı, yani algılama şeklimizi fark etmemizi sağlayacaktır. Meditasyon hayattan farklı bir yer değildir. Hayatınızda ne oluyorsa, o mindere, sandalyeye ya da koltuğa oturduğunuzda da karşılaşacağınız tek şey onlar ve onlar hakkındaki düşünceleriniz olacaktır.

Her oturuşumuz beynimizi eğitmemiz, tıpkı spor salonunda kas geliştirir gibi beyin kaslarımızı geliştirmemiz demektir. Onları izlemeye başlarız, seslerini duyarız, bazen o seslere kapılıp gideriz, bazen de sadece bir düşünce olduğunu, bizim tarafımızdan yaratılan yargılı, eleştirel, otomatik olarak gelen düşünceler olduğunu fark eder ve onlara inanmamayı seçeriz. Ve bunu her yaptığımızda eski düşünce şeklimizi zayıflatıp yerine yeni bir bakış açışı inşa etmiş oluruz.

Yaşamdan ne beklediğimiz gerçekten önemli değildir, asıl önemli olan şey yaşamın bizden ne beklediğidir.

Kaynak:
Dr. Viktor Frank İAA kitabı
Vıktor Frankl Türkiye Enstitüsü Final Exam, Ceylan Ulusoy, Mart, 2020
 

İlginizi çekebilir: Mindfulness nedir, nasıl alışkanlık haline getirilir: Yeni yılda farkındalığını geliştirmek isteyenler için öneriler

Ceylan Ulusoy Mindfulness Eğitmeni
1981 yılında Bursa'da doğdu. Meditasyonla ilk defa 17 yaşında tanıştı. Meditasyon eğitimleri 2004’te bir meditasyon merkezine adım atmasıyla devam etti. Üniversite eğitimi sırasında kendi ... Devam