Zor zamanların sorusu: Derdimi mi büyüteyim, kendimi mi?

Bugünlerde her sohbet hayat pahalılığına, her gün fiyatı yükselen ve bizi hayrete düşüren ürünlere, benzin zamlarına, ev kiralarına, ödenmesi güç faturalara, ülkenin kötü gidişatına; hepimizin hayallerinin yavaş yavaş imkansıza dönüşüne geliyor maalesef.

Tüm bunların üzerine savaşlar, dünyaya verdiğimiz geri dönülemez zararlar da eklenince; bize yaşayacak nasıl bir dünya kalacak, hele ki gelecek nesillere diye sormadan edemiyoruz.

Umutsuzluğa kapılıp, kaygılarımızı çarpa çarpa devasa boyutlara getirmemiz ve içinden çıkamayacak hale gelmemiz pek mümkün. Zor olan ise bu döngünün içinden kendimizi dışarı atabilmeyi başarabilmek. Etki alanımızdaki değiştirebileceklerimiz ve değiştiremeyeceklerimizi fark etmemiz, kabullenmemiz belki de asıl değerli olanı.

Etki alanım dışında olanların zorluklarını bizzat yaşadığım bir dönemde, uzakları yakın eden teknoloji sayesinde Amerika’daki kuzenim Didem’le görüntülü konuşuyordum. Bana dedi ki: “Her sene için bir motto, bir söz belirliyorum; genelde birisinden duyduğum ya da okuduğum bir cümle oluyor bu ve o sözü hatırlatıyorum bütün sene boyunca kendime. 2022 için bu söz ‘Derdimi mi büyüteyim, kendimi mi?'”

Ne yalan söyleyeyim, o an ne kadar mutsuz olsam da, bu sözü duymak bile bana iyi geldi. Çünkü biliyorum ki hayat her zaman bir seçimdi. Başımıza gelen her türlü olayda, bizim bir seçme şansımız vardı. Bu seçimleri nasıl yaptığımızsa hayatımızı şekillendiriyordu.

Tabii bu sözün bana iyi gelmesinde, kuzenimin kendi hikayesi de çok etkili oldu. Otuzlarının başında henüz dokuz aylık bebeği ve eşiyle Amerika’ya taşınma kararı aldılar. Neredeyse 2 sene bebeğine kendisi baktı, tekrardan kurumsal hayata dönmek istediğinde Türkiye’deki işinden çok daha farklı bir alanda çalıştı.

Otuz beşinde ise okula geri dönmeye, eğitimini aldığı psikoloji alanında hep istediği iş için ne gerekiyorsa yapmaya karar verdi. Tabii ki kolay değildi tüm bu seçimler; zor, engebeli, bol emek isteyen, tabiri caizse kan ter gözyaşı içeren tercihlerdi. Dilese derdini büyütmeye müsait bir hayatı varken, o kendini büyütmeyi seçti. Çok ama çok mutluyum onun adına.

Evet, kabul ediyorum bazen zor sorularla geliyor hayat. Çok sevdiklerimizin kaybı, çaresi olmayan hastalıklar, beklenmedik kazalar, vedalar ve daha nicesi. Altından kalkması hiç kolay olmayan olaylar. İçinden geçerken bundan sonrasını hayal bile edemediğimiz zor anlar.

Gel gör ki üzerinden biraz zaman geçince, davranışlarımız, tepkilerimizle farklı yönlere doğru ayrışmaya başlıyoruz. Bazen yaptığımız seçimlerle o acının içinden hiç çıkamayarak, kabuk bağlamasına bile izin vermeden yaramızı sürekli kaşıyarak kendi canımızı yakmaya devam edebiliyoruz.

Derdimiz ne ise onu büyütmeyi seçebiliyoruz. Başka bir ihtimal daha olduğunu kabullenmeyi reddediyoruz ve bir nevi kurban rolü biçiyoruz üstümüze. Kendimize üzülürken, başımıza gelenlere lanet ederken, aslında yeni bir ben doğurma gücümüzü de kaybediyoruz.

Biliyorum hepimizin yaraları var; en tuzu kuru görünen kişilerin bile türlü türlü dertleri, yasları, düşüşleri var. Tüm bunlara rağmen gözümden kaçmayan, herkesin hayatını dilediği gibi yaşayıp yaşamamasına neden olan en önemli faktör ise “yola devam edebilmek.”

Kendine derdine acımak yerine öğretilerini alıp, düştüğü yerden kalkıp ileriye doğru bir adım atabilmek. Kendinde eksik gördüğü taraflara hayıflanmak yerine, daha iyisi için çabalayabilmek.

Dışarı dünya hayallere set vurmaya çalışsa da, iç dünyayı sağlam tutabilmek. “Yıkılmadım, ayaktayım” demek yerine “Yıkıldım, ama tekrar ayağa kalkmayı başaracağım” diyebilmek. Çaba gösterebilmek.

Kendimize iyi gelenlere yakın kalabilmek. Zorunda olunan ortamlardan, kişilerden kendimizi mümkün olduğunca uzak tutabilmek. Şu dünyadaki zamanımızı ruhumuza, aklımıza, bedenimize şifa olanlarla, ilham verenlerle geçirebilmek.
Kendimize gözünün içi gibi baktığımız bitkilerimiz gibi bakabilmek. Toprağı, suyu, havası, besini, saksısı ona uygun değilse, deneye yanıla en içine sineni bulabilmek.

Sonrasında neler mi olacak? Çiçek vermeyen orkide tomurcuk verecek, boyu uzamayan kılıç serpilecek, kurumaya yüz tutmuş fil kulağı yeni yavrular verecek. Olmaz sanılan mucizeler ardı ardına gerçek olacak.

Ne de olsa her şey o şahane soruya verdiğimiz cevapta gizli olacak. Derdimi mi büyüteyim, kendimi mi?

Not: Bizden 2000 yıl önce kurulmuş büyüleyici Afrodisias kentinden ve İnceğiz Kanyonu’ndan fotoğraflar. Kenti gezerken, o dönemki yaşantıları dinlerken, Heykelcilik Okulu’nun kente etkisini gözlemlerken. (Aydın & Denizli, Mayıs 2022)

İlginizi çekebilir: Analizle paralize olma hali: Daha az bilseydim, daha mutlu olur muydum?

Sinem Kocacan
Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan ... Devam