Yaşama dair herkesin sorması gereken 3 önemli soru

Uzun zamandır cevabını aradığım sorular minik minik yanıtlanmaya başladı. Geçtiğimiz seneyi tamamen kendimi ve evreni anlamaya, duyu ötesi algılarımı geliştirmeye ve bilgi kanallarımı temizlemekle geçirdim. Etrafımız o kadar çarpıtılmış, yozlaşmış bilgiyle kaplanmış ki esas olanı görmek için kendi süzgecimizin temiz olduğundan emin olmamız gerek.

Sorularımdan biri elbette o meşhur “Neden geldik?” sorusuydu. Eminim herkes hayatının bir doneminde bu soruyu sormuştur. Gunun sonunda şunu anladım ki neden geldigimiz önemli değil, zaten neden geldiğimizi içsel olarak biliyoruz ve ne kadar direnirsek direnelim, hayat amacımız her neyse oraya doğru çekileceğiz. Önemli olan hayat akışımızda içsel bilgeliğimizi geliştirmek, kendi kendimizin rehberi olabilip kendimiz için en iyi ihtimali yaratmak çünkü her birimiz kendi hayatımızın yegane mimarlarıyız.

Diğer bir sorum “Biz kimiz?”di, klasik. Öncelikle, bu sorunun özünü kavradığımızda gerçekten işler biraz karanlıklaşabiliyor. Kendine yargısız bakabilmek çok zor ve herkesin icinde dualite var. Bizi toplumdan ayıran bazı özelliklerimiz var, ki egonun yarattığı kimlik kendini özel hissedebilsin. Ta ki bizi diğer dünyadan ayıran her bir benlik algısı günün sonunda yalnızlaşmamıza sebep olana kadar. Asıl cevap, biz hiçkimseyiz. Senin, benim, onun hiçbir önemi yok. Önemli olan kümülatif olarak yarattığımız katma deger, yani birikmiş kolektif bilinç. Senin, benim bir önemimiz yok fakat ikimizin yasadığı deneyimin önemi var. Üst boyutlarda sen, ben yokuz, sadece bilinç var. Benim diye algıladığımız her şey bu dünyanın ürünü ve bir gün ölecek.

Bu dünyanın ürünü demişken, öyle bir dönemde yaşıyoruz ki ve her şey o kadar hızlı ki kendimize ayıracak 10 dakikamız olmadan nasıl soru soracağız, nasıl sembolleri fark edeceğiz ve yanıtlar bulacağız?

Son sorum “Nereye gidiyoruz?” Sanırım herkes bunun geleceğini biliyordur. Bu soruya bilimsel bir açıdan yaklaşmayı daha sağlıklı ve gerçekçi buluyorum çünkü insanın en büyük korkusu ölüm ve bütün savaşlar, dünya tarihindeki vahşet, günümüzdeki çılgınlık dolaylı olarak bu korkunun ürünü. Bilimsel olarak eğer evren Big Bang, yani büyük patlama ile başladıysa ve hala genişlemekteyse, bilim insanlarına göre bunun tam tersi olması, yani evrenin ölümünün gerçekleşmesi kaçınılmaz, buna Big Crunch, yani büyük çöküş deniliyor. Ölümlü olan sadece biz degiliz, evrenin bile bir yaşam süresi var. Dolayısıyla bu evrenin de mutlak amacı tekliğe dönmek. Öldükten hemen sonrasıyla ilgili sonsuz spekülasyon var, buraya girmeyeceğim fakat var olan her şey günün sonunda tek olana, mutlak olana, bire dönmeye programlanmış, asıl önemli nokta bu.

Umarım işler biraz daha kolay ve çabasız görünüyordur çünkü acı çekmemize sebep olan şey “ben” diye benimsediğimiz kimliğin herhangi bir tehdit algılaması. Kendini ötekileştirmek ya da onları ötekileştirmek asıl virüs. Cinayetler, toplumsal kıyımlar, aklınıza gelebilecek her türlü vahşet bunun ürünü. Hiçbirimiz birbirimizden ayrı değiliz, hiçbir şey değil ve içinde bulunduğumuz olasılıkta asıl olan mutlak bilince olan katkımız, hakikat sade ve çabasız.

İlginizi çekebilir: Değişime açık olmak: En büyük gücümüz koşullara uyum sağlamak

Gizem Demirci
Selamlar, Ben Gizem, Hollanda'da ikamet etmekteyim. Hayat akışım dünyanın birçok yerinde yaşamamı, birçok farklı işle uğraşmamı sağladı. İspanya'da, İtalya'da, Almanya'da ve son olarak Hollanda'da ... Devam