Travma sonrası stres bozukluğu ve ‘içimizdeki bahar’a ufak bir not

Yaşamın içinde her bir günü geride bırakırken kendimizi ne kadar yeni ne kadar aynı şeylerin içinde bulduğumuzu düşünüyorum. Birbirini tekrar eden günlerde neyi farklı yapabilirdim diye sürekli soruyorum kendime. Sanırım benim için Ikigai değişimi yaşamak ve geliştirici bir deneyime maruz kalmak. Büyüdüğümü hissettiriyor bu bana. İçinden geçtiğim son bir ayda ilk kez bekleyip yeni bir deneyim aramadan durdum. Bunu bilinç düzeyinde mi yaptım bilmiyorum ama hemen harekete geçmek yerine gerçek bilgiyi alarak doğru desteği zamanla verebileceğimi hissettim. Pek çok planım vardı, boş verdim. Başvurmak istediğim birkaç program vardı, vazgeçtim. Durdum, baktım, dinledim. Yıllardır sürekli hayat temposuna kapılmışken durmak çok da kolay olmadı hele ki kalp ağrısı çekiyorken. O kadar çok ve ağır, üzücü ve hayal kırıklığı yaşadığım durumu üst üste görünce üstelik bedeli çok ağır ödenince harekete geçme motivasyonum kayboldu ve bunu da bir süre sonra kendimi suçlamaya başladığımda fark ettim. Çevreme bunu hissettirmemek için elimden geleni yapsam da kendimle baş başa olan zamanlarım oldukça zorlu idi.

Hayatımda sanırım ilk kez deneyimlediğim şeydi bu: Travma Sonrası Stres Bozukluğuydu (TSSB). Birçok kişide takiben Genel Uyum Sendromu da gözlenebilen, stres yaratan unsurlarla baş edememe halinde vücudun parasempatik ve sempatik sinir sistemi başta olmak üzere farklı bölgelerinin zarar görebileceğini, hatta bazı dokuların işlevini yitirebileceği bu durumun bir noktasında farkına varmış olmam ile iyileşme süreci başladı. Geçmiş dönemde yaşadıysam da farkına varmadığım, aslında insan hayatında bir dönemde yaşaması olası ve tahmini olarak %40 civarında kalıcı etki bırakan TSSB’nin bendeki belirtileri; gece uyanıp elimin telefona gitmesi, yorgunluk, kolayca irkilmek, sürekli yaşanan kötü olayları hatırlamak, hatta her yerde bu olay üzerine düşünmek, umutsuzluk, benzer şeyleri yaşadığımda kimsenin bana yardım edemeyeceğini hissetmek gibi farklı farklı şeyler idi.

Bir ayın sonunda tekrar yeni bir şeyler yapmaya, yeniden yazmaya, sosyalleşmeye heves etmemle bazı şeyler değişmeye başladı. Fakat bedenin de durduğu, zihnin uyuştuğu, somatik anlamda güçsüzleştiğim bu sürecin üstesinden gelmem gerekiyor diyerek bazı rutinlere dönebilmem çok zor oldu. Özellikle herkesin bir mücadele içinde destek vermek için canla başla koştuğu bu süreçte hiçbir şey yapmıyor olmayı kabullenemedim, sonra bir zorladım ama aksiyona geçemedim. Bir yandan bekleyen işler ve sorumluluklar varken çok da duygularımı dinlememeye başladım. Kırılma noktası yardım istemeye alışık değilken yardım istemeye cesaret etmemle oldu.

Sanıyorum bu durumun en önemli içgüdüsel hissi normale dönmek diye bir şeye kendimi zorunlu hissetmek, bana ilham veren insanların hepsinin de söylediği bir şey var ki normale dönmeyi beklememek gerek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama yenilenen değişen bu düzende tekrar güç toplayıp daha iyisini geliştirebiliriz, daha fazlasını yapabiliriz, yaralarımızı ve yaralarını sarabiliriz. O kadar çok fırsat ve imkan bir arada ki bunları düşününce umudum tekrar yeşerdi. İlk anda kime nasıl yardım edeceğini bilmiyorken son zamanlarda yardım için adresleyebileceğim pek çok yer var. Benzer durumu yaşayan çokça kişinin deneyimini de dinledim ve bu zamanlardan çıkmak nasıl mümkün kendi özetimi sizlerle paylaşmak istedim. Öncelikle gerçekten birlik olmanın temeli bir komüniteye dahil olmaktan geçiyor. Yalnız kalmayı çok seven biri bile bu dönemde birileriyle olmanın kendisine iyi geldiğini söylüyor. Birliktelik için size iyi gelen insanların yanında olun, omzuna yaslanın veya sarılın. Çok iyi geleceğine eminim. Kendi içinizde kaynaklarınızda neler var bunlara bir bakın, herkesin fayda sağlayabileceği alan çok başka. Kendi iç sesinizin size söylediği ilk yerden işe koyulun. Belki bu birini telefonla arayıp paylaşımda bulunmak belki de birilerini harekete geçirip bir proje geliştirmek. Herkesin kendi kaynağı içinde yapabilecekleri var. Belki küçük bir gruba dahil olup birbirinize şifa dağıtabilirsiniz. En büyük şansımız bu dönemde her şey çok daha fazla erişilebilir hale geldi, hiç bilmediğimiz gruplarla dahi çalışabileceğimiz fırsatlar var. Umut veren şiirlere tutunabilirsiniz. Baharı müjdeleyen, umudu besleyen içimize işleyen şiirler var mesela. Beni tutunduran şiir Turgut Uyar’dan:

Bana bir şey söyle, ilkbahar gibi.
Çiçek aç mesela veya yağ rahmet olarak içime veya gökkuşağı ol sar ruhumu.
Bir şey söyle, sözü aşsın, öze değsin.
Bir şey söyle, “yanındayım” mesela.

İçimizde bir yerlerde hepimizin tekrar hayata dönmesini sağlayacak şeyler mevcut, bizde olmayanı da başkasından isteyebiliriz. Bu bahar hiç bir şey normal olmayacak biliyorum ama bu bahar yardım etmeye, başkalarına umut olmaya ve harekete geçmeye ilham olsun dilerim.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık potansiyelimiz ve gelişimi odağa almak ile başarabildiklerimiz üzerine

Didem Sümer Tiryaki
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji lisans eğitimi ardından Galatasaray Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansını tamamladı. Yaklaşık 10 senedir özel sektörde İnsan Kaynakları alanında çalışıyor. Kadın Girişimciler Derneği'nin ... Devam