Neden başkalarının arzuladığı şeyi biz de arzularız? Taklitçi arzunun görünmez gücü

Görünmez bir güç

Hiç fark ettiniz mi, bazen daha önce hiç ilgimizi çekmeyen bir şey, başka biri ona sahip olduğunda birden cazip hale gelir? Bir arkadaşın beklenmedik başarısı, iş yerinde bir kişinin elde ettiği yeni pozisyon, bir tanıdığın huzurlu ve mutlu ilişkisi. Sanki bu olaylar görünmez bir ışık tutar ve etrafımızdaki her şey birden değerli ve anlamlı görünür. Fransız filozof René Girard, işte tam olarak bu durumu gözlemlemişti: arzularımız çoğu zaman bağımsız değildir. Bir şeyi gerçekten istediğimiz için değil, başkalarının da ona arzu gösterdiğini gördüğümüz için isteriz. Buna “mimetik arzu” denir, yani insan arzusunun taklitçi doğasıdır. Bu, hayatımızın görünmez ama güçlü bir motoru gibidir; farkında olmadan kararlarımızı ve tercih ettiğimiz yolu şekillendirir.

Arzunun üçgeni

Girard’a göre her arzu üç kişi arasında şekillenir: arzuyu hisseden kişi, arzunun nesnesi ve arzuyu ortaya çıkaran model. Önemli olan nesne değil, onu elinde tutan veya arzusunu gördüğümüz kişidir; o kişi arzunun aracısı olur. Düşünün bir an için: kaç kez bir seyahat, bir iş fırsatı veya bir yaşam biçimi, başka biri onu elde ettiğinde çekici hale geldi? Önceden ilgisiz olan şey birden ulaşılamaz ve heyecan verici olur. Karşıdaki kişinin mutluluğu, bakışı, başarısı içimizdeki arzuyu tetikler ve bu arzu, bazen farkına varmadan seçimlerimizi yönlendirir. Kendi değerlerimizden çok, başkalarının tercihleri ve örnekleri üzerinden karar vermeye başlarız; işte bu, mimetik arzunun en temel özelliğidir.

Arzu rekabete dönüştüğünde

Mimetik arzu, insan ilişkilerinin doğal ve çoğu zaman görünmez bir parçasıdır, ama tehlikeli olma potansiyeline de sahiptir. Başkasıyla aynı şeye arzu duyduğumuzda, ister istemez rekabet doğar. İlk başta hayran olduğumuz model birden rakip haline gelebilir. İş yerinde sadece pozisyon veya maaş değil, onu elde eden kişi de cezbedicidir. Bu, zaman zaman iş ilişkilerinde gerginlik ve kıskançlık doğurabilir. Benzer şekilde, romantik ilişkilerde de çoğu zaman sevgi değil, başkasının istediğini elde etme arzusu ön plana çıkabilir. Sosyal medya ise bu durumu katmerli bir şekilde ortaya koyar; yalnızca arzu etmekle kalmaz, başkalarının arzularını sürekli görür ve farkında olmadan onları kopyalarız. Bu süreç, modern hayatın görünmez ama güçlü bir çekirdeğini oluşturur ve çoğu zaman farkında olmadan yaşamımızı şekillendirir.

Modern dünyada arzu manipülasyonu

Günümüzün reklam ve influencer kültürü, bu psikolojiyi ustaca kullanır: nesneleri değil, arzuları satmak esas hedeftir. Mesaj açıktır: “Bak, o kişi ne kadar mutlu, sen de aynı şeyi seçersen aynı mutluluğu yaşayabilirsin.” Biz de farkında olmadan bu arzuları takip eder, kendi gerçek isteklerimizi arka plana atarız. Reklamlar, trendler ve sosyal medya, arzunun görünmez gücünü kullanarak tüketim kültürünü besler. Bir noktada, ne istediğimizi düşündüğümüzde bile sorunun cevabı çoğu zaman başkalarının gözünde gizlidir.

Kendi arzularımızı tanımak

Mimetik arzuyu fark etmek, suçlamak değil, özgürleşmektir. Başkalarından gelen arzularımızın farkına vardığımızda, artık seçim yapabiliriz. Bir an durup kendimize sorabiliriz: “Bunu gerçekten ben mi istiyorum, yoksa sadece başkası yüzünden mi?” “Hiç kimse görmese, yine de aynı şekilde arzulayacak mıyım?” “Bu arzu benden mi, yoksa başkalarının beklentilerinden mi kaynaklanıyor?” Bu tür içsel sorgulamalar, hayatımız üzerindeki kontrolümüzü geri kazanmamıza yardımcı olur. Bilinçli arzu, vazgeçmek değil, iç pusulamızı yeniden kurmak demektir; kendi değerlerimizi ve önceliklerimizi fark ederek hayatımıza yön verebilmek demektir.

Arzu yerine seçim

İnsanlık tarihi mimetik çatışmalarla doludur; rekabet, kıskançlık ve bazen şiddet doğurur. Ama bunu içimizde fark ettiğimizde döngüden çıkabiliriz. Her arzuyu bastırmak gerekmez; hangisinin bizi kendimize yaklaştırdığını ve hangisinin uzaklaştırdığını anlamak yeterlidir. Arzunun ardında başkalarının bakışı değil, kendi değerlerimizi bulduğumuzda, arzu gerçek bir yaratıcı güç haline gelir.

Sonuç: Arzulamak insan olmanın parçası

Arzu tek başına kötü değildir; aksine, hayatı canlı tutar, keşfe, gelişime ve bağlanmaya teşvik eder. Ama arzu bizi yönetmesin istiyorsak, önce kaynağını tanımayı öğrenmeliyiz. Mimetik arzu, bize yalnızca farkındalık kazandırmak için var. En güzel arzular, başkalarının yansımasıyla değil, kendi ruhumuzun derinliğinden doğanlardır.

“Arzu, insan ruhunun aynasıdır. Sorun, içinde kimin yansımasını gördüğümüzdür.” – René Girard

İlginizi çekebilir: Hayal kurmak: Zihnin sessiz gücü 

Monika Karapınar
Merhaba, ben Mónika. Macar'ım ama Türkiye'de yaşıyorum. Birkaç dil biliyorum, şu anda dil koçu olarak çalışıyorum. Eğer beni tanımlayan bir alıntı seçmem gerekseydi, sanırım ... Devam