Sürekli pozitif olabilmek imkansız diyenlere: Sadece bir gülümseme yeterli

Başlıktan da anlaşılacağı üzere yine zorlu bir yola giriyoruz. Çok fazla aldığımın bir diğer soruyu yanıtlamaya çalışacağım. Kendim için de bir dönem beynimi saran “kara bulutlar” ile dolaşırken sıkça düşündüğüm bir soruydu bu (ne yazık ki o zamanlar cevabı dışarıda aramaktaydım, tüm cevaplar üzere olduğu gibi cevabın sadece kendimde ve kalbimde olduğumu görememiştim!); pozitif hissedebilmek veya pozitif olabilmek mümkün mü?

Hemen kendimden vereceğim çok ağır bir örnek ile başlamak istiyorum (ki bunu burada ilk defa açıklıyorum!). Evliliğimin son döneminde,  son derece kalbim kırık ve o derece gergin bir durumdaydım. Bu “kalbi kırıklık” eski eşim ile olan ilişkimde “oldukça kırılgan” ve kolayca sinirlenebilen bir tavır benimsememin ve her şeyi daha da kötüye götürmenin yanında (aslında o ilişkide yaşadığım tüm derin ve kalbime, aklıma ve ruhuma sığdıramadığım kırgınlıklarım!) ailemle olan ilişkimde de kendini göstermekteydi. Ben kendimi adeta tanıyamaz hale gelmiştim. Genel olarak iş yaşamımda yansıtamadığım bu hal bende yüksek bir gerilim hattı yaratmaktaydı(!). Tüm kırgınlıklarım adeta içimde bir sel gibi birikiyor sonra da kontrolsüz bir şekilde en sevdiklerime yansıttığım hoş olmayan sinirli tavırlara ve kırıcı sözlere dönüşüyordu…

Bir kere pozitif olabilmek hayatımızda “gerçek” bir kişisel seçimdir.

Bir keresinde çok sevgili ve çok sevdiğim canım annem ile birlikteydik ve ben çok ama çok basit bir yemek için ona hem yüksek ses ile bağırmış hem de onu hiç suçu yokken hayatta yapamadıkları ile suçlamıştım. Tabii ki bu tavrımı anlamlandıramayan sevgili annem ağlamaya başladı ve ben o an adeta şok oldum… “Ben nasıl bir insan” oldum diye sorguladım, yaşadıklarım ve kendime yaptıklarım (ayrılmak kararını verememem ve sürekli sevgisizlik ortamında yaşamaya “devam etmeye” çalışmak gayretim!) beni buna dönüştürmüştü. Hiç düşünmeden en değer verdiklerimi kırabiliyordum, çok mutsuz olmam çok sinirli olmamı sağlıyordu. Ve o sevdiğim adamdan bunca yıl sevgi verdiğim ve çok güzel sevgiler aldığım adamdan aynı sevgiyi “artık alamıyor” olmak beni çıldırtıyordu… Sanki dünyamın ve mutluluğumun tek kaynağı buydu. Yani bu sevgiyi kaybetmekteydim ve bunu tam olarak hayatımdan çıkaracak olursam nefes bile alamayacaktım…

Peki, bu gerçekten doğru muydu? Yani bu derece “negatif” bir yaklaşım benimsemek, bu kara bulutlar ile beni seven insanları görmemek, onlara hiç suçları yokken sinirlenebilmek, onları hiç hakkım yokken böylesine kırabilmek… Bu gerçekten doğru muydu? Ve bu benim olmak istediğim kişi miydi? Ben Pınar olarak bu kadar kalpsiz bir insan mıydım? Ama işte yaşadıklarım, kimseye göstermemeye çalıştıklarım, paylaşamadıklarım, ihanete uğramış olmanın verdiği kırgınlık ve en önemlisi hayatımda çok ama çok değer verdiğim bir adamı kaybetmiş veya kaybediyor olmanın ağırlığı; beni sonunda o “son derece negatif” diyebileceğimiz insanlardan birine dönüştürmüştü…

İşte şimdi yazımızın ana sorusuna geri dönelim; sürekli pozitif olabilmek mümkün mü? Bunun için dışarıdan yardım alabilir miyiz? Bunu nasıl sağlayabiliriz? Gelin sizlerle birlikte güzel bir yolculuğa ve hatta maceraya çıkalım… Bir kere pozitif olabilmek hayatımızda “gerçek” bir kişisel seçimdir. Olaylara gerçekçi yaklaşarak kendimiz için en iyiyi görmek demek, var olanı yadsımak anlamında değildir. Örneğin, benim için paylaştığım örnekte, eğer daha erken durumla “yüzleşmeye” cesaret etsem ve artık sevgi ve en önemlisi saygı anlamında sonlanmış olan evliliğimi bitirmek üzere daha önce adımlar atabilsem, hayata bu kadar “negatif” bakmak durumum oluşmazdı (veya bu akışı çok daha önce durdurabilmem mümkün olabilirdi !).

Bu yüzden eğer pozitif olmak istiyor isek hepimiz bir seçim yapacağız; pozitif olmayı seçiyorum… Bunu gün içinde binlerce yüzlerce kez tekrarlamamız gerekse bile yeniden ve yılmadan tekrar edeceğiz “ben bugün hayata karşı her daim olduğu üzere pozitif olmayı seçiyorum”… İkinci adımımız ise bunu sürekli hale getirmek için, “hayatta karşımıza çıkan zorluk” olarak nitelendirdiğimiz veya bizi negatif bir bakış açısına sürükleyen olayları bir “fırsat” olarak görebilmekten geçiyor.

Bunu şöyle paylaşabilirim, hepimiz bu dünyaya geldik ve birbirimizden bağımsız, tek olarak, biricik olarak yaratıldık. Ve kimse bir diğerinin hayatını yaşayamıyor. Yani hayatımızda karşımıza çıkan o bizim “negatif” olarak bitiverdiklerimiz bize özel tasarlanmış “yokuşlar”. Yani sadece bizler o yokuşları “çıkabilecek” güçteyiz veya cesaretteyiz.

Bu bilinci edindiğimizde, ortada “negatif” hissettirecek bir şey de kalmıyor. Sadece “evet ben karşıma çıkan negatif olayları birer nimet olarak algılıyor ve benim için bahşedilmiş yaşam yolumda ilerlemeye ve severek yaşamaya devam ediyorum” diyerek ve bunu gün içerisinde binlerce tekrarlamamız gerekse bile bunu yaparak, hayatımıza sürekli pozitif kalabilmeyi gerçekleştirebiliriz.

Peki, bunun için dışarıdan yardım alabilir miyiz? Cevabım kesinlikle “evet”, fakat burada çok önemli bir detay bulunuyor. Bu detay ise yine kişiye özel “ihtiyacımız” yani kalbimizin, yüreğimizin ve ruhumuzun neye ihtiyacımız olduğunu bilmek… Herkes terapiye gidiyor diye terapiye gitmek değil, herkes kitap okuyor diye okumak değil, herkes yoga yapıyor diye yoga yapmak değil, herkes yalnız kalacaksın diyecek diye arkadaşlarımıza derdimizi aktarmak değil…

Önemli olan tam olarak neye ihtiyacımız olduğunu kendimize sorabilmek, bundan kaçmamak ve kaçınmamak. Bazen yüzleşmek istemediğimiz için ve özümüzü saklamak üzere diğerlerinin yaptığı ile ilerleriz, fakat o kimsenin yapamadığı her şeyi bırakıp gitmek te bir “ihtiyaçtır”. Bunu herhangi bir dış güç bize gösteremez, sadece ve sadece “fikir” verebilir. Bu yüzden en önemli olan hayatta her daim pozitif kalabilmek için bunu anlamanın ötesinde kalbimizin ihtiyaçlarına her daim içerden cevaplar aramaktır; dışarıdan içeriye almamızın mümkün olmadığı tek gerçek “yaşam sevincidir”… Bugün bu yazımı okuyorsanız, kendinizi sormanızı dilerim, hayata gerçekten pozitif bakabiliyor musunuz, korkularınız, endişeleriniz, kırgınlıklarınız, kızgınlıklarınız, kaybettikleriniz sizi diğerlerini suçlamaya mı götürüyor?

İşte bu noktada kendinizin en yakın arkadaşı olarak, bu dünya ve kâinatta “tek” olduğunuzu ve her daim siz nasıl bakarsanız hayatınızın, evreninizin ve kalbinizin o şekle bürüneceğini hatırlatmanızı dilerim… Sadece bir gülümseme yeterli!

 

 

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam