Son yıllarda hızla artan gıda alerjilerinin ardındaki olası nedenler

Son yıllarda gıda alerjilerinin giderek arttığı yadsınamaz bir gerçek. Hem çocuklarda hem de yetişkinlerde hızla yaygınlaşan alerjiler, yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürebiliyor. Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı, yetişkinlerin yaklaşık yüzde 2’sinin ve çocukların yüzde 4 ile 8’inin gıda alerjisinden muzdarip olduğunu tahmin ediyor. Bazı bilim insanları ise bu oranın ABD’de yaklaşık 33 milyon insan genelinde yüzde 10’a kadar çıktığını düşünüyor. Hatta bazı uzmanlar gıda alerjilerini bir tür salgın olarak tanımlıyor.

Sağlık sistemi ve ekonomi üzerinde ciddi bir yük oluşturan alerjilere bağlı ölümlerin sayısının Amerika’da yılda yaklaşık 150-200 kişi olduğu biliniyor. Bunun yanı sıra bir yılda yaklaşık 30.000 kişinin alerjiden dolayı acil servislere başvurduğu görülüyor. Doktor ziyaretleri, hastaneye yatışlar, ilaçlar, bakım süreci, üretkenlik kaybı ve özel yemekler derken gıda alerjilerinin bir yıllık maliyeti yaklaşık 25 milyar dolara mal olabiliyor. Ve tüm bu nedenlerden dolayı da hızla artan alerjilerin ardındaki gizemi çözmek, büyük bir aciliyet kazanıyor. Neden artıyor, neden çocuklar, yetişkinler birtakım gıda gruplarından kaçınmak zorunda kalıyor, neden insanlar sevdikleri yemekleri yiyemiyor ya da özel bir beslenme uygulamak durumunda oldukları için sevdiklerinin yemek davetlerine ‘hayır’ diyorlar? Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’nün bölüm başkanı Alkis Togias, ‘açıklanamayan (unexplainable) kavramı, bu konuya tam olarak uyuyor’ diyerek duruma dikkat çekiyor.

Alerjiyi ‘alerji yapan’ şey nedir?

Yer fıstığı, kabuklu deniz ürünleri, soya, buğday, yumurta, kuru yemişler gibi birçok gıda, akıllara ilk olarak alerji kelimesini getiriyor. Bilim insanlarının tanımına göre, alerji vücudun normalde zararsız kabul edilen maddelere karşı Ige ile anormal yanıtlar vermesidir. Ige (Immunglobulin E) bağışıklık sisteminin istilacıları (zararlı algılanan maddeleri) tanımlamasına ve bunlara karşı koymasına yardımcı olmak için üretilen bir proteindir ve IgE bir tehdit bulduğunda, kan damarlarının genişlemesine, dokuların iltihaplanmasına, cildin kaşınmasına ve hava yollarının hırıltılı, öksürme veya hapşırmasına neden olan histamin adı verilen bir hormonun üretimini tetikler; kısaca alerjik semptomların açığa çıkmasına neden olur.

Bu savunma mekanizması, aslında vücuttaki parazitler veya virüsler başa çıkmak için geliştirilmiş olsa da bazen iyi huylu maddeleri de (örneğin fıstık, yumurta vb. yaygın olarak karşılaşılan alerjenler) tehlike olarak algılayabiliyor. Bunun nedeni, bağışıklık sisteminin yanlış eğitilmiş olması veya herhangi bir olası alerjenin, tehdit oluşturabilecek zararlı bir maddeyle ortak bir yapıya sahip olması olabilir. Uzmanlara göre pek çok madde alerjiye neden olabilse de bunların en tehlikelileri arasında gıda alerjileri yer alır; çünkü insanlar her gün yemek yemek zorundadır ve alerjiler şiddetli olduğundan yani vücut ciddi reaksiyonlar gösterdiğinde sonuçlar ölümcül olabilir. Bu nedenle alerjilerin ardındaki gizemi çözmek, onlarla baş etmenin yollarını bulma açısından kritik öneme sahiptir.

Gıda alerjilerindeki artışın arkasındaki teoriler

Peki gıda alerjileri neden bu denli hızla artmaya devam ediyor ve özellikle son yıllarda doğan bebekler neden dünya genelinde daha yüksek alerji oranlarına sahip? Bu konuda yapılan araştırmalar ve uzman görüşleri bu artışın ardında farklı teoriler olabileceğini öne sürüyor:

1. Hijyen hipotezi

Bilim insanlarına göre sanitasyon, dezenfeksiyon, kısacası temizlik artıkça, hijyenik olma furyası yükseldikçe gıda alerjilerinin oranları da arttı. Vücutlarımız, karşı koymak için daha az mikrop veya parazitle karşılaşınca, alerjenler gibi daha az zararlı bileşenlere karşı atağa geçmeye başladı. Çünkü insanlar son derece sterilize edilmiş ortamlarda daha fazla zaman geçirdikçe, bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde çok önemli rol oynayan belirli iyi huylu, hatta yardımcı mikroorganizmalarla -bilim insanlarının ‘sözde eski dostlar’ olarak tanımladıkları- karşılaşma olasılıkları düştü. Ve uzmanlara göre bu durum dünyanın her yerinde görülmeye başladı. Özellikle zengin ülkelerde en yüksek alerji oranları olduğu kaydedildi.

Çin’de, gıda alerjisi oranları 1999 ile 2008 arasında yüzde 5’ten 2009 ile 2018 arasında yüzde 8’e yükseldi. Alerji oranları düşük olan daha fakir ülkelerden daha zengin ülkelere göç eden insanlar, alerji oranlarının arttığını ve çocuklarının kısa süre sonra alerjik reaksiyonlar gösterdiği gördüler; hem yerli sakinlerde hem de göç edenlerde…

Ancak tüm bunlara rağmen bilim insanlarına göre hijyen hipotezi, alerjilerde gördüğümüz her şeyi açıklamıyor. Çünkü hijyen yüzyıllardır gelişiyor, ancak alerjiler en çok son on yılda arttı. Yine de bu durum yok sayılmıyor; bazı araştırmalar hijyen hipotezine daha fazla vurgu yaparken bazıları çözümün daha kirli olmaktan geçmediğine dikkat çekiyor.

2. Maruz kalma hipotezi

Uzmanlara göre bebeklerin şekillendirilebilir bağışıklık sistemleri vardır; yani yaşamlarının ilk ayları, bağışıklık sisteminin tehditlere karşı tepkisini ayarlamak için oldukça kritiktir. McMaster Üniversitesi’nde klinik pediatri klinik profesörü Douglas Mack, “Rehber niteliğindeki bilgiler, bize çocukların gıda alerjenlerinden erken yaşlarda kaçınmaları gerektiğini önerdi, ancak bu düşünce yanlış olabilir, hatta geri tepmiş durumda. Bu durum, alerji oranlarının son 30 yılda önceki yıllara kıyasla neden bu kadar arttığını açıklayabilir.” diyerek erken yaşlarda başlayan alerjilerin nedenleri arasında alerjenlere maruz kalmama olduğunu söylüyor. Bu maruz kalma hipotezini destekleyebilecek nitelikte araştırmalar da literatürde yer alıyor.

2015 yılında 640 bebekle yapılan bir araştırmada, bebeklerin bir kısmı yer fıstığı içeren gıdaları tüketirken kalan kısmının bu tür gıdalardan kaçınması sağlanmış. Bebekler 5 yaşına geldiklerinde ise yer fıstığından kaçınan bebeklerin yer fıstığı alerjisi oranı yüzde 13.7 iken, yer fıstığı içeren gıdaları tüketen bebeklerde bu oranın yüzde 1.9 olduğu ortaya çıkmış. Diğer bir deyişle yaşamın erken yıllarında alerjen bir yapıda olan yer fıstığına maruz kalmanın, alerjinin ortaya çıkma oranını azalttığı bu araştırma ile ortaya çıkarılmış.

Öte yandan, maruz kalma hipotezine benzer ‘dual exposure’ yani ikili maruziyet adı verilen bir başka durum da alerjilerin ortaya çıkmasında etkili kabul ediliyor. Şöyle ki, araştırmalara ve uzmanlara göre besin alerjenleri sindirim sistemi yoluyla ve ayrıca özellikle egzaması olan bebeklerde deri yoluyla da bulaşabiliyor. Bu nedenle, bir bebek yer fıstığı, soya veya yumurta gibi alerji oranı yüksek gıdaları yemese bile evde cilt yoluyla maruz kaldığında alerji eğilimi gösterebiliyor. Klinik pediatri klinik profesörü Douglas Mack, birçok ülkedeki sağlık yetkililerinin artık bebeklerin bir çocuk doktorunun rehberliğinde potansiyel alerjenlere yavaş yavaş maruz kalması gerektiğini söylediklerine dikkat çekiyor. Ve Dietary Guidelines’ın güncellenmiş beslenme rehberlerinde “Alerjenik gıdaların verilmesini geciktirmenin, diğer tamamlayıcı gıdaların verilmesinin ötesinde, gıda alerjisini önlemeye yardımcı olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.” Bilgisinin yer aldığını söylüyor.

3. Genetik

Elbette ki sağlıkla ilgili birçok konuda olduğu gibi alerjenler söz konusu olduğunda da genetik etkili bir faktör olarak kabul ediliyor. Uzmanlara göre, bazı insanlar kalıtımsal olarak birtakım gıdalara karşı alerjik reaksiyon göstermeye daha yatkınlar. Aynı genetiğe sahip tek yumurta ikizlerinin %64’ü fıstık alerjisini paylaşırken; çift yumurta ikizlerinde bu oran %7. Ancak, bu durum yine de tıpkı diğer hipotezlerde olduğu gibi alerjilerin kesin nedenini açıklamakta yeterli olmuyor. Çünkü, yaklaşık 100 genin dahil olduğu bilindiğinden, alerjilerin genetik kökleri sanıldığından daha karışık. Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’nden Alkis Togias “Diğer açıklamalar gibi, genetik de alerjiler hakkında her şeyi açıklamaz, ancak alerjileri önlemenin diğer yollarına daha fazla ışık tutabilir.” Diyerek konuya dikkat çekiyor.

4. D vitamini eksikliği

Alerjilerin ardındaki bir diğer olası neden olarak da D vitamini eksikliği görülüyor. Çünkü, yapılan birçok araştırmaya göre bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde kritik bir rol oynayan D vitamini düştükçe, gıda alerjisi oranlarının arttığı ortaya çıkıyor. Ayrıca, iç mekanlarda daha fazla zaman geçiren gelişmiş, zengin ülkelerde yaşayan insanların açık havada zaman geçirenlerden daha yüksek gıda alerjisi oranlarına sahip oldukları da tespit edilmiş. Öte yandan, ekvatordan daha uzak olan ülkelerde, gezegenin güneşli orta kısmındaki ülkelerden daha yüksek alerji oranları olduğu da kanıtlanmış. Her ne kadar bu konuda yapılan araştırmaların sayısı az olsa da elde edilen bu bulgulardan yola çıkarak araştırmacılar, D vitamini takviyelerinin alerji oranlarını azaltmada etkili bir rol oynayıp oynayamayacağı üzerinde çalışmaya devam ediyorlar.

Yetişkinlik döneminde başlayan alerjiler

Yukarıdaki olası teorilerin büyük bir çoğunluğu, çocuklardaki alerjilerin ortaya çıkışına işaret ediyor oldukları için yetişkinlik dönemi ile ilgili pek bir şey söylemedikleri düşünülüyor. Bu nedenle, yetişkinlerde gelişen alerjiler için farklı çalışmalar ve fikirler yer alıyor. Yetişkinlik döneminde başlayan alerjilerin ardındaki teorilerden bir tanesi, bağışıklık sisteminin yaşlanma sürecine girmesi ile ilgili. İlerleyen yaşla birlikte bağışıklık sistemi zayıfladıkça yetişkinlerin zamanla alerjenlere karşı daha duyarlı hale geldikleri biliniyor.

Alkis Togias, “Yetişkinlerdeki alerjiler, bir şekilde bağışıklık sistemini etkileyen ve bağışıklık sistemine daha önce olmadığı yerde IgE antikorları geliştirmeye başlaması için bir mesaj gönderen güçlü bir enfeksiyon gibi immünolojik streslerden de kaynaklanabilir.” diyerek farklı etmenlerin de rol oynayabileceğine dikkat çekiyor.

Öte yandan, uzmanlar gıda alerjisi olan kişilerin acı çekmelerine gerek olmadığın; artık alerjiyle yaşamanın her zamankinden daha kolay olduğuna dikkat çekiyor. Çeşitli kan ve deri testleri ile vücudun neye alerjisi olduğu tespit edilerek alerjiye neden olan gıdalardan kaçınmanın kolay olduğu söyleniyor. Ayrıca, artık birçok restoranda veya menülerde daha fazla gıda alerjisi uyarılarının yer almasının da alerjenlerle baş etmeyi kolaylaştırdığı düşünülüyor. Öte yandan, şiddetli alerjik reaksiyonlar gibi EpiPen olarak bilinen epinefrin enjektörünün pratik bir şekilde kullanılabileceğine ve bu sayede acil durumlarda önlem alınabileceğine de dikkat çekiliyor. Alerji semptomlarını hafifletebilecek ilaçların kullanılması da süreci kolaylaştırabiliyor. Uzmanlara göre alerjiyi tamamen tedavi etmenin bilinen kesin bir yolu olmasa da birçok çeşitli yöntemle önlem almak ve semptomları hafiflemek alerjiyle mücadeleyi kolaylaştırıyor. Son olarak bilim insanları, mikrobiyomun alerjilerle nasıl etkileşime girdiğini anlayarak, uzun vadede gıda alerjisi şiddetini azaltmanın bir yolunu geliştirmeyi umuyorlar.

Kaynak: vox

İlginizi çekebilir: Soğuk algınlığı mı, alerji mi: Belirtileriniz hangi hastalığa işaret ediyor?

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!