Sessizlik içinde mücadele: Sosyal medya ve ruh sağlığı

Kate Fagan, Amerika’da yaşayan bir spor gazetecisi ve yazar. Fagan’ın geçtiğimiz günlerde çıkan kitabı What Made Maddy Run, spor yapan genç bir üniversite öğrencisinin ani intiharını anlatıyor. Fagan, çok satanlar listesindeki kitabında genç Madison Holleran’ın yaşam hikayesini bizlere sunarken, sosyal medya ve ruh sağlığı arasındaki ilişkiye de ışık tutuyor. Aşağıda Fagan’ın kitapla ilgili yorumlarını bulabilirsiniz:

Madison Holleran kimdi?

Madison Holleran New Jersey’de büyüyen genç bir kadındı. Futbol oynuyor ve koşuyordu. Büyük bir ailesi vardı. İyi bir üniversiteye gidiyor ve orada da spor yapmaya devam ediyordu. Ancak üniversitenin ilk yılında, yarıyıl tatilinde ailesinin yanına geldiğinde intihar etti. Üniversitede ikinci döneme başlamasına sadece 8 gün vardı.

Sosyal medya ve telefon yazışmaları ne yazık ki gerçek ilişkilerin alternatifi olamıyor.
Madison’ın hikayesi bize ne anlatıyor?

Madison genç bir sporcuydu. 18 yaşında intihar edene kadar herhangi bir ruhsal sağlık sorunu olmamıştı. Yaşadığı şey bir geçiş sorunuydu. Üniversiteye başlaması onun için bir çöküş oldu. Kaygıları arttı, depresyona girdi. Ancak bu yaşadıkları Madison’a özgü değil. Birçok genç lise ve üniversite dönemlerinde kaygı bozukluğu ve depresyon yaşayabiliyor. Geçiş dönemleri gençleri sandığımızdan daha çok etkiliyor.

Sosyal medya ruh sağlığını yansıtıyor mu?

Madison’ın hala aktif olan Instagram hesabına baktığımızda çok canlı ve mutlu bir genç kız görüyoruz. Spor yaparken, partide arkadaşlarıyla eğlenirken ve daha pek çok şekilde fotoğrafları var. İntihar eden bir gencin sosyal medya hesaplarındaki paylaşımların daha karamsar olmasını bekleyebilirsiniz. Ancak değil.

Daha da ilginç olansa Madison’ın mesajlarına baktığımda fark ettiğim emojilerdi. Tüm mesajlarında emoji kullanıyordu. Üniversitede zorlandığını söylerken dahi cümlelerini emojilerle noktalıyordu. Emojiler sanki bu cümleleri yumuşatıyor gibiydi.

Bahsettiğim durumlar sadece Madison’a özgü değil. Bugün gençlerin tavır ve davranışlarının değiştiğini biliyoruz. Daha fazla uyuyorlar ve daha fazla depresifler. Görünen o ki akıllı telefonlar da bunda iyi bir rol oynamıyor. Gerçek hayattaki diyaloglarda gözlerini kapatan bir maymun yok. Ama mesajlarda var. Dolayısıyla emojiler bu cümlelerin gerçekliğini yitirmesine neden oluyor. Sosyal medya ve telefon yazışmaları ne yazık ki gerçek ilişkilerin alternatifi olamıyor, ancak yine de çok kullanılıyor.

İlginizi çekebilir: Sosyal medyanın benliğimize etkileri

Neler yapmalı?

Lise ve üniversite dönemleri gençlerin başkalarının fikirlerine ve dışarıdan nasıl göründüklerine çok değer verdiği dönemler. Bu uğurda istemedikleri şeyleri yapabiliyorlar. Sosyal medya da bunun net bir yansıması. Madison’ın ardından onun yazışmalarını ve bazı şeyleri inceleyerek onun hayatından memnun olmadığını, bu geçiş dönemini atlatmakta zorluklar yaşadığını görebiliyoruz. Ancak Madison bunu belli edecek pek bir şey yapmadı. Tam aksi, sosyal medya hesaplarında onu çok mutlu gösteren paylaşımlar yapmaya devam etti. Gençlerdeki bu mükemmeliyetçi algıyı yıkmayı deneyebiliriz. Özellikle ebeveynler olarak onlara sadece insan olduklarını ve iyi hissetmediklerinde böyle hissetmenin ve bunu paylaşmanın doğal olduğunu hatırlatmalıyız. Onlara birer insan olarak iyi hissetmeme haklarının olduğunu ve mükemmel ya da en iyi olmalarına gerek olmadığını söylemeliyiz.

Madison Holleran ve gençlerin ruh sağlığı ile ilgili Fagan’dan daha fazla şey öğrenmek için aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz:

Videoyu izlemek için tıklayın.

Kaynak:
mindbodygreen.com

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!