Rüyalar hakkında Binbir Gece Masalları

rüyalar
İnsanoğlunun yüzyıllardır çözemediği bir sırdır rüyalar.

İnsanoğlunun yüzyıllardır çözemediği bir sırdır rüyalar. Gecenin bir yarısı uyandığımızda belki korkmuş oluruz, belki çok güzel bir deniz kıyısından yatağımıza ve yaşadığımız zamana savruluveririz, belki de çok özlediğimiz ve uzun zamandır göremediğimiz annemizdir rüyalarımızda bize eşlik eden… Bugüne kadar şairler, yazarlar ve düşünürler neler neler söylemiş, bu oldukça esrarengiz oluş hakkında neler hissetmişlerdir. Örneğin; en sevdiğim şairlerden, iki kelime ile dünyaları anlatan adam derim ben ona içimden, sevgili Özdemir Asaf şöyle demiştir;

Uykumun içinde bir rüya, rüyamda bir gece, gecede de ben… Bir yere gidiyorum, delice… Aklımda sen.

Belki rüyaların bu açıklanamaz doğasını en güzel sevgili Fyodor Dostoyevski, Gülünç Bir Adamın Düşü adlı eserinde betimlemiştir;

Bilindiği gibi rüyalar son derece tuhaftır. Bir şeyi korkunç bir nitelikle, bir kuyumcunun titizliğiyle bütün detaylarına kadar hayal ederken, başka şeyleri sanki onlara hiç dikkat etmemişçesine görmezden gelirsiniz – mesela zamanı ve mekanı. Görünüşe göre rüyalar akıldan değil arzudan gelir, kafadan değil yürekten; ama aklın bazen uykuda nasıl da zekice oyunlar oynuyor!

Peki nedir rüyalarımıza renk veren?

Hep tartışmalarımızda yer almıştır bu konu, neden siyah beyaz ya da neden renklidir rüyalar? Sevgili Hockenbury, Psikolojiyi Keşif isimli eserinde bakın bu konuyu nasıl açıklıyor:

Rüyalarımızın yüzde seksenini renkli görüyoruz. Rüyaları esnasında uyandırılan kişilerden rüyalarındaki renkleri renk tablolarındaki renklerle karşılaştırmaları istendiğinde, seçtikleri genellikle pastel tonlar oluyor. İlginçtir ki, 20. yüzyılda ABD’de rüyalarımızı siyah beyaz mı gördüğümüze dair tartışmaların alev aldığı dönem, siyah beyaz film endüstrisinin de yükselişine denk geliyor. Bu noktadan yola çıkan bilim insanları, rüyalarımızdaki renk algısının kültürel etkilere de açık olduğunu varsayıyorlar.

Sevgili Halil Cibran’ın Deli adlı eserinden çok özel bir rüya hikayesini de atlamayalım;

Doğduğum kentte uykularında gezen bir ana-kız yaşardı. Bir gece dünyayı sessizlik kucaklamışken uykuda yürüyen anneyle kız sisle örtülmüş bahçelerinde karşılaştılar. Ve anne dedi ki, ‘’Sonunda karşılaştık düşmanım! Benim gençliğimi paralayan sen, kendi hayatını benimkinin üstüne kurdun! Seni öldürmeyi istedim!’’ Ve kız dedi ki, ‘’Ah kin dolu kadın, yaşlı bencil! Özgür benliğimle aramda dikilen sen! Benim hayatımı kendi solmuş hayatının yankısı yapmak isteyen sen! Ölmüş olmanı isterdim!’’

O anda bir horoz öttü ve iki kadın da uyandı. Anne kibarca dedi ki, ‘’Sen misin hayatım?’’ Ve kız kibarca cevapladı: ‘’Evet canım.’’

Siz siz olun rüyalarınıza sahip çıkın, rüyalarınız sadece ve sadece size ait olsun…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam