Röportaj: Enneagram ile kendini tanımak: Tip 7 – Maceracı

Enneagram ile çıktığımız kendini tanıma yolculuğuna kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu yazıda, 9 farklı mizaç tipinden bahseden Enneagram’ın Maceracı tipini (Enneagram Tip 7) daha yakından tanıyıp, ilham veren bir Enneagram Tip 7 hikayesi okuyacaksınız. Tanıdığımız her farklı mizaç yapısı farklı bir renkle süslüyor hayatımızı. Maceracı tipin gözünden bakıp hayatınıza bir renk daha katmanız ümidiyle, keyifli okumalar…

Enneagram’ın Maceracı tipini (Enneagram Tip 7) daha yakından tanıyıp, ilham veren bir Enneagram Tip 7 hikayesi okuyacaksınız.

Keşif sürecine yeni katılanlar için hızlı bir giriş;

“Hepimiz güzel ve anlamlı işler yapmak, keyifli ve üretken bir hayat yaşamak istiyoruz. Fakat yapmak istediğimiz işi, yaşamak istediğimiz deneyimleri fark etmek hayli zamanımızı alıyor. Okullar bitiyor, iş hayatında deneyimler yaşanıyor, “Mutlu muyum, huzurlu muyum, gerçekten yapmak istediğim şey bu mu?” soruları defalarca kapıları çalıyor… Zamanla -biraz araştırarak, biraz da deneye yanıla- su akıyor yolunu buluyor. Buluyor bulmasına ama “bu süreç biraz daha hızlandırılabilir mi acaba?” diye merak ediyor insan, haliyle. Hayat dediğin de sınırlı sonuçta.

Kendimizi tanıma yolculuğunun en temel kuralı, sınırlarımızı kabul etmek. Hepimizin hem güçlü yönleri hem de zorlandığı özellikleri var. Bize hız kazandıracak ve daha emin adımlar atmamızı sağlayacak şey ise bu özelliklerimizin farkına varmak. Enneagram bu noktada pratik bir rehber olarak kullanabileceğimiz bir sistem. 

Bu yazı dizisinde ise, söz konusu süreçleri yaşamış, kendi yolunu kendini tanıyarak çizmeye çalışan kişilerin hikayelerini bulacaksınız. Her röportajda, ilham alabileceğiniz farklı bir Enneagram mizacının hikayesini buraya taşımayı ümit ediyorum.”

Bu yazının misafiri Dünya Benim Evim seyahat blogunun yazarı Öznur Demirhan. Öznur, hayatında önceliği deneyime veren bir Enneagram Tip 7 (Maceracı Tip). Tutkusu ise seyahat etmek.

Öznur’un kendi yolunu çizme hikayesini kendisinden dinlemeden önce Enneagram Tip 7’nin özelliklerini hızlıca hatırlayalım ve Öznur’un yolculuğuna bir de Enneagram gözüyle bakalım.

Tip 7 – Maceracı
Bu yazının misafiri Dünya Benim Evim seyahat blogunun yazarı Öznur Demirhan.

Sosyal, coşkulu ve pozitif yönleri ile tanınan 7’ler, hayatın negatif taraflarını görmeyi reddeder. Onlar için her şey “halledilir” kategorisindedir. Deneyimlemek, hayattaki en büyük arzularıdır. Hayatı spontan ve enerjik bir şekilde yaşamak isterler. Bu halleri, ilişkilerinden yaptıkları işe kadar her şeye yansır. Prosedürlere, kurallara bağlı kalmaları gerektiğinde “sıkışmış” hissedeceklerinden bu tür ortamlardan ve sorumluluklardan kaçmaya yatkındırlar. Kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkabildikleri için çok farklı şeyleri bir araya getirip yaratıcı fikirler üretmede iyilerdir. Heyecanlı ve tez canlı olduklarından bir işi tamamlamadan diğerine atlamaya meyillidirler.

Kendini Güvende Hissettiğinde: Konuları daha derinlemesine inceleyebilir, bilgiye ve gözleme daha çok önem verebilirler. Olumsuzluklarla ve kaygılarıyla yüzleşebilir, sorunlardan kaçmak yerine problemlere çözüm odaklı yaklaşabilirler. Karşılarına çıkan seçeneklerin hepsini denemeye çalışmak yerine, gerçekten istediklerine odaklanabilirler.

Kendini Streste Hissettiğinde: Kendilerine ve çevrelerine karşı eleştirel olabilirler. Olayları sadece siyah ve beyaz olarak değerlendirme eğiliminde olabilirler. Mahrum bırakılmış, mutlulukları elinden alınmış gibi hissedip bunun için çevresindekileri suçlayabilirler. Mükemmeliyetçi beklentilerle kaygılanıp harekete geçmekten vazgeçebilir

Karşılarına çıkan seçeneklerin hepsini denemeye çalışmak yerine, gerçekten istediklerine odaklanabilirler.

Maceracı Tipin en belirgin özelliği yeniliklere oldukça açık olması. Hatta yeniliğin olmadığı bir dünya onlar için oldukça karanlık. O yüzden, yeni deneyimler için fırsatlar yaratmak Tip 7’ler için öncelikli. Daha üretken olabilmek için beslendiği his ise coşku. Öznur daha Enneagram ile karşılaşmadan kendini şöyle anlatmış;

“Bu hayatta en çok heyecan duyarak yaptığım şey seyahat etmek, beni en çok motive eden şey yeni yerler görmek, olmaktan en mutluluk duyduğum yerler havaalanları, tren garları, otobüs durakları… Ve tek isteğim hikayemi tutkuyla ve heyecanla yaşamak, hatırımdan gitmesin diye yazmak. Ben hikayemde dünyayı keşfediyorum”

Her yolda güzellik de vardır zahmet de. Kişilik özelliklerini ve hayata dair motivasyonunu bilmek ise hangi yoldan gideceğine karar vermeni sağlıyor.Seyahat etmek ister misin?” diye sorsak sanırım pek çok kişi “tabii ki” diyecektir. Fakat “tabii ki” diyen kişilerin ne kadarı seyahat etmek için harekete geçiyor? O halde neden seyahat etmiyorsun diye sorduğumuzda ekonomik şartlar, çalıştığı yerden izin alamama, yabancı dilinin yeterli olmaması gibi sebepler duyma ihtimalimiz yüksek. Bu sebepler muhakkak ki süreci zorlaştırır.

İşte tam bu noktada fark ortaya koymaya yarayan şey tutku oluyor. İnsan tutku duyduğu şeyi, engel olarak gördüğü sebeplere rağmen gerçekleştirmek için yola çıkıyor. Bu sebeple, tutkumuzun ne olduğunu bilmek onun için engel tanımaz bir güce sahip olduğumuzun farkına varmak demek.

Tutkumuzun ne olduğunu bilmek onun için engel tanımaz bir güce sahip olduğumuzun farkına varmak demek!

Ekonomik geliri seyahat etmeye engel olarak görenlerin sorularına istinaden şöyle bir not var blogda; “Bence öncelikle ön yargılarınızı yıkın çünkü seyahat edebilmek için çok paraya ihtiyacınız yok. Eğer seyahat tarihinizi 6-7 ay öncesinden belirleyip uçak biletinizi çok önceden alırsanız uygun fiyatlara uçabilirsiniz. Kalacağınız yer tamamen sizin bütçenizle ilgili. Gideceğiniz yerde 5 Euro’ya da karnınızı doyurabilirsiniz 20 Euro’ya da, yine sizin bütçenize kalmış. Hiç müzelere gitmeyip, tamamen şehri de gezebilirsiniz ya da bütçenizin büyük kısmını müze gezmeye de ayırabilirsiniz. İster yürürsünüz ister toplu taşıma kullanırsınız yine size kalmış. Yapmanız gereken tek şey aslında karar vermek ve istemek. Ondan sonrası için alternatif çok. Bana gelince hatta bize gelince… Biz deneyime para harcıyoruz. Kıyafet alışverişi yapmıyoruz, her gün dışarıda yemek yemiyoruz, bir şeye ihtiyaç duyduğumuzda önce ikinci eli var mı diye bakıyoruz… Ev, araba, arsa vs. gibi yatırımlar yapmıyoruz. Böyle yatırımlar yapmıyorum ama bir sürü anı biriktiriyorum ve tutku duyduğum şeyi yapıyor; seyahat ediyorum. Küçük küçük belki ama hepsi toplanınca bir yıllık seyahat parası ediyor. Bende durum bu. Dünyayı gezmeyi ve deneyimlerimin başkalarına rehber olmasını, birilerine ilham olmayı çok istiyorum. İsteyince ve emek verince oluyor…

Öznur, seyahat üzerine yazdığı blogunda gördüğü ülke ve şehirlerle ilgili bilgilerin yanında hayata ve kendine dair keşiflerini ve anılarını da paylaşıyor. Yaşadığı coşkuyu hem yazıları hem de fotoğrafları ile kendisini okuyanlara anında bulaştırma özelliği var. Blogunu ziyaret etmeden önce kendinizi yüksek doz pozitif enerjiye hazırlamanızı öneriyorum. İşte Tip 7 Maceracı özellikleriyle dikkat çeken Öznur Demirhan ile söyleşimiz…

Dünya Benim Evim blogunun ortaya çıkış hikayesi nedir?
O zamana kadar gördüğüm birçok yer vardı ve şöyle bir düşündüğümde belli anlar dışında detayları hatırlayamıyordum.

2014 yılının Aralık ayında Moskova’dan dönmüştük. Döndükten bir süre sonra bir arkadaşım “Ben de Moskova’ya gitmeyi planlıyorum. Önerilerini paylaşırsan çok sevinirim.” diye bir mesaj atmıştı. Kıza cevap yazmak için şöyle bir “nereleri önersem?” diye düşündüğümde aklıma hiçbir yer gelmemişti ya da “şurada mutlaka yemek yemelisin” dediğim restoranın adını bile hatırlamıyordum. Aslında seyahatimin üzerinden çok uzun bir zaman geçmemişti ama ben önerecek bir şey bulamamıştım. O an panik oldum. O zamana kadar gördüğüm birçok yer vardı ve şöyle bir düşündüğümde belli anlar dışında detayları hatırlayamıyordum.

Yine o dönem Alzheimer olan anneannemi ziyarete gitmiştim. Bazen hiçbir şey hatırlamıyor, bizi de tanımıyordu. Fakat bazen tekrar her şeyi hatırlıyordu. Düşünsene, 80 küsür yıl yaşıyorsun, onca anın var ama bir gün hastalanıyorsun ve kızını bile hatırlayamayacak düzeye geliyorsun. Bu durum beni derinden etkilemişti. Yaşadığım hiçbir şeyi unutmak istemiyordum.

Biraz geriye gidecek olursam ilkokuldan beri yazı yazmayı çok seviyorum. Hiç unutmam bir gün ortaokulda Türkçe dersinden yazılı olmuştuk ve yazılının kompozisyon kısmında hayran olduğumuz birini tasvir etmemiz istenmişti. Ben de resim öğretmenime tek kelimeyle hayrandım ve hiç adını yazmadan onu anlatmıştım. Türkçe öğretmenim kompozisyonu okuduktan sonra resim öğretmenimin yanına gidip “Zühre bu sensin” diyerek kompozisyonu ona vermiş. Aradan çok uzun yıllar geçti. Ben hayran olduğum resim öğretmenimle arkadaş oldum. Bir gün onun evinde otururken bana ortaokulda yazdığım kompozisyonu çıkarıp gösterdi. İnanılmaz duygulanmıştım.

Diyeceğim o ki zaten yazmayı seviyordum. Gezmeyi de en az yazmak kadar seviyordum. Sevdiğim iki şeyi bir araya getirmek istedim. Hayatta seyahat etmek dışında bu kadar büyük tutkuyla yaptığım bir şey yok. Bir de o seyahat anlarını unutmak istemiyordum. Bu yüzden Dünya Benim Evim adında bir seyahat blogu açmaya karar verdim. Çünkü bir gün o seyahatlerden hiçbir şey hatırlamayacak duruma gelirsem açıp okuyup “Bunları ben mi yaptım?” diyebilmek istedim.

Biri bana “Moskova’da nerede yemek yiyelim?” diye sorduğunda blogumdaki şu yazıyı okuyabilirsin diyebilmek istedim. Bir de belki birilerine ilham olurum, yol olurum, ışık olurum dedim. Aradan 3 yıl geçti ve yazmaya devam ediyorum.

İnsanı oturduğu yerden alıp başka diyarlara götüren bu blog nasıl birinin kaleminden çıkıyor merak ediyor insan. Kişilik özelliklerini nasıl tanımlarsın?

Ben heyecanlı ve gürültülü biriyim. Gürültülü derken vurup, kırmıyorum ama sürekli bir coşku halinde zihnim. Akış içinde olmayı seviyorum. Bir şey rutine girdiğinde boğulacakmış gibi hissediyorum. Bu yüzden kurallardan, prosedürlerden, zorunluluklardan hoşlanmıyorum. Bunlardan herhangi birine maruz kaldığımda kendimi sıkışmış hissediyor, kaçıyorum. Kimisi düzeni sever ya, ben düzensizliği seviyorum ama o düzensizlik içinde bir düzen oluşturabiliyorum. Yeniliklere çok açığım. Eğer söz konusu şey beni heyecanlandıran bir deneyimse tüm düzenimi bozabilirim. Ana motivasyon kaynağım keyif. Her ne yapıyorsam keyif alarak yapmalıyım. Mesela bu röportajın sorularını yanıtlamak için kendime keyifli bir ortam yarattım ve bu günlük hayatımda da böyle. Keyif aldığım yoldan yürümek, keyif aldığım yemeği yemek, keyif aldığım markete gitmek gibi. 

Yukarıda bahsettiğim özelliklerim dışında stres altındayken inatçı ve baskıcı tavırlar sergileyebiliyorum. Olumsuz insanlardan ve olaylardan kaçma eğilimim de var. Çok yakınım bile olsa dert dinleyemiyorum. Farkında olmadan dinliyormuş gibi yapıyorum fakat bir kulağımdan girip diğer kulağımdan çıkıyor.

Eşin Cemal’e sorsak, senin hakkında neler söyler? 
Öznur ve eşi Cemal hayatlarını Milano’da birleştirmişler!

Ben bu soruyu Cemal’in yanıtlamasını istedim ve şöyle dedi; mükemmeliyetçi, sabırsız, yenilikleri seven, keşfetmeye açık, sosyal, girişimci, üretken, yaratıcı, planlı. “Peki, çok tatlısın ama gelişime açık bir yanım yok mu?” diye sordum. “Yok” dedi, “Nasıl olmaz? Haydi söyle” dedim; “işte biraz sabırsızsın” dedi.

Seyahatlerinde ve günlük hayatında seni en çok zorlayan kişilik özelliklerin neler?

Plan yapma özelliğim zamanında seyahat ederken beni çok zorladı. Bir liste yapıyordum ve diyelim ki görmek istediğim o sokağa zaman yetmediği için gidemedim mi ah nasıl üzülüyordum, nasıl kendimden geçiyordum inanamazsın. Fakat bir seyahatimde sanırım Floransa’ydı, yine elimde o listelerden biri ve olmadı, birçok yer kaldı ve istediğim her yeri göremedim. O üzüntü hali beni inanılmaz yorgun hissettirmişti. Sonra dedim ki “Öznur, Floransa’yı böyle mi hatırlayacaksın şimdi?”. Çünkü olumsuz anılar, güzel anlardan daha çok hatırlanıyor. O seyahatte plan yapsam bile o plana sadık kalmamanın dünyanın sonu olmadığını öğrettim kendime. Tekrar gelmeye sebeptir belki o göremediğim yerler diyerek artık plansız seyahat etmeye başladım. Kendimi artık çok rahatlamış hissediyorum ve seyahat etmekten daha büyük keyif alıyorum.

Peki hayatını kolaylaştıran özelliklerin neler?

Sosyal bir insan olduğum için insanlarla kolayca iletişim kurabiliyorum. Yolumu mu kaybettim? Hiç çekinmeden gidip bir insana “Yolumu kaybettim, bana yardımcı olabilir misiniz?” diye sorabiliyorum. Yenilikler karşısında kolay adapte olabiliyorum. Bu da yine hayatımı kolaylaştıran bir özelliğim. Bir de olumsuzluklar karşısında “Eyvah! Bittim, hayatımın sonu” tribine girmiyorum. Demek ki daha güzel bir şey beni bekliyor ki şu an bu gerçekleşmedi diyorum.

Yakın zamanda hayata geçirdiğin, bizim de blogundan heyecanla takip ettiğimiz radikal bir değişim hikayen var. Çok sevdiğin işini, aileni ve arkadaşlarını İstanbul’da bırakıp Avusturalya’ya taşındın. Bu köklü değişimin altındaki temel motivasyon nedir?
Farklı dünyalara kapı açtıkça ve insanların yaşam tarzını gözlemledikçe bazı ülkelerden İstanbul’a dönüş hep çok sancılı oldu.

Ben zaten 2009 yılında İstanbul’da yaşamak istemediğime karar vermiştim. Seyahat etmek; bir kilise görmek, o ünlü meydanda bir kahve içmek ve o kuleye çıkıp şehri kuş bakışı izlemekten daha fazlası. Seyahat etmek bana nasıl bir hayat yaşamak istediğimi gösterdi. Farklı dünyalara kapı açtıkça ve insanların yaşam tarzını gözlemledikçe bazı ülkelerden İstanbul’a dönüş hep çok sancılı oldu. En sıkışmış hissettiğim anda uzun zamandır aklımda olan başka bir ülkeye taşınma düşüncesi hayata geçti. Temel motivasyon kaynağım “Denemeden bilemezsin, dene!” oldu.

Yeni bir ülkeye, kültüre adapte olmak kolay değil. Bu anlamda kendi deneyimini biraz anlatabilir misin? Neler seni şaşırttı, nerelerde zorlandın ve neler “İyi ki yaptım bunu” dedirtti?

Avustralya’ya taşınmak öyle radikal bir karar ki sadece ülke değiştirmiyorsun. Yaşadığın kıta değişiyor, hep sonbaharda kutladığın yeni yaşını ilkbaharda kutluyorsun ve evet, çok uzak. Bugün gelmeye karar versem bile 2 gün sonra oradayım…

Beni saat farkı hem şaşırtıyor hem de zorluyor. Pazartesi sabahı tren beklerken bir annemi arayayım dediğimde, o Pazar gecesini yaşıyor oluyor. Avustralya’ya taşınalı 8 ay oldu ve babam hala telefonda konuşurken “Kızım şimdi orada saat kaç?” diye soruyor. Saat farkına alışamıyorum. Zihnim hep “Uyandılar mı?” diye çalışıyor ya da ben uyurken orada bir şeyler oluyor ve ben olanları kaçırıyorum diye düşünüyorum.

Biz de biriyle tanıştığında “Ne iş yapıyorsun?” sorusu sorulur ya, burada kimse senin ne iş yaptığını merak etmiyor. Giydiğin kıyafet, saçının rengi yani nasıl göründüğün kimsenin ilgisini çekmiyor. İnsanlar çok özgür, bağımsız ve rahat. Bu da beni şaşırtan bir diğer şeydi.

Yaşadığım hayat kalitesi, denemek istediğim her şeyi gerçekleştirebilme kolaylığı, her şeyin ulaşılabilir olması, insanların birbirine karşı saygısı, gökyüzüne bakmak için başımı yukarı kaldırmak zorunda olmayışım, her gün yeşilin farklı tonlarını görmek bana “İyi ki yaptım bunu” dedirtiyor.

Konfor alanından çıkmak tam anlamıyla bu olsa gerek. Konfor alanından çıkmış bir Öznur hangi yönlerini törpülemek durumunda kaldı bu süreçte?

Konfor alanından çıkmak benim çok zorlandığım bir şey değil. Yeniliklere çok açık olduğum için beni heyecanlandıran şeylerin peşinden kolaylıkla gidebiliyorum. Bu yüzden bu deneyim tam benlikti. Burada her gün ben de değişiyorum. Alışkanlıklarım değişti. Daha sade daha basit bir hayat yaşıyorum. Fakat sanırım eskisi kadar mükemmeliyetçi değilim. Bu mutlaka şöyle olmalı tavrım; “tamam ya, bu da böyle kalsın“a bıraktı yerini.

Öznur Demirhan ile Dünya Benim Evim yolculuğuna dahil olmak için blogunu ve Instagram hesabını takip edebilirsiniz.

 

İlginizi çekebilir: Enneagram ile kendini tanımak Tip 1: Mükemmeliyetçi

Yazarın tüm yazıları için buraya tıklayabilirsiniz. 

Psikolog Zeynep Ozgen Psikolog
Gözlemlemek mesleğimin, deneyimlemek mizacımın yapı taşı. Hazır zihnim çalışır, dilim iki kelimeyi bir araya getirir, ellerim yazarken, öğrenebildiğim kadar öğrenmek; anlatabildiğim kadar anlatmak istiyorum.