Özel olan “diğeri” değil, “sensin”

Diğer kişi, o ne düşünecek, o neyi beğenecek, o hangi şeyden hoşlanacak, o üzülür mü, o sevinir mi, o hoş tutulur mu, o bu ilişkiyi devam ettirmek ister mi? Tüm bu sorular hepimizin sıkça sorduğumuz sorulardır. Fakat bu cümlelerin tümünün “özeti” o, yani o bizim yerlere göklere sığdıramadığımız “diğer” kişilerdir.

Neden bu derece önemlidir bizim için “diğer” kişinin “ne istediği”? Bu hafta bana ulaşan birçok mesajda bu konu vardı ve ben ısrarla aynı şeyi paylaşmaya devam ettim, bunu yazmam gerektiğini düşündüm… Evet ikili ilişkilerimizde bazı noktalar olacaktır, kendimizden isteklerimizden veya önceliklerimizden feragat ediyor olabiliriz ve hatta fedakarlıklarda bulunuyor olabiliriz. Fakat öyle önemli bir nokta vardır ki, biz “özne” olduğumuzu ve bu yüzden son derece “özel” olduğumuzu unutuveririz…

Sonra ne mi olur? işte bu sarmal başlar; sorduğumuz sorulara “kendimizi” kendi muhteşem özne halimizi koymak yerine o “diğer” kişiyi koyuveririz. Onun ne hissedeceğini merak ederiz kendi hislerimizi es geçerek, onun bu ilişkiye devam edip etmemek noktasında kararı bizi endişelendirir de düşünmeyiz “ben gerçekten bu ilişkiye devam etmek istiyor muyum” sorusunun oldukça büyük cesaret gerektiren cevabını… Ya da çoktan sarmala girmişken, beni beğeniyor mu diye endişe ederiz değil mi sıkça rastladığımız bir durumdur, tabii burada yine öznemiz o “diğer” kişiye kaymıştır bile, peki şunu neden arka plana atarız, bizler gerçekten o kişiyi beğeniyor muyuz, seviyor muyuz, derin duygular hissediyor muyuz? Gelin sorularımıza “özne” olarak sadece ve sadece kendimizi koyalım, yani “kendi” duygumuzda kalalım. Diğerini merak etmek, diğer kişi ne hissedecek ne düşünecek diye endişelenmek yerine öncelikle ve sadece ve sadece ne istediğimize odaklanalım… Şimdi aynı soruları sormak istiyorum sizlerle birlikte örneğin “ben bugün bu adamı gerçekten seviyor muyum, gerçekten bu ilişkide mutlu muyum ve bir ilişkiden beklentilerimi alabiliyor muyum”?

Bu soruların tümünde özne “bendir”, yani kendi kendimize cesaretle ilişkimizde ne istediğimizi sormak halindeyizdir. Bunu yapamadığımız durumda ve süreci sadece diğer kişinin isteklerine göre götürdüğümüzde “şuna üzüldüm ama ifade edemedim, ben böyle olsun istemiyordum” veya “neden benimle konuşmadı” gibi sorularla baş başa kalıveririz. Fakat işte bu durumun akışını da aslında bizim o muhteşem “özne” ve “özel” olmak halimiz hakkında sorumluluk almayışımız oluşturmuştur. Evliliğimin son döneminde özellikle bu edilgen hale saplanmıştım; “diğer” kişi o derece önemliydi ve onun kararları, onun birlikte olmak isteği, onun benden bıkmış olmak durumu veya onun beni aldatması, onun hayatı, onun öncelikleri, onun ne isteyeceği…

İşte “ben” hiçbir anımda, hiçbir kararımda ve hayatımın adeta hiçbir noktasında yoktu; silinmiştim… Neden çünkü özel olan “diğer” kişiydi, benim ne hissettiğim, ne istediğim, neden üzüldüğüm, üzülmeyi hak edip etmediğim, bu ilişkinin bana ne verdiği, bu ilişkinin benden ne götürdüğü bunlar hiç önemli değildi… Neden diye sorarsanız cevap çok basitti; özne “yok olmuştu” ve özne “özel” olduğunu unutmuştu…

İşte hayatımın akışı verdiğim kararlar ile değişti; evliliğimi sonlandırdığım dönemde, kendimle uzun uzun zaman geçirmek fırsatım oldu. Ben yeniden kimseye ihtiyaç duymadan, beklemeden, o hep benden daha “kıymetli olan diğer” kişinin varlığı olmadan muhteşem bir “özne” gördüm, olağanüstü bir “özellik” buldum… Onunla seyahatlere çıktım, onunla şarap içtim, onunla yalnız kaldım, onunla dertleştim, onu dünyanın bir ucundan diğer ucuna götürdüm ve en önemlisi onu çok ama çok sevdim… Günbegün öğrendim, o aslında “başka – diğer – dışarıda” özeli değil, kendi “özel” oluşu ile muhteşem, ihtiyaç duymadan, takdir edilmeyi beklemeden, sadece olduğu gibi ve her cümlenin başına “ben” koydum… Ne istiyorum, nereye gidiyorum, neyi seviyorum, neden seviyorum, neden kabul ediyorum…

Bakın sevgili Jen Sincero “Var Olmak Senin Elinde” eseriyle bu “özel” olmak halimizi nasıl açıklıyor:

“…Senden bir tane daha asla olmayacak. Dünya ile paylaşabileceğin Tanrı vergisi yeteneklerin var ve herkesin Tanrı vergisi yetenekleri olmasına rağmen kimse yeteneklerini seninle aynı şekilde kullanmayacak. Bir var olma şeklin ve sana has bir bakış açın var. Düşüncelerini senin düşündüğün şekilde düşünen tek kişi sensin. Kendine has bir gerçeklik yarattın ve sana has bir yaşam biçimiyle hayatını yaşıyorsun.

Bu dünyada “sen olarak” var olacak tek kişi sensin. Sen önemli birisin.”

Bugün bu yazımı okuyan sevgili sen, şu an ilişkinde o “diğer” kişi veya kişileri ön plana koymaktaysan sürekli ne düşünürler, ne isterler, ne ile mutlu olurlar, ne ile hoş hissederler gibi öznesi “sen” olmayan, ve senin dışında tüm diğerleri olan cümleler kurmaktaysan, kendine yeniden bak… Senden dünya üzerinde SADECE BİR TANE VAR… Bu cümlelerinin “öznesi” ve “özel” olman için çokça yeterli bir sebeptir.

Varlığının, güzelliğinin, özne olmak gerekliliğinin, sen olmak halinin her anına yaraşacağının ve dünyaya bu şekilde katabileceğin güzelliklerin farkında ol… Özel olanı karşındakinde, diğerinde görmek güzeldir fakat bu öncelikle o “özel” olmak halini yani “özne” olabilmek halini kendinde bulmakla mümkün olacaktır…

Özel olan “diğeri” ile başlayan cümleleri kurduğun anların değildir, özeli diğerinde aramak senden vermek ile gerçekleşiyorsa bu özel değildir; unutma ki hayatının en özel kişisi “sensin”; hayatının öznesi olduğun her an “sen” muhteşemsin…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam