Optimum pozitif işlevsellik (flourishing) nedir ve ona ulaştığınızı nasıl anlarsınız?

Wellness, well-being, pozitif psikoloji, iyi oluş, psikolojik sağlamlık, mutluluk, dayanıklılık, şükran ya da olumlu duygu ve durumlarla ilgili birçok kavram hepimizin hayatında şüphesiz ki önemli bir yer işgal ediyor. Çünkü hepimiz ‘iyi hissetmek’, esenlik içinde yaşamak istiyoruz. Peki, yapabiliyor muyuz, esenliğe, pozitif işlevselliğe ne kadar ulaşabiliyoruz ya da neden ulaşamıyoruz? O ulaşmak istediğimiz ‘iyi hissetme halini’ nasıl tanımlıyoruz? Bu iyi hissetme halini farklı kavramlar ile elen alan birçok kaynak olsa da biz bu yazımızda optimum pozitif işlevsellik yani ‘flourishing‘i ele alıyor olacağız.

Flourishing: Optimum pozitif işlevsellik

Türkçe’de birebir karşılığı olmasa da İngilizce’de ‘flourishing’ olarak geçen kavram, tam da hayatımıza çekmeyi istediğimiz o iyi hissedişi, esenlik halini, pozitif işlevselliği tanımlıyor. Kısaca; olumlu duyguların, zihinsel-fiziksel-ruhsal sağlığın, anlamlı bir yaşamın, bilgeliğin, samimi ilişkilerin, sevginin, erdemin ve aklınıza gelebilecek daha birçok pozitif kavramın birleşiminden oluşan ‘flourishing’, aslında hepimizin olması, erişmesi gereken bir yer olarak karşımıza çıkıyor.

Pozitif psikoloji alanında çalışmalar yapan birçok araştırmacı ve ünlü isim ‘flourishing’i tanımlamak için farklı açıklamalara başvuruyor. Fredrickson ve Losada (2005), ‘flourishing’i insanın üretme, gelişme, performans ve psikolojik esneklik bakımından optimum seviyede işlevselliğini sürdürebilmesi olarak tanımlıyor. Öte yandan, Hupper ve So (2013), optimum pozitif işlevselliği, iyi hissetmenin ve etkili bir şekilde işlevsellik göstermenin bileşkesi olarak yaşam doyumunu, yüksek seviyede pozitif duyguları ve düşük seviyede negatif duyguları kapsayan öznel iyi oluş hali olarak açıklıyor.

Bireyin gelişmeye devam etmesi için en ideal seviyede üretkenlik ve işlevsellik göstermesi; pozitif duygularını daha fazla beslemesi gerekiyor. Keyes (2002), bu gelişim sürecini ifade etmek için ‘flourishing’in ancak duygusal iyi oluş belirtilerinin psikolojik ve sosyal iyi oluş belirtileriyle bütünleşmesinden ortaya çıkabileceğini öne sürüyor. Refahın, huzurun, mutluluğun, iyi hissetmenin ve en önemlisi hayatta artık bir şeyleri çözmüş olmanın karşılığı olan ‘flourishing’i yani dilimize en yakın çevirisiyle ‘Optimum pozitif işlevsellik’ i elde etmek içinse çok zor işlere kalkışmak gerekmiyor.

Gelin, optimum pozitif işlevselliğe nasıl erişebileceğiniz hakkında işe yarayacak ipuçlarına değinmeden önce çoktan ‘orada’ olup olmadığınızı nasıl anlayabileceğinizi konuşalım.

Optimum pozitif işlevsellik içerisinde misiniz?

‘Flourishing’ pozitif psikolojide ele alınan ve birçok olumlu duygu, durumla ilişkili olan ‘umut verici’ bir kavram. En güzel yanı ise yalnızca belki bir kesime değil; dünyanın her yerinden her yaştan insana hitap ediyor olması. Sonuçta, bütün mesele ‘iyi hissetmek’, öyleyse herkes yapabilmeli değil mi?

Öğrenmek, keşfetmek, umut etmek, hayal kurmak, sevmek, sevilmek, iletişim kurmak, aklınıza gelen ve hepimizin günlük rutinlerinde yer alan sıradan ama etkili tüm pozitif eylemler optimum esenlik ile yakından ilişkili. Optimum esenlik, basit bir mutluluk kavramının ötesinde çok yönlü pozitif bir yapıya sahip. Hayata dair bütüncül bir bakış açısı sunan ve tüm güzellikleri içinde toplayan optimum pozitif işlevsellik yani ‘flourishing’, ‘dolu dolu yaşamak’ isteyen herkesin farkında olması gereken bir kavram.

Peki; bu kavramı biliyordunuz veya hiç duymamıştınız, fark etmez. Hayatınızda olup olmadığını, çoktan optimum esenlik seviyesine ulaşıp ulaşmadığınızı nasıl söyleyebilirsiniz? Yalnızca iyi hissetmeniz, ara sıra mutlu olmanız, keyif aldığınız etkinlikleri yapıyor olmanız optimum esenlik içinde yaşayıp yaşamadığınızı anlatmaz. Bunu anlamak için biraz daha derine inmek ve hem yaşamınıza hem de kendi özünüze bakmanız gerekir. İşte optimum pozitif işlevselliğe ulaştığınızı fark etmenize yardımcı olacak iyi yaşam sinyalleri:

Önce ‘kendinize’ odaklanmayı öğrendiyseniz: Başkalarına fayda sağlamak adına kendinizden vazgeçmiyor ve kendi ihtiyaçlarınızı önceliklendirebiliyorsanız

Kendi mutluluğunuzu kendiniz yaratıyorsanız: Mutluluğun, başka insanlara ya da eşyalara bağlı olmadığını; onu sadece kendi içinde bulabileceğini biliyorsanız

Daha bağışlayıcı olduğunuzu hissediyorsanız: Hem kendinize hem başkalarına karşı eskisinden daha affediciyseniz ve kalbinizi kin, nefret gibi olumsuz duygularla doldurmuyorsanız

Daha açık fikirli yaklaşımlar sergiliyorsanız: Herhangi bir düşünceye, olaya ya da duruma körü körüne bağlı kalmıyor; kendinize değişmek, dönüşmek için izin veriyorsanız

Acıyı kabul edip ondan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsanız: Acıdan kaçmak, onu görmezden gelmek ya da derinlere gömmek yerine yüzeye çıkarıp barış ilan edebiliyorsanız

Sessizliği, işlevsiz tüm seslere tercih ediyorsanız: Dürtülerinizi, tepkilerinizi, öfkenizi kontrol altında tutabiliyor ve sinirle, kızgınlıkla parlamadan önce derin bir nefes alıp durup düşünüyorsanız

Dinlenirken suçluluk duymuyorsanız: Bedensel, zihinsel ve ruhsal ihtiyaçlarınızı karşılamak için her şeye biraz ara verdiğinizde yalnızca ‘içinize’ odaklanabiliyor ve kendinizi işlerinizi, derslerinizi, sorumluluklarınızı ya da başkalarını düşünürken bulmuyorsanız

Hayır demeyi öğrendiyseniz: Sırf başkalarını memnun etmek için istemediğiniz, keyif almadığınız, sevmediğiniz ya da mecbur olmadığınız herhangi bir şeye içinizden gelmediği halde evet demiyorsanız

Özünüzü keşfettiyseniz: Yaşamın sizin için ne anlama geldiğini, kim olduğunuzu, nasıl bir hayat yaşamak istediğinizi, size nelerin iyi nelerin kötü geldiğini bulduysanız

Size meydan okuyan durumlardan keyif alıyorsanız: Zorluklar, engeller karşısında pes edip vazgeçmek yerine, olumsuzlukları fırsat olarak değerlendirip onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyor ve en önemlisi kendinizi geliştirmeye her zaman devam ediyorsanız gerçek iyi oluşu, ideal refahı, optimum esenliği; yani ‘flourishing’i hayatınıza çoktan dahil etmişsiniz demektir.

Optimum pozitif işlevselliğe nasıl erişebilirsiniz?

Peki ya ‘ben bunları yapamıyorum, bunlar bana çok uzak, hayatımda bunların hiçbiri yok…’ diyorsanız ne yapmanız gerekiyor? Düzeltelim; ‘henüz’ yapamıyorsunuz, henüz hayatınızda yoklar, henüz size yakın değiller… Ama yaşamınıza katabileceğiniz birkaç küçük alışkanlık kendinizi geliştirmenize, ruhunuzda çiçekler açtırmanıza, kalbinizi büyütmenize, kısaca optimum pozitif işlevselliği hayatınıza çekmenize yardımcı olabilir:

Daha fazla şükredin: Sahip olmadıklarınıza odaklanmak yerine elinizdekilerin değerini bilin. Şükretmeyi alışkanlık haline getirmek için her gün şükretmek için en az üç sebebi bir kenara yazın, dilerseniz ayrı bir şükran defteri tutun.

Daha iyi sosyal ilişkiler kurun: Toksik ilişkilerinizi bırakın. Size iyi gelmeyen, kendinizi kötü hissettiren, çıkar ilişkisine dayanan arkadaşlıklarınızı gözden geçirin. Etrafınızı olumlu düşünceleri ve söylemleriyle yüzünüzü güldüren kişilerle çevreleyin.

Anda kalın: Unutmayın; sürekli geçmişte ya da gelecekte olan bir zihin mutlu olamaz. Anda kalmak için meditasyon, nefes teknikleri, mindfulness egzersizleri gibi farklı tekniklerden faydalanın.

Olumlu düşünmekten vazgeçmeyin: Olumsuz düşünceler sizi bir girdap gibi içine çekerek her seferinde daha da derinlere gitmenize neden olabilir. Zihninizi olumlu düşünmek için zorlayın; ilk başlarda olumsuz düşüncelerinizde savaşmakta zorlansanız bile zaman geçtikçe olumlu düşünmenin kendiliğinden oluşan bir alışkanlığa dönüştüğünü fark edeceksiniz.

Daha sık teşekkür ve iltifat edin: Sevginizi, beğeninizi, takdirinizi göstermekten çekinmeyin. İltifat ederken cömert davranın. Ne kadar iyi şeyler söylerseniz siz de o kadar iyi şeyler duyarsınız, unutmayın.

Karşılıksız iyilikler yapın: Gönüllü işlere katılın. Sosyal sorumluluk projelerinde yer alın. Karşılık beklemeden attığınız her adım evrende sizin yararınıza olacak farklı formlar ile hayat bulacaktır. Kalbinize dokunacak, içinizi yumuşatacak, ısıtacak aktivitelere katılın, başkalarına yardım elinizi uzatmaktan çekinmeyin.

İnancınızı kaybetmeyin: Ne olursa olsun inanmaya devam edin. İşler yolunda gitmediğinde bile bardağın dolu tarafını görmeye çalışın ve çok daha iyi şeylerin sizi beklediğine inanın. Unutmayın, bir şey olmuyorsa sizin için çok daha iyisi olacaktır. Her gecenin bir şafağı vardır.

Destek istemekten çekinmeyin: Bazen çözüm sandığınızdan çok daha basittir ancak yardım istemeyi bilmediğinizden bir türlü çözüme ulaşamayıp kendinizi yıpratıyorsunuzdur. Hayatınıza iyiliği dokunacak şeyler için bir başkasının destek istemekten korkmayın. İzin verin, evren de sizin için çabalasın.

Kendinizi dinlemeye daha fazla zaman ayırın: Hayattan ne beklediğinizi bulmak, yaşam amacınızı keşfetmek, hayallerinizi, hedeflerinizi sıralamak, kendinizi anlamak için özel zamanlar yaratın. Üzerine düşünmediğiniz bir hayattan ne isteyeceğinizi bulamazsınız.

Bonus: Sevdiklerinize ve kendinize daha sıkı sarılın.

Göreceksiniz ki siz kendinize iyi gelen, kalbinize dokunan şeyleri yaptıkça ve ‘kendinizi’ öncelikler listenize eklemeyi başardığınızda iyi oluşunuzu fazlasıyla yatırım yapacaksınız ve optimum pozitif işlevselliğe ulaşacaksınız. Sadece kalbinizi kendinize açmayı bilin ve onun sesine her zaman kulak verin.

Ruhunuzdaki çiçekler hiç solmasın, sevgi ve esenlikle kalın…

Kaynak: Pozitif Psikoloji / Prof. Dr. Sefa Bulut, positivepsychology, berkeleywellbeing, psychologytoday

İlginizi çekebilir: İyi hissetmek ve yaşamınızı güzelleştirmek için uygulayabileceğiniz 35 öneri

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!