Olumlu mu olumsuz mu: Sen terazinin hangi kefesindesin?

Hani bazı insanlar vardır ‘yanında durmak bile enerjimi düşürdü, negatif yük aldım, enerjim çekildi adeta’ diye anlatırız hatta bu kişileri. Ne olmaktadır bu kişiler ile karşılaştığımızda, kim ve neyi çekmektedirler aslında? Peki bizi rahatsız eden nedir, neden bu özellikler dikkatimizi çekmektedir, düşündük mü hiç bugüne kadar?

Bugünlerde sıkça karşılaştığım ve kendi üzerimde de detaylı olarak denemeye başladığım bir konuyu sizinle yorumlamak istiyorum bu yazımda; olumlu ve olumsuz kutuplar. Yani kendi kendimize tekrar ettiğimiz tüm olumlu ve olumsuz cümleler.

Olaylara bakış açımız nasıl sonuçlar doğurur?

Sadece aşk veya iş hakkında değil hayatımızda tezahür eden tüm alanlar hakkında. Farkında mısınız ne kadar çok ön yargı veya “sınırlı” görüşe sahibiz. Örneğin bir ev satmak istiyoruz, ilk cümlemiz şu mu oluyor, şimdi dikkatlice inceleyelim, ‘ev satmak çok zor, nasıl bir alıcı bulabileceğim bu zamanda imkansız, satışa çıkarsam bile istediğim parayı veren biri çıkmayacaktır’ gibi.

Ya da şimdi farklı bir senaryoya gidelim, bu niyete giriyoruz ve ilk işimiz ‘tam istediğim gibi bir alıcı bana ulaşıyor, evren bu konuda benimle, uyum içerisinde ve tam istediğim şekilde bu satışı gerçekleştiriyorum’ diyoruz. Tabi ki olacaklara ve akışa güvenmemiz ve bunu tam anlamıyla “güven” içerisinde tekrar etmemiz, yani içselleştirdiğimiz bir düşüncemiz olması gerekiyor…

Sonunda ne oluyor, biz ne kadar “rezistans” yani direnç gösterirsek, ne kadar zorluklu bir süreç olduğunu düşünürsek, ne kadar çok ‘olmayacak, bulamayacağım, gerçekleşmeyecek’ dersek, evet sevgili evren bize bunu açık açık gösteriyor olacak. Bu örnekte gördüğümüz aslında bir konuya olumlu ve olumsuz bakış açılarıyla yaklaşmanın yanında gerçekten inanarak ve isteyerek yaklaşabilmek aslında. İlk örnek bize gösteriyor ki konuyu birincil olarak gerçekleşebilirliği olan bir olasılık olarak kabul etmedikçe, bunun hayatımızdaki tezahürü de bize bunu tam anlamıyla göstermek üzere işliyordur…

Gelin sizlerle birlikte biraz da aşk hayatımızda kendimize söylediklerimize bakalım. ‘Ben asla evlenemeyeceğim, asla yeniden aşık olamayacağım, karşıma hep beni anlamayan kişiler çıkıyor, ilişkilerim hep kısa süreli oluyor, gerçek bir ilişki yaşamaya layık değilim’… Daha birçok “şikayet” cümlesi kurulabilir ve hatta şikayetlerden kitap bile yazılabilir. Peki ben şu an kendim de dahil çalıştığım konulardan biri olarak sizleri (tabi ki gerçekleşeceğine gönülden inanıyorum buradan yazıyor da olacağım) başka bir bakış açısına götürmek istiyorum.

‘Evlilik çok mutlu bir oluşumdur, ben evliliğimde çok mutluyum, tam istediğim hayal ettiğim bir aşk beni buluyor, ben aşk hayatımda hep kutsal dersler aldım, hayatıma giren herkes ve her koşul birer kazanımdı, tüm ilişkilerimde uyum halindeyim ve ben bugün öncelikle sevgiyi aşkı kendi kendime tezahür ettiriyorum’ şeklinde bir yaklaşımla aşka kapılarımızı açtığımızda, yürekten inandığımızda ve bildiğimizde sizce akış nasıl şekilleniyor olur?

Yüksek sesle nasıl bir aşk istediğimizi paylaştığımızda, “layık olduğumuzu” gerçekten bildiğimizde ve bunun her anının bizim için öncelikle kendi değerimizden dolayı sonsuz bir değerde olacağını hissettiğimizde rengimiz muhteşem pembeler ile boyanmaz mı, o gününüzün size akan enerjileri de aynı güzellikte olmaz mı?

Sevgili Louise Hay ünlü eseri Düşünce Gücüyle Tedavi’de bakın bu durumu nasıl yorumluyor:

“…Diyelim ki, olumsuz listeniz şöyle bir şey olsun:

Hayatım karmakarışık. Kilo vermeliyim. Kimse beni sevmiyor. İşimden nefret ediyorum. Yeterince gayret göstermiyorum. Yeterli değilim.

Bunları olumlu hale çevirelim:

Bu koşulları yaratan içimdeki düşünce kalıplarını bırakmaya hazırım. Olumlu değişimler sürecindeyim. Mutlu, ince bir bedenim var. Nerede olursam olayım sevgiyi hissediyorum. Tam istediğim gibi bir yerde çalışıyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum. En iyiye layığım ve bunu kabul ediyorum.

…Olumlu ifadeleri düşünmeyi öğrenin. Bunlar her konudaki ifade biçimlerinizdir. Genellikle olumsuz ifadelerle düşünürüz. Bunlar istemediğinizi söylediğiniz şeyleri sadece daha da fazla yaratır. İşimden nefret ediyorum demek hiçbir çözüm getirmez. Şimdi harika yeni bir işi kabul ediyorum demek ise bunu yaratmak için kanallarınızı açar.

Sürekli hayatınızda neler olmasını istiyorsanız, o cümlelerle kendinizi ifade edin’’

Birçoğumuz için uzun zamandır yerleşmiş olan düşünce kalıplarımızı değiştirmek oldukça zorludur. Fakat buradaki tüm örneklerde de gördüğümüz üzere “ağzımızdan çıkan her kelime” evrene karışan her sözümüz her cümlemiz gerçekten bu dünyada yargılanarak bize dönmektedir.

Boşanma dönemimden hemen önce eski eşimle oldukça sık tartıştığımız ve huzursuzluğumuzun gittikçe büyüdüğü dönemde her tartışma sonunda “ben bu evden bu ilişkiden ve hayatından gideceğim” diye defalarca tekrar ederdim. Ve hatta birkaç eşyamı alıp kendimi sokaklara vurmuşluğum da olmuştur. Bugün görüyorum ki o kadar çok “gitmek” sözcüğünü tekrar etmişim ki sonunda gerçekten evlenmiş bile olsak ben ilişkimizden “gitmiştim”, yani gerçek anlamda da bavulunu alıp giden gerçekten ben olmuştum…

İşte sözler cümleler niyetler bu derece önemlidir; bu yüzden eğer bu yazımı okuyorsanız bugün sizin için yepyeni bir başlangıç olsun, kurduğunuz cümlelerden, bu cümlelerin size hissettirdiklerinden ve bu dünyaya verdiğiniz mesajlardan “sorumlusunuz”. Olumluyu seçmek her zaman elinizde, ne “istemediğinizi” değil, neyi hayal ettiğinizi, neyi istediğinizi neyin size olumlu ve tam hissettireceğini evrene sıkça hatırlatın…

Sesiniz, hissiniz ve niyetleriniz duyuluyor ve güzelliklerle size geri dönüyor olacak, emin olabilirsiniz…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam