X

Likya Yolu: Öze dönüş hikayesi

Bir içe dönüş başladı, sıcakta, ateşin bizi çağırdığı yerde. Ama bitmedi. Her yoldan çıktığımızda, her nefesimiz yetmediğinde biraz daha dibe indik. Kustuk içimizde bizi dibe iten şeyleri ki yukarıya çıkabilelim. Her nefes alışımızda suyun dibinden yüzeye çıkmaya çalışan dalgıcın elbisesindeki havayı doldurup ağırlıkları boşaltması gibi, ciğerlerimizi doldurup içimizdeki zehiri bıraktık. An geldi tıkandık ama vazgeçmedik, “Sonunda ölüm yok ya” dedik, direndik. Aklımız kaldı orada, Runfire’da. Ve o özlem ile bilinmez Likya bizi bekliyordu. Daha ilk andan her şeyin farklı olacağı belliydi.

Likya Yolu Ultra Maratonu yolunda

Bir kere 32 ultracı vardı düşünsenize, 32 deli insan! Sadece o gece bizimle yemek yiyebilecek ama sonrasında tam 1 hafta yanında kahve bile içmeye çekineceğimiz 32 insan. Onların 1 haftası, bize o kadar çok şey öğretiyor ki hiç farkında değiller. Biz hanım evlatları ayağımıza bir diken battı diye ah uh derken, paramparça ayakları için “Ayakkabıya girsin gerisi kolay.” diyebilecek erdemdeler. O zaman anlıyorsun ne kadar saçma bir hayat yaşayıp ne kadar saçma şeyleri gözümüzde kocaman büyüttüğünü. Bir diken sana örnek oluyor, belki de ödeyemedin diye strese girdiğin faturanın üzerinde yarattığı gereksiz stresi ya da alamadığın bir ayakkabının çantanın değersizliğini anlıyorsun. Senin, senden başka değerli bir şeyinin olmadığını öğreniyorsun orada. Ve dünyevi hayatın değersizliğini, içinde yaşadığımız tiyatroyu görüyorsun orada. Sen, günde 4-5 saat parkurda savaşırken, ardından neler hissettiğini görünce, televizyonda, internette dönen sahte oyunlara gülüp geçiyorsun. Öyle ki Likya’da, bazen 1 gün internetsiz kalıp saatlerce sohbet edecek malzemen olduğunun farkına varıyorsun. Aslında paylaşmak o kadar güzel ki bir bilseniz.

Bakiye ablamız var bizim, tanırsınız. Her söylediğini dikkatle dinlemek lazım, tabiri caizse kadın öğüt kusuyor her cümlesinde. İlk gün dedi ki “Bu benim ne ilk ne de son yarışım, ona göre yarışmam lazım, siz de öyle yapın. Burada PB yapıp bir daha yarışamayacak bir sakatlıkla dönmeyi istemiyorsanız akıllı yarışın ve hırsınıza yenik düşmeyin, bundan sonra 100 yarış daha koşmak istiyorsanız beni dinleyin”. O kadar haklıydı ki, ilk tehlikeyi atlattığımızda bunu daha iyi anladım. 5. gün 3 kere bileğim dönünce Bakiye ablanın sözleri tokmak gibi beynime vurdu. Bu kadın özel, onu her yakaladığınızda dinleyin can kulağı ile, mutlaka önemlidir söyledikleri.

Mesela ay vardı ve bulutlar. Çok enteresandı dans eder gibi, Tango’yu bilir misiniz? Az anlatayım; Erkek figürü yaptırır ama arada yavaşlar ve kadının süs koymasına, hareketi monotonluktan çıkartıp, bir tarz, güzellik, eda katmasına izin verir. Ve sonra kadın süsler o dansı, üzerine dikilmiş elbise gibi tüm zarafetini ortaya koyar, işi bittiği anda erkek tekrar devreye girer ve akış devam eder. Aynı böyleydi işte. Bir ay vardı tepede tüm ihtişamı ile ama onun güzelliğini ve süslemesini ortaya çıkartabilmek için bulutlar önüne geçip tüm ışık oyunlarını yapmasına olanak sağladı Ay’a. Sonra bizi O’na aşık etti ve sessizce dağılıp gitti, akış devam etti. Yıldızlar devreye girip üzerimizi örttü bu sefer, Ay’a partnerlik ederek.

Gökyüzü müdür güneşin kendisini sunmasını sağlayan? Yoksa yeryüzü müdür dönerek güneşe doğma ve batma imkanı sağlayan? Güneş sabitse eğer ve hep oradaysa, bize bu muhteşem dansı izlettiren nedir?

Aşkın turuncu hali, hüzün isteyene hüzün, sevgi isteyene sevgi verir. Dudakları kavuşturur, kalpleri birleştirir, bazen bir rakı bardağına eşlik eder tek kalmasın diye. Gün batımlarını sevdiğimi bilmeyen kalmadı sanırım, ama en çok da ona anlam katan bir şeyler olduğunda severim gün batımlarını. Bazen bir yarışın ortasında batar o gün, veya dinlenme safhasında, bazen de sevdiğinin yanında. Bazen otobüsün arka camında kimi zaman da senin onu unuttuğunda hatırlatma baabında. Güneş sabitse eğer, bize bu muhteşem görsel şöleni sunan nedir? Gökyüzü müdür yoksa yeryüzü mü? Yoksa mucize mi? Biz bu duygu selinde boğuşurken 3. gece sonunda Büyükçakıl Plajı’nda güneş ve yeryüzü bize bir resital daha sunmaya devam ediyordu sessizce.

Gün batımı

Büyükçakıl’ın mucizesinden çıkıyorsun, gidiyorsun Kekova cennetine. Batık gemi önünde kaç taneniz kahvaltı yaptı? Kaç kişi güneşi batırdı bu antik şehirde? Cennetten günler gibi geçiyor zaman o keçi kokan çadırlarda. Sen 4 gündür oradasın ve yeniler geliyor kısa parkur için. Onları ev sahibi gibi karşıladığında anlıyorsun nasıl sahiplendiğini oraları. Senin aslında özüne dönmeye başladığını anlıyorsun, O da arkadaşım diyorsun dört tarafın bezle örtülmüş çadır içinde kaldığın kişilere. Paylaşmayı tekrar hatırlıyorsun, ve maneviyatın değerini.

1 hafta içinde 5 kuruş paraya ihtiyacın yok orada, bu da sana temel ihtiyaçların karşılandığında nasıl bir hayat seni bekliyor onu öğretiyor. Normal hayatta günde 1 saat koşsan çokmuş gibi geliyor ama orada ortalama birisi günde 3 saat koşuyor, ertesi sabah bir 3 saat daha. Günde 100m tırmanışlı parkur yapsak yokuş tırmandık deriz, orada 1500m yükselti aldığımız oldu. Aslında limitlerimizin ne kadar esnek olduğunu ve o limitleri beynimizde koyduğumuzu idrak ediyoruz bir yandan. Diğer yandan biz 3 saat koşuyorsak Ultracı çılgınlar en az 4-5 saat kalıyor parkurlarda. Biz onların parkurlarının yarısını yapıyoruz aslında. Düşünsenize 3 günde yaptığımız etapları, adamlar son gün tek seferde yapıp üzerine bir 50k daha koştu! Şaka gibiler şaka.

Sen hiç kayboldun mu? Hayır kaybolmadın, kaybolduğunda geri dönemezsin, kalırsın orada ve yeni bir şey başlar senin için. Sadece yoldan çıkmışsındır ve yeni yeni yollar keşfederek yeniden kendi yoluna gider, yolunu bulursun. Aynı, önünü kestiğin bir su akıntısının sağa sola zikzak çizerek gideceği yere ulaşması gibi. Eğer kaybolduğunu hissediyorsan gel Kapadokya’ya gel Likya’ya. Kaybolduğunu düşün burada ve yalnızız kal Tuz Gölü’nde, Okaliptus ormanında. Sonra dibe in, savaş kendinle, ağla şuursuzca, sonra bitsin o gözyaşları ve başla yolunu aramaya, çıkış bulmaya. Tekrar ve tekrar, fark et ki her yoldan çıkış sana bir şey öğretiyor, gel buraya 7-8 gün kal ve bak gör neler oluyor. Diplere inip 8 günde nasıl zirveye çıkıyorsun ve aslında sen nesin neler yapabilirsin bir gör! İnanmayı öğren kendine ve tek değerli şeyin kendi öz benliğin olduğunu keşfet, kendi transformasyonunu yaşa! Sonrasında biz yine dışarıda seni bekliyor olacağız, yeni seni.

Yarış içerisinde neler oluyor?

Hep süslü güzel ve maneviyat içeren şeyler anlatıyorum. Bu da bir yarış içinde neler yaşıyorum biraz aktarayım diye olsun. Son 2 gün artık. Bir gün önce otobüsümüz kaza yapmış ve baya kötü bir gün geçirmişiz, akşamına kendimize gelebilmişiz. Bu etabı bir şekilde yapacağız ama serviste transfer sırasında inşallah bu sabah bişey olmaz diye ilerliyoruz. Amaç sadece bitirmek olmuş herkes için. 1 gün full dinlenmiş vücutlar ama kafalar yorgun kazadan. Genel klasmanda liderim ama Utkuer Abi ve Mehmet Abi ensemdeler. Birisinin 2 dakika diğerinin 10 dakika önündeyim. İkisi de benden iyi koşucular. Parkur Gelidonya Feneri. İlk kilometreler iniş ve düzlük bazlı, sonra 5 km zirve tırmanışı, ardından teknik iniş ve 1 tırmanış daha 3 km lik ve sonra tekrar teknik iniş üzerine 4 km düz yol sayılabilecek koşulabilen parkur. Tek amaç direnmek bende. Eğer onlarla kalabilirsem bu gün de, son gün artık var gücümle savaşacağım. 2 koşucunun da belli özellikleri var, Mehmet Abi çok iyi iniyor, Utkuer Abi düzde uçuyor. Bense tam averaj, ne çok iyi iniyorum ne de düzde tazıyım. Gelidonya çıkışına kadar ilk 4-5 km beraber gittik ve sonra inişle beraber 30 m civarı açtılar arayı. Patikaya girince olay çok değişiyor.

Gözden kaybettiğin anda sanki 1 saat öndelermiş gibi hissediyorsun, 20 sn dahi önünde olsalar. Ben göz ucumda hep onları görüyorum ve kaybetmemeye çalışıyorum. Çıkışın sonunda yakaladım bu iki ustayı ama hemen inişin başında Mehmet Abi koptu gitti. Utkuer Abi ile kaldık başbaşa ve ben öne geçip Mehmet abiyi yakalamaya kasıyorum, aslında arayı açmasın diye uğraşıyorum. O kadar risk alıyoruz ki inişte, inanın bir tane manzara hafızamda yok, 3 adım sonra nereye basacağımı anca hesaplıyorum. Derken ilk burkulma o zor parkurun belki de en kolay yerinde oldu. Slalom yapar gibi çok hafif eğimle aşağı koşarken düz yolda gitti sağ bilek. Yere kapaklandım Utkuer Abi’nin önünde. Gps filan fırladı gitti. Utkuer abi baktı bana iyi misin? dedi, git dedim abi, henüz kırmadım sanırım. Kalktım ayağa ve üzerine basmaya çalıştım. 3-5 adım sektim ve koşmaya devam ettim. O sıcaklık ve adrenalin ile koştum ve tekrar 3-4dk ya Utkuer Abi’yi geçtim. 2. tırmanış başladı bu arada. Faruk abi yani ultracı bizi yakaladı arkamıza yapıştı. Önde tempo bende ama nabız tavan. Tırmanışın sonunda Faruk abi öne geçip Mahmut’tan kaçmaya çalışıyordu, Utkuer abi de onunla beraber tempo yaptı gitti. Ben ise arayı açmasınlar daha fazla diye inişte zorluyorum. Çat 2. burkulma ama bu sefer daha acılı oldu. Basamam sandım üzerine. Gps den kontrol ettim ve CP noktasına 500 m civarı kalmıştı. 2 sol 1 sağ ayak basarak biraz gittim ve CP ye ulaştım. Ayakkabıyı çözüp en üst imlikleri de geçirip bileklerimi iyice sabitledim, 2 dk dinlenip son 4 km düzlük sayılacak yola çıktım. Ayak tam kendini bulmuşken hop bir daha ama bu daha hafif, koruduğum için ayağı burkulmayı hissedip hemen çektim kendimi.

Tek amacım vardı o an; Utkuer veya Mehmet abi değil, yarışı bitirebilmek ve Gloria öncesi kalıcı bir hasar vermemek ayağıma. Az seke seke ama normal bir tempoda etabı bitirdim. Bitirebildim aslında diyelim. Beynimde yüzlerce tilki dolaşıyor o an bir bilseniz. Ne gel gitler, ne dibe vuruşlar, benim de Likya’da en aklımda kalan ve beni bir daha bedenimin kıymetini bilmeme sebep olan, duygu karmaşasında önce boğulup hatta kızgınlıktan küfürler edip, sonra yeniden doğmama sebep olan gündür. Etap sonu ise her şeyi arkada bırakıp, yaşadıklarıma şükür edip yoluma devam ettim. En büyük kazancım da budur hayatta. Bizi devirmek için onlarca sebep var hayatta, biz onları ne kadar büyük görmek istersek o kadar büyürler ve sorun olmaya devam ederler. Biz sakin kalıp çözüm üretirsek hayat akmaya devam eder. Çok güzel bir söz var bununla alakalı; sen eğer bu gece de yatağa nefes alarak sağ girebiliyorsan başarılısın demektir. O gün yaşadıkların ise olmuş bitmiş seni öldürememiştir. Sen halen hayattasın ve o günü de kazandın. Şimdi yeni bir gün ve yine hayatta kalma savaşı başlıyor. Dünü unut ve sıfırdan başla her şeye. Ben de öyle yaptım ve her sabah öyle yapmaya çalışıyorum.

Göksen Çınar: 19 ironman 70.3 ve 4 ironman bitirmiş olan Göksen Çınar aynı zamanda deneyimli bir triatlon antrenörü. Ortağı ile birlikte kurdukları Yüz Bin Koş grubunun sporcularının antrenman programlarını oluşturmaktalar ve yurt içi ve yurt dışındaki yarışlara hazırlamaktalar. Yüz Bin Koş olarak düzenli bir şekilde katıldıkları triatlon ve Ironman yarışlarının haricinde Göksen’i Ultramaraton'larda görmek mümkün. Kürek ve kano milli takım sporcusu olmanın yanı sıra eğitmen olarak diğer aktif branşları ise futbol, voleybol, yüzme, dans, koşu ve bisiklet. Ayrıca kano branşında ilk Türkiye şampiyonu olarak, toplam 300 kadar kürsü madalyasını evine götürmüş.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale