Korkulu rüyamız özlemek: Özlem olmadan geçen günleri ömürden saymayanlara

Özledim. Söyleyeceklerim bu kadar kısa ve derin…” Cemal Süreya

Hayatımızda özlemek türlü türlüdür. En çok sevdiklerimizi özleriz genelde. Annemizi özleriz, babamızı özleriz, kardeşimizi özleriz, arkadaşlarımızı özleriz. Sonra akrabalarımızı, belki yeni tanıştığımız bir insanın hoş sohbetini, dünya üzerindeki şehirleri, sevdiğimiz bir yemeği özleriz mesela. Fakat ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte canımızı en çok yakan özlemlerimize odaklanalım istiyorum. Sevgili Sedef bu yazı senin için. Bana tam olarak şöyle yazmıştın “sevdiklerimizin bizi tercih etmemesine kabul verebiliyoruz bir dereceye kadar ama özlem duygusuyla baş etmek çok zormuş!

“Özledim. Söyleyeceklerim bu kadar kısa ve derin…” Cemal Süreya

Ben bu yazımda sizlerle birlikte Sedef’in bu aslında hepimizin adeta dilimizin ucuna kadar gelip de seslendirmeye cesaret edemediğimiz o özel özlemlerimize bakalım istiyorum. Bizi korkutan, bizi acıtan, deyim yerindeyse bizi yerle bir eden o güzel özlemlere korkmadan, çekinmeden, üzerini kapatmaya çalışmadan, arkasına saklanmadan ve en önemlisi hiç ama hiç inkar etmeden bakalım istiyorum.

Evet, özlemle baş etmek neden zor gelir bizlere? Özellikle söz konusu olan eski bir eş, eski bir kız arkadaş, erkek arkadaş belki bir nişanlı veya sadece bizim isteyip de olduramadığımız (hani kısmet değilmiş dediklerimiz) aşk hikayeleri… Kalbimizin aktığı her bir durumda sonu ne yazık ki özlem ile biten bu hikayelerden bize kalan kalbimizin üzerine oturan bu özlemlerle baş etmek neden bu kadar zor gelir bizlere?

Şimdi size kendimden örnek vererek biraz anlatmaya çalışacağım (ki bu yazımı yazarken dinlediğim parçaları bile değiştirmem gerekti bu yazıya hakkını verebilmek için) ve benimle birlikte zamanda yolculuk etmenizi istiyorum. Evliliğimi çok büyük bir sevginin ertesinde bitirmek durumunda kaldığımda, çok ama çok fazla acı vardı. Beni en çok şaşırtansa şunu görmek olmuştu, içimde o kadar fazla sevgi vardı ki tek başıma bunu ne yapacağımı bilemiyordum. Bu sevgi beni geçtiğimiz sekiz yıl boyunca dünyanın en mutlu insanı yapmıştı, evet yorulduğum, kızdığım ve kırıldığım zamanlar olmuştu ama bir kere ilk kez gördüğüm andan itibaren aşık olmuştum. Bu dünyada erişebileceğim en normal olmayan, parayla satın alınamayacak kadar ender ve özel bir durumdu…

Evet, özlemle baş etmek neden zor gelir bizlere?

Uzun süre ne yapacağıma karar veremedim bu sevgiyle, bana o kadar ağır gelmeye başlamıştı ki… Sonra uzun uzun düşünmek fırsatım oldu, ben aslında sırf başkası “bilecek” diye odaklamıştım kendimi. Sevgim o diğer kişinin varlığı ile bağlanmıştı. O hayatımda olmadığında (ve bu kararı ayaklarım üzerinde duran ben vermiştim herkese ve her şeye ve o kişiye rağmen evet ben tek başıma devam etmek kararı vermiştim) sevgim darmadağın olmuştu…

Fakat işte burada kaçırdığımız nokta “hiçbir duygumuzun başkasının varlığı” ile bağlantılı olmadığıdır. Tüm duygularımız sevgi de özlem de sadece ve sadece bize özeldir. İçimdeki kocaman sevgilerle arkadaş oldum, kimsenin görmesi, duyması, bilmesi, “takdir etmesi”, sevgilim olması, eşim olması, yanımda olması gerekmiyordu “gerçekten sevmek” için… Gerçek sevgi ben ancak o sevgide kendi kendime bulunabildiğimde onun varlığını tüm gerçekliği ile “tek başıma” kabul edebildiğimde gerçekten sevgi olmuştu… Günlerce onu dinledim, haykırışlarını, acılarını, korkularını ve işte sıra geldiğinde özlemlerini…

Gün gelip bana tek geriye kalan şey özlemek olmuştu, özlemek… Ve evet birçoğumuzun bildiği üzere yaşanan tüm kötü durumlara, belki asla dönmek istemeyeceğimiz tüm anlara rağmen özlemek… İtiraf edelim, şu cümleleri sarf ederiz birçoğumuz “hiç üzülmedim”, “hiç özlemedim”, “ben zaten istemedim”, “zaten unuttum” gibi… Aslında evet “özlemekteyizdir” her ne olursa olsun o muhteşem özlem işte orada kalbimizin ortasında her ne yaparsak yapalım tahtını kurmuş oturmaktadır…

Günlerce onu dinledim, haykırışlarını, acılarını, korkularını ve işte sıra geldiğinde özlemlerini…

Gelelim “nasıl baş edeceğiz?” ile ilgili kısma. Burası aslında hikayemizin en can alıcı bölümü… Genel olarak özlemek yabancı bir duygudur birçoğumuza, biz ona yabancı muamelesi yapmayı tercih ederiz. Özlemek sanki ikinci bir bedenimiz olsaydı ona vereceğimiz bir duygu gibidir, özlemekte acı vardır, isteyip de yapamadıklarımız vardır, hayal ettiklerimiz vardır, “veda” etmek zorunda kaldıklarımız vardır, gençliğimiz vardır sonra yaşlandığımızda elini tutmayı istediğimiz kişinin sesi vardır, kokusu vardır… Ama “gerçekte” elimizde olan o kalakalmış kalbimizle adı üzerine öylece “kalakalmışızdır”… Korkarız bu yüzden özlemeyi kalbimize davet etmekten, ona bulanmaktan, onun rengini keşfetmekten, hani bir bardak kırıldığında küçük cam parçaları oluşur çıplak elle dokunduğumuzda kısacık bir an olur elimize batma anı, işte özlemek de öyle batar kalbimize… Bu yüzden özlemek konusunda hep “az” davranırız kendimize hep kısıtlarız kendimizi. Bizi kanatacağını düşünürüz oysaki bırakmak gerekir. Ne kadar özlersek o kadar güzelleşiriz, ne kadar özlersek içimizdeki sevgi damıtılır biz özledikçe o ateşte şekil alan cam gibi oluruz aslında, özlemek o özlem ile bir olmak o özlemeye dayanabilmek bize olağanüstü bir form sağlar. Olgunlaşırız, kim olduğumuzu görürüz, ne kadar güçlü olduğumuzu öğretir bize özlemlerimiz… Bir insanı “özleyebilmek” erdemine erişiriz, kalpten sevebilmenin, sonra her ne olursa olsun her “nasıl” olursa olsun onun “iyi” olması ve mutlu olması gelir özlemimizle birlikte… Kendimizi bıraktığımızda “özlemlerimiz” bize öğretmen olur; kalbimizi görmemize, karanlıklarımızı görmemize ve en önemlisi kim olduğumu görmemize yol olur.

Bu yüzden özlem ile başa çıkmak ondan kaçmak, korkmak ve saklanmak yerine, “canım yanıyor” diye bağırmak yerine onu kucaklamaktan geçer. Bırakın delicesine özlem olsun kalbinizde, bırakın delicesine özlem kokusu çıksın yanaklarınızdan. Yanmanın özlemenin ve özledikçe daha çok sevebilmenin, özlemenin de size “bahşedilmiş” bir hediye olduğunu anladığınızda yanmanın ve gerçekten insan olmak halinin güzelliğine kapılırız. Tarihte en büyük şairlerin, yazarların, sanatçıların hikayeleri özlem ile kaplıdır. Çok ama çok özlemişler ve en değerli eserlerini ancak bu muhteşem özlemler ile oluşturmuşlardır… Hiçbiri özlemekten kaçınmamıştır.

Özlem ile başa çıkmak ondan kaçmak, korkmak ve saklanmak yerine, “canım yanıyor” diye bağırmak yerine onu kucaklamaktan geçer.

Bugün bu yazımı okuyorsanız, kalbinizi kırmış içinizi yakan hala “bakamadığınız” bakmaya yaklaşamadığınız belki derinlere bir yere sakladığınız tüm özlemlerinizi kucaklamanızı isterim sizden… Sizinle arkadaş olmak için kalbinizde olduklarını, sizi güzel hayat yolculuğunuzda dönüştürecek, büyütecek, damıtacak, akıtacak, olgunlaştıracak ve sizi “size getirecek” olan o muhteşem özlemlerinize ve ne büyük şans ki hayatınızda böyle özleyebileceğiniz bir kişi olduğu için hayata ve o güzelim özlemlerinize teşekkür etmenizi dilerim…

Bugün, tüm içimizdekilere; özlemleri olmadan geçen günleri ömürden saymayanlara, selam olsun…

 

İlginizi çekebilir: Tüm sıfatlarından sıyrılıp “Ben benim” diyebilir misin?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam