İletişim sihirdir: İlişkilerinizde kendinizi nasıl “iletiyorsunuz”?

“Ben söyledim, o anlamadı, bir türlü anlaşamıyoruz, beni hiç dinlemiyor, aslında ben ona gitme demek istemiştim ama bu kadar açık söyleyemedim, o da benim bunu demek istediğimi anlamadı ve gitti, beni çok üzdü”… En sık duyduğumuz benzer formlarını burada sıralasak sayfaların yetmeyeceği kadar çok “iletişim” sorunu içeren, suçu genel olarak “ben dedim ama o beni hiç anlamadı, insanlar beni anlayamıyor, neden beni anlamaları bu kadar zor?” gibi deyişler ile hemen “o diğer” kişilere atıverdiğimiz iletişim sorunlarımız ve suçlamalarımız…

Peki gerçek böyle midir? Yani tüm o “beni anlamıyor” dediklerimiz bizi anlamamakta mıdır? Bu konuyu sıkça bana ulaşan sorularınızdan yola çıkarak özel ilişkilerimiz için yorumlamaya çalışalım. Bu konu “hassas” bir konu, çünkü özel ilişkilerimiz söz konusu olduğunda işin içerisine egolarımız girer, sen benim kim olduğumu biliyor musun sorunsalı girer, bana değer veriyorsa o buraya gelecek gibi “ben” ve “o” ayrımı, yani ikilik düşüncesi girer ve en önemlisi “seviyorsa katlanacak” inancı ile gerek kendimizi, gerek diğer kişiyi ilişkinin “katlanmak” tarafları alçaltmaya yani enerjilerini aşağıya doğru çekmeye yöneltecek bir akış olduğuna olan inancımız girer.

Oysa ilişkilerimiz sadece ve sadece hayatımızda bizi yükseltmek, en genel anlamda nötr kalmamızı sağlamak ve gelişimimize ortak olmak üzere hayatımızda yer alır. Yani aslında ne ikilik gereklidir, ne o beni anlayacak, o diğer kişi “ben ne dersem onu yapacak ve ben gerçekten ona söylemesem bile içimi okuyacak” gibi “gerçeğe aykırı” beklentileri karşılamak üzere o ilişkiler hayatımızda tezahür eder. Bu tezahürün çok ama çok daha yüce amaçları vardır…

Şimdi gelin öncelikle çok önemli bir kavramdan başlayalım; gerçekten “söylemek istediğimizi” ifade ediyor muyuz? Yani ilişkimizde karşı taraf ile paylaştığımız sevgilimizle, eşimizle paylaştığımız örneğin bir üzüntümüz, örneğin rahatsız olduğumuz bir hareket örneğin kırıldığımız bir konuyu gerçekten “kişiyi yargılamadan”, kötülemeden ve açıkça bize ne hissettirdiğini en içten şekilde paylaşarak ifade edebiliyor muyuz?

Sadece bu değil tabi ki, hemen bir sonraki sorumuz gelecek, gerçekten eşimizi veya sevgilimizi “kötü hissettirmek” zorunda mıyız? İletişimlerimizde karşımızdaki kişiyi (belki farkında olmadan) borçlu, suçlu, kötü hissettirerek onu bir aşağı seviyeye çekmeye ve bağımlı kılmaya mı çalışıyoruz? Yani gelişim için hayatımızda tezahür etmiş olan can-ım sevgilileri, eşleri “sen bana bunu yaptın, suçlusun, kötüsün, olmaz olsun” tonundan iletişim ile boğarken aslında bizler kendi kendimizi de yormuyor muyuz? Bizler böyle bir eş veya sevgili istiyor muyuz veya kendimize yapıldığında hoşlanır mıydık? Bizler bu suçlamalar içerisinde boğulduğumuzda karşımızdaki kişi daha çok itilecek “savunma” dediğimiz diğer taraf olmak noktasına gelecektir. Bundan sonrası adeta ikili bir savaş alanında yürümek gibidir… İlişkide olmak savaşmak demek değildir, hayatımızda çarpışacağımız bunca alan varken bir de yakın ilişkilerimizde “kutuplaşmaya” sürüklenmek bizler için giderek hayatımızı “güzelleştirmek” yerine daha da zorlaştıracaktır…

Bir derin soru daha geliyor tabi ki, anlamadığımızda yani karşımızdaki eşimiz, sevgilimiz bir şey söylediğinde ve bunu gerçekten “kendimizce” kendi değer yargılarımıza göre değerlendirmeden önce açıklama istiyor muyuz? Veya çokça yaptığımız gibi “sen beni sevmiyorsun, sen beni dinlemiyorsun, sen benim istediğimi yapmıyorsun, bu söylediğinle bana X mi demek istiyorsun ben anladım zaten sen hep böylesin bana değer vermiyorsun” gibi negatif düşünmeye yönelik, tarafsızlığımızı koruyamadığımız sadece bir arkadaş olarak “bu sözlerle bana tam olarak neyi ifade etmek istiyorsun biraz daha detaylı anlatabilir misin?” kadar kolay olan bir soru sormak hakkımızı pas geçerek “değer yargılarımızla” can-ım sevgilimizi, eşimizi zindanlara “yine kendimize göre verdiğimiz ceza ile” gönderiveriyor muyuz?

İşte bu noktaları çok detaylı olarak açıklayan ve doğru iletişimin ne kadar muhteşem sonuçlar sağlayacağını bize gösteren çok güzel bir eser elime ulaştı geçtiğimiz haftalarda (bu eseri tavsiyesi ve bana kattığı bakış açısı için sevgili Murat’a ayrıca çok çok teşekkür ediyorum), Marshall B. Rosenberg güzel eseri Şiddetsiz İletişim ile bakın bunu nasıl açıklıyor:

“…Şiddetsiz İletişimin birinci bileşeni, gözlem ile değerlendirmeyi birbirinden ayırmayı gerektirir. Gözlemle değerlendirmeyi birleştirdiğimizde, karşımızdakiler eleştiri duymaya o kadar yatkındır ki söylediklerimize direnç gösterirler. Şiddetsiz İletişim, durağan genellemeler yapmaktan kaçınmamızı öneren bir süreç dilidir. Gözlemler, belirli zaman ve bağlama özgü olmalıdır… Örneğin “nadiren benim istediğimi yapıyorsun” bir değerlendirmedir fakat “son üç seferdir bir etkinlik yapmak için önayak oluyorum, sen katılmak istemediğini söylüyorsun” bir gözlem ifadesidir.

…Kendimizi ifade etmek için gereksindiğimiz ikinci bileşen, duygulardır. Duygularımızı net ve somut şekilde algılamayı ve dile getirmeyi sağlayacak bir sözcük dağarcığı oluşturarak birbirimizle daha kolay bağlantı kurabiliriz… Şiddetsiz İletişim, gerçek duyguları dile getirmeyi, düşünce, yorum ve değerlendirme ifade eden söz ve açıklamalardan ayırt eder. Örneğin “senin beni sevmediğini hissediyorum” ifadesi ile duygu açıklamak yerine karşımızdaki için yorumda bulunurken “gidiyor olmana üzülüyorum” ifadesinde sadece kendi duygularımızı yorum katmadan dile getirmekteyizdir.

…Şiddetsiz İletişimin üçüncü bileşeni, duygularımızın ardındaki ihtiyaçlarımızın farkına varmaktır… Diğerleri ile ilgili yargı, eleştiri, teşhis ve yorumlar kendi ihtiyaçlarımız ve değerlerimizin yabancılaşmış ifadesidir. Örneğin “sen bugüne kadar tanıdığım en bencil insansın!” cümlesi derin bir yargı içerir. Bunu paylaştığımızda, aslında bizde bu cümleyi sarf etmemizi sağlayan ihtiyacı tam olarak ifade etmemiş oluruz.

…Empati, başkalarının yaşadıklarını saygı ile anlamaktır… Şiddetsiz İletişimde, diğerleri kendilerini ifade etmek için hangi sözleri kullanırlarsa kullansınlar, biz sadece onların gözlem, duygu, ihtiyaç ve ricalarına karşılık veririz. Örneğin “böyle aptalca birşeyi nasıl yapabildim?” cümlesine empati ile cevap vermek için “hiç kimse mükemmel değildir, kendini çok yıpratıyorsun” diyebiliriz.”

Bugün ilişkilerinizde hangi alanda en fazla zorlanmaktasınız? Yeterince “sakin” ve tarafsız olarak kendinizi ifade edebiliyor ve empati ile dinleyebiliyor musunuz? Unutmayın ki iletişim gerçek bir sihirdir, bunu nasıl yapacağınız size kalmıştır… Bugün hayatınızda var olan iletişimsel hataları dönüştürmeye hazır mısınız? Kendinizi daha fazla sevgi ile ifade etmeniz yeterli, sevgiden başlayan ve sevgi ile biten bir sihir ilişkilerinizi de dönüştürebilir…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam