İklim Kanunu nedir, neleri ön görüyor?
İklim Kanunu, bir ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve seri gazı emisyonlarını azaltmak için yol haritasını ve yasal çerçevesini belirleyen temel bir yasa olarak tanımlanıyor. Bu kanun, gelecek nesillere yaşanabilir bir gezegen bırakmak adına dünya üzerindeki tüm ülkeler için büyük bir önem taşıyor.
İklim Kanunu, hukuki bağlayıcılık sağlayarak iklim hedeflerine ulaşmak adına somut ve denetlenebilir yükümlülükler getiriyor. Ayrıca, uzun vadeli hedefler belirleyen bu kanunun iklim politikalarının uygulanması, izlenmesi ve raporlanması için yeni kurumlar ya da mekanizmalar kurduğunu da belirtmeliyiz. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmakla birlikte bu etkilere yönelik uyum sağlama stratejileri içeren bu kanun, enerji, tarım ve ulaştırma gibi sektörlerde sürdürülebilir dönüşümün rehberi ve öncüsü oluyor. Kısacası, İklim Kanunu bir ülkenin iklim değişikliğiyle mücadelede kararlılığını ortaya koymakla birlikte hedefleri ve araçları yasal zemine oturtuyor. Peki, geçtiğimiz aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuş olan ve son günlerde adından sıklıkla söz ettiren İklim Kanunu Teklifi tam olarak nedir? Bu yazımızda, ülkemizde aktif olması konuşulan fakat bazı çervelerde büyük tartışmaları tetiklemiş olan İklim Kanunu’nun detaylarını sizler için kaleme aldık.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan İklim Kanunu Teklifi nedir?
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Teklifi, 20 Şubat 2025 tarihinde TBMM’ye sunuldu. TBMM Genel Kurulu’nda bu teklifin yalnızca ilk dört maddesi kabul edildi. Bu kanun, temelde iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltılmasıyla birlikte iklim değişikliğine uyumlu faaliyetlerin planlanması ve uygulanması gibi konuları düzenlemeyi amaçlıyor.
İklim Kanunu, 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi’ni ve yeşil büyümeyi ön planda tutuyor. Bu kanun, iklim değişikliğinden kaynaklanan krizlerin ve hasarların negatif etkilerini en aza indirmeyi hedefliyor. Bu yasal düzenleme, afet risklerinin azaltılmasında ve dirençli şehirlerin oluşturulmasında büyük bir önem taşıyor. Ayrıca, su ve gıda güvenliği, biyoçeşitliliğin ve doğal kaynakların korunması, ormanların ve yeşil alanların artırılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kapasitelerinin iyileştirilmesi de bu düzenlemenin temel hatlarını oluşturuyor.
TBMM’ye sunulan kanunda ‘’adil geçiş’’, ‘’Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)’’, ‘’denkleştirme’’, ‘’birincil piyasa’’, ‘’gömülü sera gazı emisyonları’’, ‘’iklim adaleti’’ ve ‘’gönüllü karbon piyasaları’’ gibi kavramlar yer alıyor. Bu kanun, Türkiye’nin kalkınma önceliklerini ve özel koşullarını göz önünde bulundurarak temelde tarım, hayvancılık, enerji, sanayi ve ulaşım gibi sektörleri merkeze yerleştiriyor.
İklim Kanunu Teklifi’ne yönelik eleştiriler nelerdir?
Hala gündemde olan İklim Kanunu Teklifi’ne yönelik çeşitli eleştiriler ve karşı çıkışlar söz konusu. Şimdi, bu kanuna yönelik büyüyen tepkileri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Emisyon azaltım hedeflerinin belirsizliği
Çeşitli sürdürülebilirlik uzmanları, İklim Kanunu Teklifi’nin net sıfır emisyon hedefi tarihini içermediğini ve ara hedeflerin belirlenmediğini vurguluyor. Bu durumun genç bireylerin gelecekteki haklarını ihlal edebileceği ve iklim değişikliğiyle mücadelede etkinliği azaltabileceği ifade ediliyor.
Somut düzenlemelerin eksikliği
Uzmanlar, TBMM’ye sunulan teklifte yer alan ‘’iklim adaleti’’ ve ‘’adil geçiş’’ gibi kavramların tanımlanmasına rağmen bu kavramlara dair somut düzenlemelerin ve yükümlülüklerin bulunmadığını belirtiyor. Buna ek olarak, emisyon azaltımı konusunda hangi kurumların hangi önlemleri alacağıyla ilgili de ayrıntıların belirtilmediği vurgulanıyor.
Ticari çıkarların önceliklendirilmesi
Bazı insanlar, bu teklifin iklim değişikliğiyle mücadele etmek yerine ticari bir sistem kurarak ekonomik kazanç sağlamayı hedeflediğini belirtiyor. Bu doğrultuda, bahsi geçen düzenlemenin doğayı korumak yerine ekonomik büyümeyi önceliklendirdiği ifade ediliyor.
Sivil toplumun katılımının yetersizliği
Ekoloji örgütleri ve çevre aktivistleri, İklim Kanunu Teklifi’nin hazırlanma sürecine sivil toplumun yeteri kadar dahil edilmediğini söylüyor. Bu nedenle, pek çok insan bu teklifin çevreyi korumaktan ziyade ticari çıkarları gözettiğini düşünüyor. Bu düşünce sonucunda da bu teklifin geri çekilmesine ve daha kapsayıcı bir şekilde yeniden hazırlanmasına yönelik talep her geçen gün destek görüyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hayvan ve Doğa Hukuku Laboratuvarı Kurucu Direktörü Doç. Dr. Serkan Köybaşı, yukarıdaki eleştirileri baz alarak İklim Kanunu’nun Şubat ayında sunulmuş olan versiyonunun iklim değişikliğini durdurmaya yardımcı olmayacağının altını çiziyor. Köybaşı, şu anki versiyonun yalnızca piyasa yaratmaya yönelik bir düzenleme olduğunu belirtiyor. Max Planck Institute for Innovation and Competition’da kıdemli araştırmacı olarak yer alan Dr. Ezgi Ediboğlu da Köybaşı’nın söylemlerini destekliyor; Ediboğlu, ilk taslağın iklim değişikliğinden gelebilecek ekonomik kazancın regüle edilmesiyle alakalı olduğunu belirtiyor. Bu noktada, Ediboğlu’nun bu teklifin iklim krizini bir ‘’fırsat’’ olarak tanımladığını ifade ettiğini ve teklifte bir vizyon sorunu olduğunu vurguladığını belirtmeliyiz.
Sonuç olarak, İklim Kanunu Teklifi Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde önemli bir adım olsa da çeşitli belirsizlikler ve eksiklikler yüzünden bu düzenlemeye yönelik pek çok negatif eleştiri bulunuyor. Bu eleştiriler doğrultusunda, teklifin daha kapsamlı, somut hedeflere dayalı ve sivil toplumun katılımını kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulanıyor.
İlginizi çekebilir: Eko-anksiyete ile başa çıkmanın yolları: İklim kriziyle ilgili kaygılarınızı azaltacak öneriler