İçimdeki dişi, tüm onaylardan bağımsız kişi

Bu yazı her ne kadar bağlılıktan girip, dişi ve maskülen ayrımına değiniyormuş gibi olsa da bazı ciddi sorgulamaları içeriyor olacak. Bu yüzden sevgili dişi kişiler bunu okurken lütfen alınmayınız, sevgili maskülen kişiler lütfen dikkatlice okuyunuz, belki sizin hayatınızda “anlayamadığınız” veya bir türlü anlam veremediğiniz ilişkilerinizin temeli dişi kişilerin o muhteşem “beklenti” halinden kaynaklanmaktadır…

Bizler dişi kişileriz değil mi? Nedir hayatımızın bizi göklere çıkaran oluşu; bir maskülen kişiden duyacağımız “saçların muhteşem, ne güzel bir parfüm, bu kıyafet sana çok yakışmış” veya “çok güzel görünüyorsun sana hayranım” sözleri… Peki sevgili dişi kişi bunlara, bu onaylanmalara ne kadar muhtaçsın, ne kadar duymaya açıksın veya duyduğunda teşekkür edebiliyor musun? İşte hepimizin “dişi kişi” oluşumumuzda, özellikle küçük yaşlarımızdan bu yana biriktirdiğimiz inançlarımız ve adeta içimize işlemiş dediğimiz bazı davranış kalıplarımız vardır. Şimdi bir yelpazenin en uç noktasından diğer bir ucuna seyahat edeceğiz sizlerle. Bakalım sizler bu yelpazenin hangi noktasında yer alacaksınız ve bu yazımı okurken “evet ben tam olarak bu şekilde davranıyorum” diyeceksiniz misiniz veya çokça yaptığımız bir diğer önemli kavram olarak “diğer bir dişi kişiyi” eleştirdiğiniz o kalıplarınıza bambaşka bir anlayış ile eritmeye fırsat bulabilecek misiniz, onun da aslında sadece sizin kadar bir “oluş” olduğunu ve buna hizmet ettiğini anlayabilecek misiniz?

Bir dişi grubu olarak onaya ihtiyaç duymak, yani her ne yaparsak yapalım hayatımızda bir maskülen ile olan ilişkilerimizde sürekli verici olan olmak ve dişiliğimizi aslında “vermek” ile özdeşleştirmek. Bunu bir açıdan “acı çekmek” ile özdeşleşmek, “anne gibi sevmek” ile özdeşleşmek, “seven kişi beni üzer” kalıbı ile yetişmiş olmak veya “azıcık aşım kaygısız başım” yani hangi maskülen muhteşem ki benim ilişkim muhteşem olsun bakış açısı ile hayatının merkezine “katlanmayı” koyan kendi olmaktan fersah fersah uzak “dişi kişi”… İşte bu grup hayatta maskülen kişiden alacakları onayın katlanmayla özdeş olduğuna inan gruptur. Üzgünüm bu grupta iseniz, bu paragrafı okurken “ah” ediyorsa içiniz, sizin ne hissettiğinizi çok iyi anladığımı bilmenizi isterim. Fakat bir çıkış yolu var; tüm “onay” beklentilerinizden bağımsızlaşmak… Eğer üzülüyorsanız bunu ifade etmek, söylemek, değiştirmeye çalışmak. Durum değişmiyor ise, aksiyon almak ve böyle bir ilişkiden size zarar veren ve sizi “en azından nötr” bırakmayan yani hep “eksi” yazdığınız bu ilişkiden cesaretle ayrılabilmek…

Bir diğer örneğimiz ise, belki mutlu olan ama hep bir diğer maskülen kişinin onayı için yaşıyor olmak. Belki iki çocuklu bir annesin sen dişi kişi, belki içinden çıkıp sahnede şarkı söylemek geçiyor, belki bir moda tasarımı kursuna katılıp moda çekimleri yapmak istiyorsun, belki sadece buradan kalkıp Brezilya sahillerinde kumda yürümek kadar mahsum bir hayalin var; ama bir maskülen bunu “onaylamıyor” ki bu eşimiz olabilir, erkek arkadaşımız veya nişanlımız olabilir… Kendinden vazgeçmekte misin? Kaç yaşındasın “anne oldun” işte “evli olsun” veya “kocaman kadın” oldun değil mi, hayal kurmayı da unuttun; sırf o hayatındaki maskülen bu hayali “onaylamamaktadır” diye… Bu paragrafta işte ben dediyseniz, şunu kalbinizle hissetmenizi dilerim tüm hayaller güzeldir, her ne yaşta her ne kimlikte olursak olalım kimse ama hiçkimse hayal etmek yeteneğimizi ve hakkımızı bizden alamaz. Onay vermek veya vermemek bizim diğer kişilere sağladığımız bir özgürlüktür, bu yüzden hayatınıza bakmanızı diliyorum, eğer o can-ım hayallerinizden sırf “onay görmüyor” diye vazgeçmekteyseniz (ki bu yine sizin özgür iradeniz sonucudur) kaybedeceğiniz ne kalmıştır…

Bir diğer örneğimiz, tam tersi bir uca bizi götürür. Hayatında bir maskülenin onayına ihtiyaç duymayan, sadece olduğu gibi olan dişi. İşte aslında hepimizin birer dişi kişi olarak gelmek istediğimiz nokta burasıdır. Hayatta onaylanmaya özellikle dişiliğimiz için, hayallerimiz için, kim olduğumuz için, saçımız başımız için, vücudumuzun güzelliği için, ojemiz için, makyajımız için, etek giydiğimiz için, çekici olduğumuz için yani bizi “dişi” yapan herhangi bir özelliğimiz için bir maskülenin onayının “gerekmediğini” bunun ‘’yaradılışımız’’ ie zaten bizlere bahşedilmiş muhteşem bir güç olduğunu idrak edebilen dişi…

Eğer siz bu tanıma uymakta iseniz, yolunuz açık olsun. Hayatınız her daim bağımsız, bağımsız hayalleriniz kadar güzel, güzel vücudunuz kadar, başkasının onayı ile “güzel” olduğuna inanmadığınız bedeniniz, bunu zaten içinizden gelerek hissettiğiniz ve bildiğiniz kadar güzel olmaya devam etsin, kalbiniz tüm bu “güzellik” ve kendi olmak bilinci ile dolup taşsın… Ve ancak işte biz dişi kişiler, bu son aşamaya ulaştığımızda dünya muhteşem bir yer olabilecektir; eğer yaradılışınızın gereği olan güzelliğinizi bir maskülenin sözlerinde arıyorsanız bu arayışınız evet uzun bir yol gerektirmektedir; sonunda varacağınız nokta yine başladığınız yer olacaktır yani kendiniz…

Dişi olmak çok büyük sihirli bir lütuftur, sevebilme yeteneği, hayatı güzel görebilme yeteneği, hayat verebilme yeteneği, merhamet edebilme yeteneği, büyütebilme yeteneği, anne olma yeteneği ve en önemlisi “kalbi görebilme” yeneteği tüm dişi kişilere bahşedilmiştir… Bu kelimeler size ulaştı ise, içinizde kocaman bir dünya taşıdığınızı bir an bile unutmamanız ve tüm “onay” beklentilerinizi hayatınızdan silmeniz dileklerimle…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam