Her şey, ‘iyisi’ olmaya çalışanlar için zor

Hiç düşündünüz mü hayatta bu kadar zorlanmamızın sebebi, sürekli bir şeyleri iyi yapmaya çalışmamız olabilir mi? Daha doğrusu bir şeylerin ‘iyisi’ olmaya… Hepimizin farklı rolleri var hayatta; evlat, eş, abla, kardeş, çalışan, işveren, öğretmen, öğrenci, komşu, gelin, damat, torun, anne, baba, dost… Bir tane de değil, belki onlarca. Dolayısıyla her bir rolün gerektirdiği de oldukça fazla. Ama sadece ‘iyisi’ olmak isteyene ‘fazla’.

Evlat olmak zor değil mesela, doğmak yeterli bunun için, ama iyi bir evlat olmak zor. Anneni-babanı arayacaksın, yanlarında olacaksın, dertlerini dinleyecek, mümkünse çözeceksin, kendinden önce onları düşüneceksin… Eş olmak da zor değil, bunun için de bir imza yeter, ama iyi bir eş olmak zor. Dinleyeceksin, anlayacaksın, sinirli halini, mutlu halini, üzgün halini tanıyacaksın, ne zaman nasıl yaklaşman gerektiğini bileceksin, evinin düzenini koruyacaksın, yeri gelecek alttan alacak, yeri gelecek sineye çekeceksin… Ebeveyn olmak da zor değil, çocuk doğur oldu bitti, ama iyi ebeveyn olmak zor. Çocuğunla ilgileneceksin, hastalığında sağlığında yanı başında olacaksın, ona kızmamak için kendini yiyip bitireceksin, tüm dünyayı karşına almayı göze alacaksın, vicdan azabıyla bir ömür geçireceksin, yeterli olup olmadığını sorgulayacaksın… Arkadaş olmak da zor değil, hele ki şu zamanda, ekle sosyal medyadan tamam, ama iyi bir arkadaş olmak zor. Çalışan olmak da zor değil, işe git gel tamam, ama iyi bir çalışan olmak zor. Kısacası, bir rolün hakkını vermek, oldukça zor. Zaten başta da o yüzden dedim, bir şeyin iyisi olmaya çalışanlar zorlanıyor şu hayatta, diğerleri kendi havasında.

Herhangi bir rolün iyisi olmak için çabalamayanlara bakıyorum ve o kadar mutlular ki, hayret etmeden geçemiyorum. Tek dertleri kendileri, tek dertleri onların mutluluğu, zevkleri, istekleri… Etrafındakilere zerre faydası olmayan, sadece kendi için yaşayan ve rollerini büyük bir ustalıkla ‘çaktırmadan’ üzerinden kaydıran o kadar çok insan var ki -son rol bükücüler- çoğu zaman içten içe sinirlenip kızsam da bazen de takdir ediyorum doğrusu. Çünkü çoğumuzun yapamadığı bir şeyi yapıyorlar; kimseyi, hiçbir rolü umursamadan hayatlarına aynı düzende devam ediyorlar. Çok özeniyorum bazen yalan yok, o kadar ustalaşmış görünüyorlar ki şu hayat düzeninde, ben ne kadar acemiyim hala diyorum.

Öylesine mutlu, umursamaz, vurdumduymaz, dünya yansa hasırı yanmaz tipler ki bunlar, yollarımızın bu dünyada kesişmiş olmasına bile akıl sır erdiremiyorum ve çoğu zaman buna öfkeleniyorum, neden tanıyorum bu tipleri ben diye. Hani hep bahsettiğimiz ‘toksik’ insanlar var ya, bu son rol bükücüler onlardan değil, ama onların akıl hocaları olabilirler belki. Çünkü gerçekten tek yaptıkları, daha doğrusu bana hissettirdikleri ‘sen kendini paralarken ben hayatımı yaşıyorum, üstelik bunu senin gözüne sokarak, seni sinir ederek yapıyorum ve bundan besleniyorum’.

Peki, ben ne yapıyorum bu sırada? Hala bir şeyin iyisi olmaya çalışıyorum, hala bir rolümün gerektirdikleri bitse de köşeme çekilip dinlenmek, biraz nefes almak yerine, diğer role geçip onun iyisi olmak için uğraşmaya devam ediyorum. Ama ne var biliyor musunuz, insanlar siz ne kadar iyisi olursanız olun bir rolü takdir etmekten o kadar acizler ki; onlara bir şeyleri fark ettirmenin tek yolu o rolden çıktığınızı göstermek.

Diyelim ki iyi bir arkadaş olmak için elinizden geleni yapıyorsunuz… Arıyor, soruyor, dostunuzun yardımına koşuyor, işlerinde yardımcı oluyor, derdini dinliyor, mutluluğunu paylaşıyor, yanında oluyorsunuz ama karşılığında ne bir takdir ne bir teşekkür görüyorsunuz, üstüne bir de ihtiyacınız olduğunda onu yanınızda bulamıyorsunuz. E o zaman sizin bu çırpınışlarınız, iyi olma çabanız neden? Hele ki bir değil, iki değil, hep bu durumu yaşıyorsanız, neden hala iyi bir arkadaş olmak için uğraşasınız? Bence uğraşmayın. Bırakın o rolü. İyi bir arkadaş olmayın. Kötü de olmayın ama. Sadece ‘olun’, çabasız, akışta, kendiliğinden… Veya hangi hakkını ‘fazlasıyla’ verdiğiniz rolün değeri bilinmiyorsa, onu bırakın.

Dünya hassas kalpler için cehennemdir demiş ya Goethe, doğru demiş ama eksik, her rolünü iyi yapmaya çalışanlar için de cehennem. Velhasıl bir şey zorsa; onu iyi yapmak istediğimiz için zor. Yoksa sadece yapmak, sadece ‘olmak’ çok kolay. Ama bazen iyi olmaya çalışmamak lazım, sadece ‘olmak’ lazım… Değeri bilinmeyen rollerimizde sadece ‘olmayı’ başarabiliriz umuyorum ki.

İlginizi çekebilir: Bir kupa kahve ve ertelenmiş mutlulukların anatomisi

Ecem Şenyurd Efecan Psikolojik Danışman
Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness ... Devam