Hayattan çekinmek ve çekinmemek: İşte yeni bir adıma giden tüm mesele

Çocukluğumuzdan itibaren kendimiz için vermiş olduğumuz kararlarla donatılırız. Evet, “koskoca adam oldum” diye düşünmeyin, “ben kaç yaşına geldim, olur mu canım öyle şey?” demeyin… Farkında olmadan nelerden çekinmekteyiz? Ben bu yazımda sizlerle birlikte bu muhteşem “çekimserliklerimize”, “çekincelerimize”, “çekindiklerimize” ve hala “çekinmeye devam ettiklerimize” bakalım istiyorum. Tabii utandığımız zamanlar olabilir kolay itiraf edemeyebiliriz ama çekimserliktir bu bir kere “hepimizin içerisinde bir yerlerde mutlaka ama mutlaka” pusu kurmuştur…

Çocukluğumuzdan itibaren kendimiz için vermiş olduğumuz kararlarla donatılırız.

Şimdi öncelikle detaya inmeden neden çekiniriz? Çekinmek gerçekte nedir? Tam olarak o çekinmek anında kendimiz hakkında neye karar vermekteyizdir, ne düşünmekteyizdir ve bu bizim hayatımıza nasıl yansır? Örneğin yabancı bir ortama girdik, yanı başımızda duran bir kişiyle “nasılsınız?” diyerek sohbet etmeye başlıyoruz… Öncelikle “çekimserliğin” hayatımızda olmadığı bir durumu hayal edelim. Sadece “merhaba” dedik ve karşımızdaki kişi de “merhaba” dedi ve sohbete başladık… İşte her şey aslında bu kadar “kolaydır”… Ben genelde şunu sorarım kendime bir çekingenlik, çekimserlik, çekinmek duygusu hissettiğimde “en kötü ne olabilir?”. Gelin soralım en kötü ne olabilirdi? Karşımızdaki kişi “merhaba” demez, uzaklaşır ve giderdi. Ne kaybederdik ne olurdu, dünya başımıza mı yıkılırdı, bir daha kimseye merhaba diyemez miydik?

Şimdi, çekimserliğin muhteşem varlığında senaryomuzu hayal edelim istiyorum birlikte. Yanımızda duran bir kadın veya erkek fark etmez, bir “yabancı”, öncelikle kafamızdaki tanımlar çalışmaya başlar “yabancı” samimi olunmayan. Ön yargılarımız koşar gelir, dışarıdan bir kişi seni bilmiyor sana kötü davranabilir, yabancılarla konuşmak iyi sonuçlar vermeyebilir… İşte bunun gibi, buna benzer yabancı kavramı ile birleştirilmiş bir sürü yargı üşüşür beynimizde. Sonraki aşama, “karar” anı ya “merhaba” diyeceğiz veya çekimserliğin o güzel kollarına atılarak sadece susmaya devam edeceğiz… Neyi seçeriz “yabancılarla konuşmamam gerekir”, “çekiniyorum” ve tabi, hayatımda adım atmaktan da “çekiliyorum”… Olduğumuz yerde kalırız, konuşmayız, gece biter…

İşte şimdi çekinmek sürecini biraz daha iyi incelemeye hazır olduğumuzu düşünüyorum. Burada verdiğimiz örneğimiz sadece bir merhaba ile ilgiliydi. Peki, hayatımızda daha ciddi ve hatta özellikle daha önce deneyip de yaralandığımız aldığımız, yaralarımız dolayısıyla verdiğimiz binlerce karara maruz kalan düşüncelerimiz ve ön yargılarımız hakkında konuşalım biraz da… Bir kere aldatıldığımızda yeni bir ilişkiye başlamaktan “çekiniriz” değil mi adım atamayız, nedir önümüzde duran? “Yeniden aynı şeyi yaşamak” korkusu, “yeniden aynı acılara katlanmak”, “yeniden başka bir kişiyi hayatına almak” riskini göze alabilmek korkusu ve bunun getirdiği tüm “negatif” sonuçlar… Hepsi aynı anda binlerce açıklamayla kocaman bir “çekimserlik” topu olarak kalbimizin ortasına oturur değil mi? Ölümüne kaçarız, sonuna kadar “çekiniriz” çünkü öyle çok açıklamamız vardır ki kendimizce can-ım tek adımlık gücümüzün önüne kocaman setler çekeriz o muhteşem çekimserlikle kol kola girip…

Ne kaybederdik ne olurdu, dünya başımıza mı yıkılırdı, bir daha kimseye merhaba diyemez miydik?

Öyle büyür ki içimizde hayatımızın açıklaması olur “ben aynı şeyleri yeniden yaşayamam” peki nereye kadar kaçacağız düşündünüz mü? Hangi noktada bunun gibi örneğin paramızı kaybettik ve yeni bir yatırıma adım atmaktan çekiniriz “ben yeniden başarısız olamam”, “ben yeniden para kaybedemem” veya bir yetenek sınavına girdik ve evet kabul edilmedik…

Çekindiğimiz ne olur? “Ben yeniden o derece yeteneksiz olduğumun bana söylenmesi ile yüzleşemem?” Veya sadece “diğer kişilerin benden çok daha ileride olduklarını görmek beni bitirir…” Bu yüzden istediğim her şeyden hayallerimden ve adım atmaktan belki daha fazla çalışmaktan belki yeniden para biriktirip denemekten belki sadece yeni bir ilişkiye bir şans vermekten belki sadece bu olup bitene “hayat” olarak bakıp kafamızdaki tüm yargılardan kurtulmaktan “çekinmemiz” gerekir değil mi?

Tecrübelerimiz kadar bize söylenenler de çekimserliği besler hayatımızda. Kaç kişi “ben denedim olmuyor” dediklerinde “kendim göreceğim” demek cesaretini gösterir? Hemen kendini çekimserliğin, “yapılamaz”, “edilemez”, “başarılamaz”, “gerçekleştirilemez” diye durumu kabul etmeyip kaçımız gerçekten o çekimserliğin tüm çığlıklarına rağmen adım atmayı başarabilir?

Tecrübelerimiz kadar bize söylenenler de çekimserliği besler hayatımızda.

Çevremizdeki deneyip de gerçekleştiremeyenlerin kendi gözlerimizle gördüğümüz hikayelerine direnmeye kaçımız gönüllüyüz? “Bu yaştan sonra A mı olacaksın?””, Bugüne kadar kim yapmış ki sen B’yi yapabileceksin?”, “Bugünden sonra tüm hayatın boyu çalışsan da C olamazsın” ve “en önemlisi senin D için yeteneğin bile yok” dediklerinde kaçımız “çekinmiyorum, sonuna kadar çekinmeye direniyorum, asla çekincelerime yol vermeyeceğim, çekincelerime rağmen ben bunu yapabilirim” diyecek kadar güçlüyüz? Ve kaçımız işte orada kaderin gidişatının değiştiği ve içimizdeki tüm “çekinmek” zerrelerinin bir araya gelerek kocaman bir dağ olup da karşımıza dikildiklerinde yine de “bir adım” bile geriye gitmeden en kötü ne olur sorusunu sorabilecek kadar özgürüz?

Bugün “çekinmeyen” gözlerle hayatınıza, kendiniz için aldığınız kararlarınıza, yapabilecekleriniz yapamayacaklarınız hakkında farkında olmadan kendinizce oluşturduğunuz listelerinize bakmanızı dilerim. Sonuna kadar çekinmeden… Çekindiğiniz adım atmaktan sizi alıkoyan her ne ise karşısında “çekinmeden” durabilmenizi dilerim… Her ne ise o güzel çekincenizi kucaklamanızı, korkacak bir şey olmadığını tüm açıklığı ile anlatmanızı dilerim…

Sonra dışarı çıkıp bu listenizden en azından bir tane güzel madde için “çekinmeden” adım atmanızı dilerim… “Merhaba” demenizi, “yüksekten atlama” denemesinde bulunmasınız, “tek başınıza” upuzun bir yolculuğa çıkmanızı, “bir şiir” yazmanızı ve bunu çekinmeden utanmadan sevdikleriniz ile paylaşmanızı, eşinizle uzun zamandır yapamadığınız romantik bir yemek yemenizi ve belki de bir parkta “yeşil çimlerin” üzerinde döne döne yuvarlanmanızı… Kimseden ve hiçbir şeyden “çekinmeden” sadece kendiniz olmanızı ve o muhteşem çekinmek sırlarınızı bir odaya kapatıp, hayatınızda “çekinmek” olmayan muhteşem bir sayfa açmanızı dilerim…

Çünkü ben sizi çok sevmekten ve evet böyle hayal etmekten asla “çekinmiyorum”…

 

İlginizi çekebilir: Yargılamadan, cezalandırmadan ve değiştirmeye çalışmadan su gibi olmak

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam