“Hayata adım atabilenler”: Bir adım öne çıksın

Gelin bu yazıda biraz meydan okuyalım. Evet bir grup insanı ele alıyoruz, biraz da kendimizi sorgulayacağız tabii ki; biz neler yapıyoruz, hayata gerçekten adım atabiliyor muyuz, nerede adımlarımız geri geri gidiyor, ha attım atacağım derken neleri geçiştiriyoruz, erteliyoruz, ‘oldu, olacak’ derken keşke biraz daha erken davransaydım bak kaçtı gitti diyoruz…

Nereden çıktı şimdi bu konu diyeceksiniz, ben de kendi kendime şu an bu kelimeleri yazarken aynı şeyi sizinle birlikte kendime sordum. Yaklaşık bir aydan uzun bir süre önce koşu antrenmanım esnasında ayağımda ani bir acı oluştu, daha sonra ayağım şişti. Geçen dönemde yapılan tetkiklerde sol ayağımda 3. parmağımda kırık oluştuğu ortaya çıktı.

Şimdi sorgulama kısmına geçiyoruz. Peki, aynı ben bundan çok daha kötü zeminlerde, çok daha kötü ayakkabılar ve çok daha kötü bir psikoloji ile (o dönem henüz boşanmıştım ve her sabah daha hava aydınlanmadan hatta sabah 4 olduğu gibi dışarı atarak en az 2 saat sadece koşuyordum), çok daha zorlu hava koşullarında (bu sabah ritüeli kar, çamur, yağmur tanımıyordu tabii ki) koşmuştum ama bugüne kadar ayaklarımda değil kırılma, yaralanma bile oluşmadı… Bu konuyu daha ciddi bir şekilde ele almaya karar verdim, neden şimdi, bu zamanda, bu şekilde sol ayağım etkilenmişti; hemen spiritüel bir açıklama ile karşılandım tabii ki; evet geleceğe adım atmakta zorlandığımızda, korktuğumuzda ve adım atamadığımızda biriken tüm enerji, ayaklarda oluşan rahatsızlıklarla sonuçlanıyordu…

Şimdi acı gerçeklerle tokat gibi yüzleşmem ertesinde, uzun bir süre düşünme fırsatım oldu, son dönemde ben gerçekten hayatımda hangi konularda adım atamıyordum ve bu adım atamama durumum için bilip bilmeden kendimi nasıl için için suçluyordum aslında… Bu soruların karşılıklarını bulmak, bu karşılıkları gönülden cesaretle dürüstçe dinleyebilmek ve o zaman ne yapacağız diyebilmek tabii ki benim için epey güç oldu, ama gelin sizinle birlikte biraz düşünelim. Hayatta ne için adım atamıyoruz, neden böyle tekrar tekrar düşünmemiz gerekiyor ve bizler sadece bu adımları atabilsek, akışı kesmesek, akmaya gönüllü olsak hayatımız nasıl olurdu?

Ben son dönemlerde bir kitap yazmaktaydım (ilk defa açıklıyorum), sizlerin bana ulaşan muhteşem mesajları ile bu kitaba kendimi anlatarak, boşanmam, yaşadıklarım, ertesi dönemde kendimle hesaplaşmam, kişisel gelişim hakkında düşüncelerim ve sadece bu tecrübeyi yaşamış olanlara belki bir gönül dostu olabilecek bir kitap…

Evet son aşamalarına gelmiştim, ama son zamanlarda spor aktivitelerime o kadar ağırlık verdim ki kitabıma bir türlü odaklanaıyordum, ki kitabı yazmaya başladığım dönem de bugüne kadar çok isteyip de başlayamadığım boks derslerime başlamam ile aynı zamana denk geliyor, yani yıllar sonra “atabildiğim” bir adım katlanarak “birkaç adım” oluşturdu hayatımda. Bunun için içten içten kendimi suçluyor, bu hafta gelecek hafta daha sonrası ötesi derken haftalar hızla geçiyordu. İşte o çok istediğim adım bir türlü tamamlanamıyordu, ben bir türlü bakmam gereken şeye yeterince bakamıyordum… Bunun “başaramama” gerçekliği sonunda ayağımdan çıkmıştı…

Bu sadece bir kısmı tabii ki, hayatımda duygusal olarak adım atamıyordum. Sürekli bana gelen kahve içme, buluşma veya olası ilişki tekliflerinden “itinayla” kaçınıyordum, neden diye soracak olursanız bir sebebi yok, yeniden evlilik fikri ise bana fersah fersah uzaktı. Ama bu konuda hem adım atmak istiyor hem de durumdan kaçıyordum, çünkü çok kırılmış ve korkmuştum.

Ayağımda oluşan durum sonrası karar aldım; yeniden evleneceğim. Evet adım atacağım, tüm olasılıklara kendimi açacağım, teklifleri reddetmeyeceğim. Ve hatta kalbimde gerçekten bir his uyandığı durumda bunu “çekinmeden”, saklamadan ve ne olur diye düşünmeden açıklayacağım. Sonunu düşünmeden sadece adım atacağım. Bu karar ertesinde çok ilginç bir “paralellikle” bu konuda ilk evren mesajını aldım… Henüz sonuca ulaşabilmiş değilim ama gerçekten adım atmaya karar verdiğimde adeta “saklı” bir yol önümde kocaman ihtişamıyla açılıverdi…

Evet burada bitmedi, tabii ki adım atamadığım önemli noktalardan bir tanesi kendi sağlığıma çok yakından bakabilmek ve kendime yeterince dinlenme zamanı ayırabilmekti. Son zamanlarda sürekli oturup yazmaya, istediğim kitapları okumaya, istediğim şekilde bir gün geçirebilmeye hasret kalmış ve söylenir olmuştum yoğunluk sebebiyle. Ayağımda oluşan bu durum sonrasında yeniden check up yaptırdım, kendime yepyeni bir danışmanlık programı aldım ve tüm çalışmalarımı, beslenme rejimimi, gün içerisinde kendi kendime söylediğim sözleri yeniden şekillendirdim. Ve hatta kendim için harcamakta olduğum bütçeyi de yeniden yapılandırdım…

İşte o çokça ertelediğim adımları bir bir atmaya başlamıştım bile. Bugün kitabımı bitirdim (yine ilk öğrenen siz olun, taslakları henüz bir yayın evine göndermedim ama o gelecek haftanın hedefi)… Ben son derece sağlıklıyım, kendime muhteşem zaman ayırıyorum ve bana her gördüğümde “Pınar bu kitapları okuman lazım” dedirten kocaman yığını hızla eritmeye devam ediyorum. Tabii ki en sevdiğim aktivitem saatlerce muhteşem kahvem eşliğinde doğada, güneşin altında, yolculukta her nasıl neresi olursa bulabildiğim her fırsatta okumak…

Hayatımızda tezahür eden hastalıklar aslında yine ruhumuzda, kendimizde, kabul edemediğimiz bir şekilde hayatımızda çok önemli yer tutan bazı oluşlara dayanıyor. Bakın sevgili Tuğçe Işınsu kitabı Ol Der ve Olur ile bunlardan birkaç örneği nasıl açıklamış;

“…Hastalık, enerjinin bozulmasıdır. Yaşamın, ruhun, enerjin artık sana bir mesaj vermek zorunda kalır tüm o yaşananlardan sonra ve bunu bir hastalık yolu ile yapar. Daha önce olumsuz bir şey olur, bunun sonucu kişide olumsuz bir şey olarak sadece yansır.”

Yine aynı eserden birkaç örnek verebiliriz, örneğin ağrılar, sızılar; sevgisiz yaşamı, olumsuz deneyimleri, akciğer sorunları; hayatı olduğu gibi kabul edememeyi, alerjiler; kendi gücünü bilmemeyi, astım; bağımsızlığını hissedememeyi, bağırsak sorunları; geçmişi bırakamamayı, böbrek sorunları; yargılama, sevgisizlik, düş kırıklığı, kendini sevememeyi, diyabet; geçmişte kalma, pişmanlık duymayı, kabızlık; vazgeçmeyi reddetmeyi, mide ekşimesi; korkuyu ve işte ayaklarla ilgili sorunlar ise yaşamda ilerleme korkusunu yansıtır…

Bugün bu yazımı okuyorsanız hayatınızda neleri nasıl ertelediğinize, neleri ileriye taşıyamadığınıza bir kez daha bakın. Herhangi bir hastalığınız var ise bunu spiritüel açıdan inceleyerek farkındalığınızı arttırmak üzere çalışabilirsiniz. Belki cevaplanmamış sorularınızın tüm cevapları zaten sorunun içinde çoktan saklanmıştır, sadece sizin daha yakından bakmanızı bekliyorlardır…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam