“Hayat Sana Ne Anlatıyor”: Yogi Çetin Çetintaş yeni kitabını anlatıyor

Türkiye’de yoga denince akla gelen ilk isimlerden biri Çetin Çetintaş. “Hayat Sana Ne Anlatıyor” adlı yeni kitabı, elementler üzerinden hayatı anlatan ve bunu yaparken de okurlarına hayatı okuma konusunda yol gösteren bir rehber niteliğinde. Çetintaş’la yeni kitabı üzerine sohbet ettik…

Yeni kitabınız bize hayatın elementler üzerinden nasıl okunabileceğini anlatıyor. Ve siz de kitabınızda “Beden, zihin ve ruh bütünlüğü sayesinde hayat oluşur,” diye belirtiyorsunuz. Elementlerin bu bütünlüğü sağlamadaki görevleri nelerdir? Onları anlamamız neden önemli?

Elementler yaşamın en somut formlarıdır. Yani en görünür, hissedilebilir ve kolaylıkla anlaşılabilir tezahürlerdir. Varoluşu anlaşılabilir kılırlar. Yaşamda somut ve soyut gibi kavramlar kullansak da, varoluş en soyutun içinde de, en somutun içinde de aynıdır. Lakin insan için soyut olanı anlamak ve gözlemlemek zordur. Bu yüzden elementlerin somut ve kolay anlaşılabilir doğası, insanın varoluşunu, yani kendini anlaması için önemlidir. Kısacası aradığımız bütün cevaplar gözümüzün önündedir. Bunu okuyabilmek veya duyabilmek içinse, bu dili bilmek gerekir.

Her eylemin, kararların, düşüncelerin, duyguların… Kısacası yaşamın temelinde elementlerin bilgisi var. Bu açıdan baktığımızda hayatımızda sıradan görünen şeylerin bile arkasında varoluşun doğasını anlamak yatıyor. Bu bir insanın hayatını nasıl değiştirebilir?

Bir insan hayatını değiştirmek istiyorsa, önce hayatın ondan beklediğini cevaplayarak, görmezden geldiğini artık görmeli, unutmaya çalıştığını göz ardı etmek yerine kabul etmelidir. Kısaca kitapta bahsettiğim Akaşa alanı boşaltılmadan, hayat değişebileceği ve rahatça hareket edeceği bir alan bulmakta güçlük çeker. Önce Akaşa’nın boşaltılması için uygun süreçten geçilmeli, ardından hayatın neye evrilmesini istiyorsak, elementleri o yolda şekillendirmeliyiz.

Bu kitabın ortaya çıkış sürecinden bahseder misiniz? Size ilham veren ne oldu?

İlham veren şey insanların somutluk arayışı, duygularına yabancı oluşları ama bir yandan da duygularını anlamsız şekilde yüceltmeleri ve daha soyut çalışmaların içinde kolayca kaybolmaları oldu. Bu yüzden daha somut ve takip etmesi kolay bir bilgi üzerinden varoluşlarını fark etmelerini istedim. Çünkü bilgi somutlaştıkça, uygulanabilirliği de artıyor.

Kitabın dili çok sade ve anlaşılır. Günlük yaşantımızdan pek çok örnek bulabiliyoruz kitabın içinde. Fakat buna rağmen içinde yaşamla ilgili derin konular işleniyor. Bu ikisi arasındaki denge beni çok etkiledi. Bize ne anlatmak istediniz bu dengeyi kurarken?

Kaba, yani en somut işleyişi idrak etmeye başladığımız noktada, daha derin, hatta soyut konular duyulabilir, hatta bazen tanıdık geliyor. Ne de olsa insanın kendini hayattan ayırmadan bir bütün olarak anlamaya başlayışı, hayatı anlamasıdır…

Kitabınız ilk çıktığı andan itibaren satış noktalarında tükendi. Hala kitapçılara geldiği gün içerisinde hızla tükeniyor. Okuyucular hayatın onlara ne anlattığını sizin yorumunuzla dinlemek için sabırsızlanıyorlar, bilgilerinize güveniyorlar. Peki güvenilir kaynaklar olmadan insanlar neden hayatı okumakta zorlanıyorlar?

İnsan pusula ile yol almaktan hoşlanır. Hatırlayamamaktan korkar. Benzer görüntüleri gördüğünde, kolayca yolundan şaşar. Doğrusu günlüktür. Tüm bunlar insanın değişken halindendir. İnsan kendine değişmeyecek, kararlı bir rehber arar… Nitekim yol göstericilerin de vazifesi tüm bu değişkenliğin içinde kalıcı olanı hatırlatmaktır…

“Kimsenin seninle bir derdi yok. Hayatın da… Ancak hayatın sana anlatmaya çalıştığı şeyler var,” diyorsunuz kitabınızda. Bu cümlenin özellikle altını çiziyorum çünkü insanlar pek çok şeyi kişisel algılayabiliyorlar. Fakat gerçeğin böyle olmadığını idrak ettiğimizde bireysellik düşüyor. Elementlerin işleyişinde bireysellikten bütünselliğe geçişi nasıl ifade edersiniz?

Elementlerin her birimizde ve hatta tüm dünyanın varoluşunda rol aldığını, her birimizi ve algılanabilir her şeyi (duygular, rüyalar dahil) bilinebilir kıldığını idrak edersek, elementlerin sadece bizim üzerimizden çalışmadığını da anlarız. Elementler bütünsel olarak varoluşu somuta indirir. Bu da bütün bu hikayeyi birlikte yaşadığımızı bize hatırlatır.

Elementlerin dengesi devamlı değişerek hayatta bize yol gösteriyor. Yani şu anda elimizde bir yol haritası mı tutuyoruz? Yol bizi nereye götürüyor?

Evet, bu kitap bir harita sunuyor ve bir dil öğretiyor; elementlerin dili. Bu dil sayesinde hayatın ne anlattığını duyabiliyor ve bizden ne istediğini gözlemleyebilir oluyoruz. Aslında şu anımızı yaratan daha önceden istediklerimiz. İşin özüne baktığımızda hayatın bizden istediği her şeyi biz bir zamanlar hayattan talep etmiş oluyoruz. Yol da bizi bu taleplerimize götürüyor. Ta ki taleplerimizin bir sonu gelene kadar…

Kitabınız elementlerin yanı sıra aslında yanlış tanımladığımız pek çok şeyin de altını çiziyor. Depresyon, ego, alçakgönüllülük… Bu anlamda kitabınız bize pek çok şey anlatıyor…

Bazen bildiğimizi sandığımız şeylerin asıl ifade ettikleri anlamları fark etmemiş oluyoruz. Halk içinde kelimeleri kullanış şekillerimizden gerçek anlamları gölgede kalabiliyor. Bu bağlamda yeniden hatırlatıyorum…

İnsan sorularının cevabını hep dışarıda arıyor. Siz bu kitabınızda dışarıya bakmaya bir mana getiriyorsunuz. Biraz bunu açar mısınız?

Dışarıya bakmak, dışarıyı dinlemek, dışarıya konuşmak insanın doğasındandır. İnsanı dönüp içine baktırmak oldukça zordur. Doğal olarak dışarıya yöneliyorsak, o zaman dışarıyı okumayı öğrenelim diyorum. Gözleri kapatıp içeri bakmak zor geliyorsa bunun yerine, gözümüzün önündekine bakalım. Ne de olsa var olan hiçbir şey boşuna değildir. Her biri büyük manalar ile varlığa gelir. Mana okumayı bilene su gibi dökülür.

Son soru… Peki hayatın sustuğu ve bizi yapayalnız bıraktığı da olur mu?

İsteklerinizin, arzularınızın, niyetlerinizin bittiği noktada hayatın da anlatacak bir şeyi kalmaz…

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!