Gerçeği anlamak yolunda ‘yüzleşmeye’ hazır mıyız?

“Gerçek şah mat olmaz.” -Eddi Anter

Hayatımız varsayımlarla dolu. Kafamızın içinde yer alan yaşanmışlıklarla, tecrübelerle, duyduğumuz ve okuduklarımızla karar veriyoruz. Kanılara varıyoruz. Hayatımız bir diğerine göre daha fazla yaşanası… Şansımız bir diğerine göre belki daha yüksek… Doğduğumuz ülke bir diğer kişiye göre daha muhteşem… Ve bu örneklerde olduğu gibi milyonlarca yargı sıralayabiliriz. X daha çalışkan, Y daha kıskanç, Z daha farklı gibi…

Peki, şimdi hep birlikte soralım istiyorum, eğer bu kadar fazla kararımız, her konu hakkında bir fikrimiz var ise; en fazla gözden kaçırdığımız, belki en az üzerine düşündüğümüz konu hangisi? Evet şaşıracaksınız ama cevabımız yine kendimiz oluyor. Yani diğerleri hakkında binlerce hatta yüz binlerce fikir ve sonucumuz varken, kendi hislerimize, kendi vazgeçişlerimize, kendi eylemlerimize, kendi başarısızlıklarımıza o kadar az odaklanıyoruz… Ne yapıyoruz diye soracaksınız, cevabımız hazır: Gerçeğine bakamıyoruz, yani yüzleşemiyoruz… Evet, üzerini örtüveriyoruz gidiyor…

Nasıl olsa bu kıskançlık bir huy olarak içimizi kemirmiyor değil mi? Nasıl olsa ayrıldığımız o sevgilinin ayrılık acısı içimizde kocaman bir hınç yumağı oluşturmamış ve bizler o hıncı başkalarından çıkartmaya çalışmıyoruz değil mi? Sırf o çok istediğimiz göreve seçilmedik diye kendimizi aşağılanmış, yetersiz ve beceriksiz görmüyoruz değil mi? Tüm dünya bize karşıdır değil mi? Bu yetmezmiş gibi, her zaman işlerimiz de ters gitmektedir, oysa biz aslında yeterince çalışmışızdır ve yeterince emek vermişizdir değil mi? İşte tüm bu gerçeklerle birlikte ve o gerçekleri belki de hiç göremeden, yani o gerçeklere bakmaya cesaret gösteremeden yaşıyoruz…

Düşünün ne kadar ağır bir yükün altındayız… Sırtımızda kocaman dağlar yüklü; belimiz bükülmüş fakat bizler dönüp de gerçeğe bakamadığımız için hala yerlere kadar eğilmeye devam ediyoruz. Şimdi sıradaki sorumuz gelsin, gerçeğe bakabilmek mümkün mü? Bu yüklerden ve bu yüzleşememelerden nasıl kurtuluruz? Gerçek kimin ellerinde?

Gelin Krishnamurti’nin güzel eseri Bilinenden Kurtulmak ile inceleyelim:

“Gerçek olanı anlamak istiyorsanız bütün dikkatinizi, bütün enerjinizi ona vermelisiniz. Hayali ve ideal bir dünya yarattığınızda o dikkat ve enerji dağılır. Öyleyse ideal olanı tamamiyle kendinizden uzaklaştırabilir misiniz? Gerçekten ciddi olan, gerçeğin ve sevginin ne olduğunu anlama dürtüsüne sahip bir insanın aklında hiçbir kavram yoktur. Yalnız var olanda yaşar.

Kendi öfkenizi bir gerçek olarak inceleyebilmek için onun hakkında hiçbir hükümde bulunmamalısınız, çünkü tam tersini aklınıza getirdiğiniz an öfkeniz hakkında olumsuz hüküm vermiş olursunuz, dolayısıyla onu olduğu gibi göremezsiniz. Birini sevdiğinizi ya da ondan nefret ettiğinizi söylerseniz, kulağa çok korkunç da gelse bu bir gerçektir. O gerçeği görür, iyice incelerseniz sona erer ama, nefret etmemeliyim; kalbimde sevgi olmalı derseniz, o zaman çifte standartlarla dolu ikiyüzlü bir dünyada yaşıyorsunuz demektir.”

O halde gerçek, tarafsız bakabilmeyi gerektirir. En başta kendi içimize. Kim olduğumuza, değerlerimize, sevdiğimiz ve nefret ettiklerimize… Gerçeği saklamaya kalkmadan, gerçekten uzaklaşmadan, gerçek olmayana sarılıp takılı kalmadan, gerçek ile yüzleşebilmek… Bu yıl henüz yepyeni, temiz, beyaz bir sayfanın başındayken, gerçekle, olduğunuz gibi olmakla, hayata dair varlığınızla, en önemlisi gerçekten kim olduğunuzla yüzleşmeye hazır mısınız?

Gerçek daima sizi aynı huzurla, aynı aşkla ve aynı akışla bekliyor olacak…

 

İlginizi çekebilir: İlahi nizam ve kainat 6: Sevgi, insan tekamülü için bu dünyaya indirildi

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam