“Enerjimi kaybettim, hükümsüzdür” ilanından önce hayatı kutlamaya dönüştürmenin yolları

Uzun bir zaman sonra yeniden kendimi en iyi, en huzurlu hissettiğim yerden, yazılarımdan, merhaba! Birazcık ara vermek durumunda kaldığım için önce kendimden, sonra da beni takip eden okuyucularımdan özür dileyerek başlamak isterim.

Peki nerelerdeydim? Sebebini bilmediğim bir şekilde kaybettiğim enerjimi ve iç huzurumu arıyordum. Neyse ki fazla uzağa gidemeden yeniden yakaladım onları. Bir an benim bile endişelenmeme sebep olacak kadar derinlere gömülmeye hazırlanıyorlardı iç dünyamda. Garip bir şekilde bir isteksizlik hali, enerjisizlik sarmaya başlamıştı her bir hücremi. Bu duruma bir türlü anlam veremiyordum. Bir önceki yazımda bahsettiğim, hayata geçirmek için kolları sıvadığım projelerime bile başlayacak motivasyonu kaybetmiştim adeta.

Hal böyle olunca ne yapmam gerektiğine bir türlü karar veremedim en başta. Sonra da “Dur Pınar hemen panik olma dedim”. Öyle ya bu durumun sonsuza kadar sürecek hali yoktu ki! “Öncelikle yaşadığın bu durum sana özel değil, insansın ve zaman zaman duygularının arasında kaybolmaya izin ver” dedim kendime. Bu izin veriş, duygularımın bir anlamda özgürleşmesini sağladı. “Evet, şu anda hiçbir şey olmamayı, hiç şey yapmamayı kabul ediyorum!” dedim ve derin bir oh çekerek arkama yaslandım. Bu eylemsizliğe teslim olmayı kabul ederek beklemeye başladım.

Fark ettim ki, sürekli bir plan yapmaya, bir eylemde bulunmaya çabalamak beni çok yormuş. Kafamda sürekli dönen projeler bile bir anlamda benim için parlaklığını yitirmeye başlamış. Bilirsiniz, bazen yaşadığımız her duruma dışarıdan bakmak inanılmaz başka kapılar açılmasına sebep olabiliyor.


Ben de bıraktım, kanepemde bir başkasının hayatını izliyor gibi başladım kendi hayatımı izlemeye. Hatta o kadar iyi ki oldu ki, bazı sahneleri durdurup üzerine yorum yaptım, bazılarını da geriye alıp “Bu sahne olmamış, bir sonraki sahneyi daha iyi oyna” diye de yorumlarda bulundum.

Durdurduğum sahnelerde kendimi yorumlarken bir de ne fark ettim biliyor musunuz? Kendime karşı çok acımasızca eleştiride bulunuyorum! Evet, başkasına karşı hoşgörülü, şefkatli ve empati odaklı ben, kendime karşı bunların hiçbirini yapmıyormuşum meğer.

Çok ağır eleştirip şefkati kendimden esirgiyormuşum. Ve bingo! Sonunda neredeyse gazeteye ilan vereceğim “Enerjimi kaybettim hükümsüzdür” ilanının sebebini bulmuştum. Yaptığım ağır eleştiriler, kendime karşı hoşgörülü olmamam, aşırı mükemmeliyetçiliğime sığınmam benim adım atmamı engellemiş. Hatta engellemekle de kalmamış, iç huzurumu ve dengemi de bozmuş. “Dengem neden bozuldu?” sorusu da benim merkezimin değişmeye başlaması sebebiyle olmuş, bunu da çekildiğim köşemden gördüm sonunda.

Kendimi hiçbir konuda öncelikler arasına almamıştım son dönemde. Etrafımdaki herkes benim için hemen öncelikler listesine girerken, ben çoğu zaman listenin sonunda yer alıyor veya hiç listede olmuyordum. İşte tüm bunlar da odağımın değişmesine, dengemin bozulmasına, enerjimin düşmesine ve iç huzurumun beni terk etmesine sebep olmuş, fark ettim!

Ve ben tüm bunları duygularımın normalleşmesine izin vermeseydim bulamayacaktım. İyi ki kabul ettim. İyi ki içimdeki o karmaşanın da insana dair olduğunu yok saymadım.

Bazen içimizdeki sesleri “iyi olmam lazım” çığlığı ile o kadar bastırıyoruz ki sadece geçici çözümlerle acıları dindiriyoruz. Ben bu sefer bunu reddettim. Yüzleştim, kabul ettim. Tüm karmaşık duygularım da bayramlardaki resmi geçit töreni gibi önümden teker teker geçtiler. Ben de bir devlet başkanı edası ile hepsiyle selamlaştım teker teker. “Sizi görüyorum, varlığınızı kabul ediyorum” dedim. Onlar da bu kabulü saygı ile karşılayıp, yavaş yavaş yerlerini yeni duyguların resmi geçit yapmalarına izin verircesine terk ettiler.

Şu anda, tekrar kanepeme kıvrılıp bu sefer keyif kahvemi yudumlayarak, kendimi yeniden “kendi merkezime” almamı kutluyorum. Bu yazımda bunun kutlama manifestosu olsun istedim.

Peki ya siz en son neyi kutladınız kendinizde? Haydi şimdi sıra sizde ve unutmayalım ki hayatımızı bir kutlamaya dönüştürmek bizim elimizde…

İlginizi çekebilir: Tüm kapıları açmanın sırrı: Şefkat dilini benimsemek

Pınar Tümkaya
Selamlar, ben Pınar Tümkaya. 1984 senesinde sevimli bir Akdeniz kenti olan İskenderun’da doğdum. Çukurova Üniversitesi İktisat Bölümünden 2007 senesinde mezun olmadan hemen önce hep ... Devam