Emek vermek kolay değildir: Peki mum olup yanmaya cesaretin var mı?

“Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerekir.”  Mevlana Celaleddin Rumi

Son dönemlerde çok sık karşılaştığım bir konu üzerinde kısa bir maceraya çıkalım istiyorum bu yazımda sizlerle. Konumuz emek vermek. Kolay olmayandır emek vermek, yanmak gerekir. Terlemek gerekir değil mi? Bazen saatlerce okumak gerekir. Bazen saatlerce kapısında seni seviyorum diye beklemek gerekir. Bazen çok yorulmuş olsak da ertesi gün kalkıp yine aynı işe ve aynı tutkuyla başlamak gerekir. Bazen katıldığımız yarışta düşmeyi kabul etmek gerekir emek vermekte. Bazen günlerce o günün hayalini kurmak gerekir. Bazen emek vermek demek dünyanın bir ucuna yolculuk etmek olabilir “görmek” üzere, bazen saatlerce koşmak olur “varmak” üzere, bazen saatlerce yazı yazmak olur “paylaşmak” üzere ve bazen de saatlerce anlatmak olur “anlaşılabilmek” üzere… Ama işte hepsinde saklıdır yanmak.

Neden yanarız, neden yanmamız gerekir, emek vermek söz konusu olduğunda o muhteşem sonuçlara gidinceye kadar yolda bizi neden bu derece zorlu zamanlar bekler? Bazen bir projeyi yapıyorken, bazen uzun bir hesabın tam ortasındayken, bazen bu yazılarımı yazmak için cümleleri tek tek seçmeye çalışıyorken düşünürüm kendimi… Hani kızgın bir tavanın tam ortasında kızaran patates gibi hissederim. Etrafım yağ ile kaplı… Sıcaktır, yanmaktayımdır ama olmaktayımdır. Sonunda bana lezzetimi verense o kızarmış olmak tadı olacaktır, kaçmadan yılmadan ve korkmadan o kızgın yağın içinde kızarır da dururum.

Emek vermek kolay değildir

Ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte soralım istiyorum: “Bizler bu derece ışık vermeye hazırken; bu derece biliyorum diye ortalara çıkmaya, bilirkişi olarak konuşmaya hazırken; işler emek vermeye geldiğinde neden hemen kaçarız? İlişkilerimizde işler kötüleştiğinde sorunlar ortaya çıktığında, hoşumuza gitmeyen şeyler olduğunda; savaşmak, konuşmak veya çözmeye çalışmak kısacası emek vermek yerine neden dönüp gitmeyi tercih ederiz? Anında başlasın istediğimiz ilişkilerimizi neden koşturmaca olarak yaşamaya çalışırız?

O karşımızdakinin cismine değil de içine bakabilmek bunun için emek verebilmek bunun için bekleyebilmek ve çabalamak neden bu derece yorucu olur, neden emek vermekten kaçarız? Bir işte çalışmaya geldiğimizde neden sadece beklenen kadarını vermeye hazırızdır da bir kelime fazla vermek, bir hesap fazla yapmak, bir gece geç saate kadar çalışmak veya bir hafta sonu gerektiği için emek vermek bu kadar zor gelir bizlere? Neden benim için çok ağır der de arkamızı dönmeyi seçeriz? Neden aldığımız riskler emek ile özdeşleştiğinde örneğin güçlü karın kaslarına sahip olmamız her gün yapacağımız antrenmanlardan düzenli beslenmekten geçtiğinde, ‘Ben bu kadar disiplinli olamam, ben bunu başaramam’ diye henüz denemeden ve henüz emek bile vermeden yelkenlerimizi suya indiriveririz? Neden kolay olan yolu, yapamam yolunu seçiveririz?”

Oysa hayatımızdaki tüm yollar, bizler korkmadan emek vermekten çekinmediğimizde ve kendimize yeterince zaman tanımamız ile karşımıza çıkmaktadır. Geçtiğimiz Şubat ayında başladığım boks çalışmalarımda çok iyi kullandığım sağ koluma kıyasla sol kolum ile kum torbasına tek vuruş bile yapabilmem dünyanın benim için neredeyse en zor kavramı olmuştu. Her yanlış vuruş denemesi ise daha fazla acı veren bir deneyim olarak geri dönüyordu. Kimi zaman dirseğim çok acıyor, kimi zaman farklı parmaklarım şişiyor ve kimi zaman derslerden sonra kolum yanlış kullanmaktan dolayı oluşan titremek durumundan adeta kullanılmaz halde oluyordu.

Bir yıl boyunca her ders yılmadan bıkmadan vazgeçmeden aynı acıları duyarak yeniden ve yeniden sol koluma şans verdim. Sadece bir iyi vuruş için, hakkı ile tek bir kum torbası vuruşu… Bugün sol kolum ile vuruş yapmak benim en sevdiğim yeteneğim (halen gideceğim çok yolum var biliyorum) ama o kum torbasından da yumruğumda oluşacak herhangi yanlış bir etkiden veya el parmaklarımın olası kırılma riskinden de bugün hiç ama hiç korkmuyorum.

Emek vermek kolay değildir

Her derste yandığım yanmaya gönül verdiğim asla acısından çekinmediğim bu çalışma beni bugün olduğum farkındalığa, güce ve seriliğe ulaştırdı. İşte hayatımızda emek verdiğimiz her konu aslında sadece biz gerçekten yanmaya hazır olduğumuzda sonuçları ile bize geri dönecektir. Korkmadan, yeniden ve yeniden emek verdiğimizde tüm acılarına, zahmetlerine, darbelerine ve gözyaşlarına dayandığımızda herhangi bir engel hayatımızda artık engel olabilecek bir tezahürde barınamaz.

Bizler mum olmaya, yani ışık vermeye, yani etrafı aydınlatmaya ancak bu noktaya eriştiğimizde başlayabiliriz. Öncelikle yandığımızda, öncelikle gerçekten emek vermeyi kabul ettiğimizde, emek ve emeğin muhteşem dönüşüm sürecine gönülden katlanmayı seçtiğimizde… İşte bizler bu noktada etrafa ışını saçan olabiliriz, bu dönüşümü gerçekleştirdiğimizde içimizde yanan o ışıklar dışarıya taşar. Belki bu yazı kendi kendinize alacağınız yepyeni bir karara yol olur. Ve işte ışık ancak ben yanmayı, ben emek vermeyi kabul ettiğimde, asla vazgeçmediğimde, belki kelimelerle belki de kelimelere dökülemeyenlerle beni aşar ve sizlere ulaşır…

Bugün bu yazımı okuyorsanız, hayatınızda için için yandığınız her ana her konuya yeniden bakmanızı dilerim. Ne için ışık vermektesiniz, emek vermekten kaçtığınız bir şey var mı? Geriye dönüp savaşmaktan, yansanız da bir adım geriye gitmemekten neden çekiniyorsunuz? Hayatınızda umum olmak istiyorsanız yanmanın güzelliğine neden böyle uzaktan bakıyorsunuz?

Bugün yola çıkan sen, yolun her daim ışık olsun…

 

İlginizi çekebilir: Verdiklerinin karşılığını almak: Karmanın da bir dinamiği var mı?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam