Dünyanın Kıyısındaki Kafe: Hayatınızın sorumluluğunu almanız için 3 soru

Bazen tesadüfler bizi hiç ummadığımız anda kendimize doğru bir yolculuğa çıkarabiliyor. Bir müzik, mekan, hava durumu, eski bir arkadaşla karşılaşmak, çekmecedeki eski bir resim veya bir kitap… Her ne vesile oluyorsa hem düşündürücü hem de çığır açıcı bir şey bizi bekliyor olabilir. İpuçlarını okumak, o anı bir fırsata çevirmek anın içindeyken çok kolay olmayabiliyor. Yakın zamanda okuduğum bu kitapta bunları düşündüren çok anı bir arada buldum ve “Neden buradayım?” derken nelerden korktuğumu, nelerle barıştığımı ve neleri gerçekten istediğimi tekrar düşündüm.

Neyi nasıl algıladığımız kişiden kişiye çok değişiyor, Dünyanın Kıyısındaki Kafe kitabı okuyan farklı kişilerin farklı algılarla ve yorumlarla baş başa kalacağını tahmin ediyorum. Aslında bunun bilimsel bir nedeni de var, çünkü olayları algılama şeklimiz öncelikle kavramsal bir süreç. Örneğin bir kaplan görüyorsak ve ondan korkuyorsak, bu daha önce kaplan ile ilgili “tehlikeli” uyarıları almamızdan ve böyle anlatılmasından dolayı olabilir, eğer kaplanla birebir bir karşılaşma anı bulunmuyorsa bu negatifi çağrıştıran öğrenmelerden kaynaklanabilir. Bir bebeğin korkusuzca bir kaplana yaklaşıp pençeleri görüp korkması ise duyusaldır, tehlikeyi duyumsayıp daha objektif bir görüş ortaya koymuştur aslında.

Bu örnekler bizim olayları algımızın öğrendiklerimizle nasıl değiştiğine sadece birkaç örnek. Hayatımızdaki her anın, durumun bizde yarattığı hissi kavramsal ve duyusal olarak ayırmak ve bunların üzerine çalışmak gelecekteki bizi bugünden daha dayanıklı ve yaşama daha adapte hale getirmeye yardımcı. “Dünyanın Kıyısındaki Kafe” kitabını okurken duyusal olarak kaçındığım bazı anlar ve kavramsal öğrenmelerim üzerine de düşündüm.

Kitapta bu kafeye yolu düşen herkesin karşılaştığı üç soru var. İlki “Neden buradasın?” Bulunduğumuz yere isteyerek mi geldik, her gün yaptıklarımız bizim gelecekte de yapmaya devam etmek istediğimiz şeyler mi, istediğimiz şeyler ile bulunduğumuz yer arasında nasıl bir bağ var? Örneğin emekliliğini rahat geçirmek için mi bulunduğun yerdesin, sosyalleşmek için mi, öğrenmek ve gelişmek için mi, yoksa sadece zorunluluktan mı? Herkesin yaptığı bir şeyi kaçırmamak için mi? Cevapları görece kolay ve zor olan birden çok soru geliyor aklıma. Bu soruyla ilk kez karşılaşıyorsanız yanıtı kolay gelmeyebilir ama üzerine düşününce benim için zihin açıcı bir soruya dönüştü.

İkinci soru “Ölümden korkuyor musun?” Bu soruyu genelde bir kayıp yaşadığımda veya bazen yılların hızlı geçtiğine dair bir sohbet esnasında kendime sordum ve soruyorum. Hayalini kurduğum bazı şeyleri yaşamadan gitme firki ürpertici geliyor, bir de tabii arkada bıraktığın sevdiklerinin senin yokluğunda ne yapacağı düşüncesi… Bu soruyu kitabın sordurma sebebi bence bugün ertelediklerimizi, “Yarın yaparız” dediklerimizi erteleyebileceğimiz bir zamanın olamayacağını da aklımızın bir köşesinde tutmamızı sağlamak. Denemek isteyip de denemediğimiz veya planlayıp ertelediğimiz şeylerden hangisi bizim daha çok “keşke” diyeceğimiz şey ise ona bugünden odaklanmak gerekiyor belki de. Kitapta bununla ilgili söylenen şu söz hepsinin özeti: “Bir şeyi zaten yaptıysan ya da yapıyorsan onu yapma şansını bulamamaktan korkmazsın.”

Son soru ise “Halinden memnun musun?” Gerçekten haz aldığın işlerle mi uğraşıyorsun, geçmişten bugüne baktığında bu yaşına geldiğinde görmek istediğin sen ve olduğun sen arasında nasıl bir fark var? Aradaki fark seni memnun mu ediyor, yoksa “keşke” dediğin noktalar var mı? Aslında bu sorunun mesajından yola çıkarak aslı soru bence “Hayatının sorumluluğunu sen mi alıyorsun, başkalarına mı bırakıyorsun?” Hayatının her anının kontrolünü eline alıp sende satın alma isteği uyandıran reklamı, stres yaratan insanları, senin arzulamadığın ama sırf başkasını mutlu ediyor veya başkası arzuluyor diye yerine getirdiğin görevleri bir kenara bıraktığında belki de bu sorunun yanıtı “evet”e dönebilir. Hayatın kontrolünü ve sorumluluğunu taşıdığında halinden memnun olman daha olası çünkü yaptığın ve yapmadığın her şey özgür iradenle gerçekleşiyor ve sonucu da tamamen senin elinde.

Kendimize sormamız gereken bu 3 soru için belki yanıtlar çok farklı ama günün sonunda bugünden yarına gün dönerken kendinize dair yeni farkındalıklar ve yeni yolculuklar için önemli. Sormaktan vazgeçmeden her anın sorumluluğunu alarak ve ertelemeyerek yarını bugünden daha farklı yapmak bizim elimizde. Bu kısa el kitabında sizler de eminim yazdıklarımdan farklı yeni düşüncelerle buluşacaksınız.

İlginizi çekebilir: Zamanın psikolojisi: Zamanla kurduğunuz ilişki hayatınızı nasıl etkiliyor?

Didem Sümer Tiryaki
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji lisans eğitimi ardından Galatasaray Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansını tamamladı. Yaklaşık 10 senedir özel sektörde İnsan Kaynakları alanında çalışıyor. Kadın Girişimciler Derneği'nin ... Devam