Dünyadan önce zaman yoktu: Peki senin dünyanda zaman nasıl akıyor?

Hayatımızın nasıl geçtiğini, “daha geçen sene neredeydim bu sene bak nerelerdeyim”leri birbirimize daha mı sık sorar olduk bu aralar, yoksa benim mi algım bunu çok seçmeye başladı? Bilmiyorum. Bu yaz enerjisi bu sene beni biraz daha ağır, biraz daha şimdiye kadarkilerden farklı, her şeyi daha sorgular, daha sonuca varmaya odaklı hale getirdi. Belki de bu yüzden herkesi böyle görmeye başlamış bile olabilirim. Tabii ki bu bahsettiğim durum zihnimin derinliklerinden, aşağıda sizinle paylaştığım sözü çıkardı yüzeye:

Dünya zamanın içinde değil, zamanla aynı anda yaratıldı. Dünyadan önce zaman yoktu.” Aurelius Augustinus

Dünyadan önce zaman yoktu: Peki senin dünyanda zaman nasıl akıyor?

Yazılarıma bir süre ara verdim. Bu boşlukta biraz dışarıdan kendime yaptığım gözlemlerime yoğunlaştım, yoga pratiğimin hem mat hem yaşam kısmına aktım, biraz hayatın akışında da ufak çaplı değişiklikler yaşadım, hayatımın yazılı paylaşım kısmının yerini başka paylaşımlara bıraktım derken, artık “kelimelerin vaktinin geldiğini” hissettirdi bana yine olması gerekenler… Ve bugün bu satırları paylaşma hissi yine çok iyi hissettiriyor.

Kendine mesai harcamaya her şeyden çok uğraş veren biri olarak “Neden bu nefesi alıyorsun?” diye çokça soruyorum kendime. Bazen bulduğum cevaplar çok mutlu ediyor, bazen cevap bulamadığım anlar oluyor, hissini tanımlayamıyorum. Bunca gürültü patırtının içinde ama kendi içimizde yaşıyoruz aslında. O pek merak ettiğimiz dünyamız biziz. Sabah uyandığımızdan itibaren kalabalıklar içinde, bir sürü insanla beraber, ama aslında biliyorsun ki hep sadece “sen”. Bazı anlar oluyor gülüyoruz, bazı anlar hararetli sohbetler içerisindeyiz. Ama aslında bu kalabalığın, bu gürültünün içinde biz yine bizimleyiz. Baş başa… Bazen kimseyle paylaşmaya kıyamadığımız dertlerimiz, üzüntülerimiz ve biz, baş başayız. Bu bazen öyle bir baş başalık ki, insan yalnızlığını bile paylaşmak istemez oluyor. Hatta sonrasında buna öylesine alışıyor ki dışına çıktığında yine bir başka huzursuzluk dalgası vuruyor bedenine doğru ve yayılıyor içerilerde bir yerlere…

Kalabalık bir ortamda, bir sohbetin ortasında belki, bazen seslerden uzaklaştığın oluyor mu?

“Diğerlerinden” kendimizi sıyırdığımız o minicik boşluk anında aslında gün boyu, her an o susmayan zihnimizi daha net duymaya başlıyoruz ve zaman sanki çoook yavaş artık. Gelmiş, geçmiş, her şey dönüyor arka planda ve bunu fark eden bir sen var kalabalıkların arasında. Sanki suyun en dibine dalmışsın, her şey bulanık dışarıda ve her ses boğuk. Ama dışarıya doğru kafanı şöyle çıkardığında da kocaman bir dalga…

Dünyadan önce zaman yoktu: Peki senin dünyanda zaman nasıl akıyor?

Eee?? Sonrası kocaman bir kulak çınlaması… Sessizlik…

Herkesin kendine göre cevaplarının olacağı bir yol bu. Bana öyle geliyor ki, kendimizi hak ettiğimiz kadar duymuyoruz sanki. Daha fazla kulak vermelidir belki de, daha da duymalı… Yani aslında insan en çok kendinden kaçıyor. En çok bildiği şeylerden kaçması ise hep en kolayına geliyor. Bilmediğin hiçbir şey yok aslında kendi dünyanda, sadece bildiklerini kabullenip yenisini inşa etmek gözünü korkutuyor olabilir mi? Alıştığın ritmin dışına adım atmak? Ne fark eder ki diyorum ben sonra kendime. Ne fark eder ki gitsem? Ne fark eder ki kalsam? Ne fark eder ki daha çok sevsem? Daha çok sevilmeye izin versem bu hayatta? Sonra her şeyin içinde bir şey keşfediyorum; her şeyin başı “sevgi”. Eğer bir yeri seversen, ne olursa olur kalır, bir işi seversen asla iki kelime iletişim bile kuramadığın ofis arkadaşınla on sene geçirir, bir şeyi seversen ne olursa olur onunla olur, birini seversen ne olursa olsun O’nunla her şey olabilir. Nasıl olduğunun pek de önemi olmasa da olması gereken zaten olur bir açıdan bakabilince…

İşte son zamanlarda kafamda dönüp dolaşan şeylerin sadece birkaç tanesini paylaşma ihtiyacı hissettim burada. Biliyorum ki insan paylaştıkça büyüyor, paylaştıkça paylaşacak şeyleri oluyor. Ve her geçen gün yeni şeyler katıyor hayatına. Ben bazen bildiklerimi yazıp kendime okurdum, şimdi yine aynısını yapıyorum, tek farkla; birlikte okuyoruz. Bazen hatırlamak için bile büyük olduğunu düşündüğümüz bir çabaya, bir dışarıdan uyarıcıya ihtiyaç duyuyoruz çünkü. Eğer dışarıdan uyaran yoksa bir şekilde iş başa düşüyor. Nasıl olursa olsun, bildiklerimizi hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuz anlar olacak bu hayatta. Ve onlar pek kıymetli…

Ben akışı izlediğim zamanlarımı yaşıyorum, dedim ya bu yaz böyle bir ayakları yere bastıran şekilde gelişiyor gibi…

Peki senin dünyanda zaman nasıl akıyor?

 

İlginizi çekebilir: İnsan kendi cümleleriyle kendi hayallerini sınırlar mı?

Şebnem Pınar
Merhaba! Yazılarımda benim 'anlama yolculuğumu' okuyor olacaksınız. Beni anlamak için yazan birisi olarak tanımlamak da isteyebilirsiniz. Şimdi daha önceden edindiğiniz tüm varsayımları ve okurken ... Devam