Doğal ve gerçek ilişkiler için: “Kalpte yakın olabilme” sanatı

Son dönemde sıklıkla karşılaştığım ve çokça soru aldığım bir konu; öncelikle kendinin nasıl ilişkilerden hoşlanacağından emin olmamak ve karşısındakini de anlamamak. Yani ilk bölüm “kendi kendimizin ne istediğimizi bilmemek” durumumuz ve ikinci bölüm ise “buna bağlı olarak empati yapmaktan yoksunluk” dolayısı ile başlıkta belirtilen sonuca hızla sürüklenen ilişkiler bütünü; yakınlık geliştirememek, gerçekten kalpten bir yakınlık kuramamak, kendini açamamak, akışkan bir şekilde duygu alışverişine girememek veya kısaca yakınlık “geliştiremedim” dediğimiz çokça örnek…

Benim şahsi olarak yakınlıktan anladığım samimiyet… Bu aslında ikili her türlü ilişkimde aradığım bir durum. Samimiyet, bir insanın karşısındaki insana yargılamasından ve hoşuna gitmeyecek olup/olmasından bağımsız olarak sadece kendi gibi olmak demek bence… Ben her durumda böyle olabildiğimde ancak yakınlık kurabildim ve gördüm ki herhangi bir kişi öncelikle “kendisine” samimi olamadıktan sonra ikinci veya üçüncü kişilere olması da mümkün olmuyor…

İşte ilk paragrafta sorduğumuz sorunun ve son dönemde sizlerden bana ulaşan nasıl bir ilişki istediğimi nasıl anlayacağım sorusunun da cevabını burada bulabiliriz; öncelikle sabırla, istikrarla ve tabi ki olmazsa olmazımız samimiyetle kendimize bakacağız. Hem de öyle derinlere bakacağız ki sınır çizmeyecek kadar çok ve özünü anlayacak kadar geniş… Kendi sorgulamamızı, kendi dengemizi kısaca kendi ‘”öz samimiyet” halimizi bulmadan yakınlık geliştirmemiz yani gerçekten kalp içeren bir ilişkide bulunabilmemiz mümkün olmayacaktır…

İkinci aşamaya geldiğimizde peki nasıl yakınlık geliştirebiliriz, bunu nasıl daha iyi hale getirebiliriz? Yine anahtar sözcük tabi ki samimi olmak, kendimize karşı samimi olduğumuz kadar dışarıdan etkilenmeden, sevilmek veya sevilmemek endişesi ile dolmadan önce sadece ve sadece kendimiz gibi olmak… Son dönemde ilişkilerde gördüğüm en büyük eksikliklerden biri, bunu yadsıdığımızda dağ gibi büyüyerek karşımıza çıkıyor; suçlamalar, kendini ifade edememişlik durumundan kaynaklanan öfke ve kurban rolünü benimsemek…

Bu gibi “diğer” kişiye yönelttiğimiz tüm duygular aslında öncelikle kendimiz ile ilişkili görüş ve almamız gereken sorumluluklarımızı almamış olduğumuzun birer göstergesidir… Sonuçta yakınlık kuramıyoruz evet, çünkü kendimize dürüst olmadığımız kendi kendimize samimi olmadığımız herhangi bir akışta diğer kişiye de samimi gözlerle yani kalbimizden yani tam anlamıyla ona teslim olarak bakamıyoruz… Hala kaybedebilme endişesini taşıdığımızda aslında korku daha baskın hale geliyor; korku baskınlığını arttırdıkça, özümüze samimiyetten uzaklaşıyoruz ve varsa yoksa o kişinin istediği şekilde olmaya kayıyoruz; fakat anlamamız gerekiyor ki bu “yakınlık geliştirmek” demek değil bu “yalan söylemek”, yani dürüst olmamak, yani aslında olduğumuz gibi, özümüz gibi olmamak…

Bakın sevgili Sharon Wegscheider Cruse “Kıymetinizi Bilin” isimli güzel eserinde yakınlık geliştirebilmek için neler öneriyor:

  • “Birbirinize kulak vermeye gündelik olarak zaman ayırın; Bir araştırma, ortalama eşlerin yüz yüze, göz göze iletişime günde yalnızca dokuz dakika ayırdığını ortaya koymuş.
  • Her seferinde çözümlenecek tek bir konuyu ele alın ve gereğini yerine getirin; Aynı şeyleri temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp yeniden konu etmek güveni azaltır ve yeni sorunlara yol açar. Aynı meselenin açıldığı her sefer buna eşlik eden çözümsüzlük duygusu büyür.
  • Meselelerin ardındaki duygulara inin; Çoğu mesele güç savaşlarıdır. Karşı tarafın ailesi, cinsellik, para ve çocuklar konulu tartışmalar çoğu zaman iki taraflıdır  ve münakaşalar döner kapılarda dönüp durmayı andırır. Duygular gerçektir ve anlayışa yardımcı olabilir. Anlayış tavır değişikliği ve bağışlayıcılık getirebilir.
  • Konuşmama kuralını yıkın; Canınızı sıkan bir şey varsa dile getirin. İp uçları vermek, oyun oynamak ya da karşınızdakinin zihninizi okumasını beklemek dürüstlükten uzaktır.
  • Normal, doğal ve sağlıklı bağların nasıl bir his verdiğini bulmaya karar verin ve bunu yaşamaya başlayın. Yakın bir ilişkinin oluşumu sırasında görünürde can sıkıcı anlar olacaktır; ne çok yüklenin ne de vazgeçin, sadece alıştığınız gerilimden uzak olmanın farklılığını yaşayın. Bırakmayın. Ödülleri farklı olacak ama olacaktır. Yükselişler ve düşüşler, telaş ve umutsuzluklar yerine belli belirsiz, bilinmedik duygular gelişecek, bunlar da aidiyet hissi, rahatlık ve iç huzuru olacaktır.
  • Sıkça, yapıcı ve adil bir biçimde kavga etmeyi öğrenin; Ortaya çıktığında gerilim ve anlaşmazlık havasını dağıtın. Anlaşmazlıklarınızı güvendiğiniz ve görüşlerine önem verdikleriniz yanında tartışın. Yola devam edin. İçerleme ve kaçınma yakınlığın istediği enerjiyi boğar.
  • Çok önemli: İlişkiniz ya da arkadaşlığınız dışında anlam arayın; Adına daha yüksek bir güç deyin, tanrı deyin, ne diyecekseniz onu arayın. Kaynağı arayın, “paylaşılan yolculuk” sizi birlikte yakınlığa çekecektir.”

Günlük hayatımızda derince sorgulamadığımız tutumlarımız aslında ilişkilerimizdeki “yakınlık kurabilmek” becerimizi işte bu kadar önemli derecede etkilemektedir. Bugün bu yazımda bana eşlik eden sen, öncelikle kendine samimi davranabiliyor musun? Peki ya ilişkinde sadece olduğun kişi misin yoksa hiç istemesen de hiç samimi olmasan da eğilip bükülüyor musun? Peki bu sana kendinden fersah fersah uzak hissettirirken o can-ım olmuş olduğuna nasıl yakın hissedebileceksin?

Yakın olmak demek, kalbinde yer almak demektir, yakın demek öncelikle kendimize giden yolda dürüstçe tüm boşluklarla yüzleşmiş olabilmemiz demektir, egodan, alınganlıklardan, samimiyetsizliklerden ve en önemlisi “diğeri ne düşünecek” sorularından arınabildiğimiz halimizdir. Bugün elini tuttuğunuz o sevdiğinize gerçekte ne kadar “yakınsınız” veya “yakın olabilmeye” cesaretiniz var mı?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam