Değişime cüret etmek: Masanın altındaki balığı ortaya koyma zamanı

Bir süredir bir öğrenme yolculuğunda yaşadığım deneyimleri artırırken ara vermenin keyfini yaşayıp tekrar yazılarıma döndüm. Yaş aldığım, yazın bitmesiyle eski rutinlere geri döndüğüm son bir ay hem beni hem zihnimi besledi. Yavaşladım, iyi gitmeyen bazı şeyleri olan haline bıraktım, bazılarıyla da yüzleşmeyi seçtim. Net mesajlar vermenin ilişki halinde olduğunuz insanlar ve kendimiz için nasıl daha güvenli bir yöntem olduğunu deneyimlerle öğrendim.

Buradaki en önemli dayanağımızın ilişkilerde kurulmuş güven ve bağlar olduğunu hatırladım. Bağ olmadan ne söylenilen şey karşı tarafa geçiyor ne de kendimiz o ilişkiden verim alıyoruz. Bu konuda derinleşmenin yolu ise pratikten geçiyor pek çok işte olduğu gibi. Pratik ettikçe eski öğrenmelerin yerine yenilerini koyabiliyoruz, değişmeye başlıyoruz. Peki, ağzımızda hep gezinen değişim kelimesini hayata geçirmeye cüret etmenin yollarını biliyor muyuz?

Özellikle değişime cüret etmek diyorum çünkü her öğrenme sürecinin değişim, bildiğini unutmak ve yeni bilgiler edinmek için zihni ferah tutmak olduğuna inanıyorum. İşte, evde, ulaşımda, arkadaş ortamında, markette zaman zaman zorlu konuşmalar içinde buluyoruz kendimizi, genelde bildiğimiz yöntemleri kullanıyoruz, bazen iyi sonuç alıyor, bazen ise kendimizi “başarısız” hissediyoruz. Başarısız hissettiğimiz konuları kendi haline bırakırsak konu ya büyüyor ya da zihnimizi uzun süre meşgul ediyor.

Olaylara zihin ve duygu gözüyle dengeyle bakabilmek, gördüğünün ötesinde bir bilgi olabileceğini öngörmek böyle anlarda çözümsüz kalmamanın bir parçası. Sadece bu durumların nasıl çözümlenebildiğini ve daha etkili bir birey, ebeveyn, arkadaş, lider olabilmek için bir araya gelen dünyanın farklı yerlerinden insanlar bana konfor alanının dışında çok çeşitli mücadeleler, zorluklar, çıkmazlar olduğunu ve farklı yöntemler olduğunu hatırlattı. Aynı zamanda etrafındakilerle kurduğun bağın ve ortak amaç yakalamanın seni ilişkilerde sadece iletişimi yöneten kişi yapmadığını, aynı zamanda en zorlu anlarda bile el sıkışmayı sağladığını pratik etme şansı verdi.

“Değişime cüret ediyor muyuz?” sorusunu önce kendime sorduğumda değişim istediğim birçok alanda başkalarının ne düşündüğüne dair pek çok iç sesle konuştuğumu fark ettim. Özellikle değer algımı ve motivasyonumu dışarıya verdiğinin zaten farkında olan ama nasıl değiştireceğini bilemeyen “ben” için ilk pratikler kolay olmadı. Gerçekten niyet edince ise ne kadar hızlı değişebildiğime şaşırdım. Rol yapmadan, içtenlikle, güvenle ve kendi tercihinle değişim mümkün, fakat değişmek istemediğin, olmak istemediğin, olmaya zorladığın ama kalbinin sana “zorlama” dediği bazı konuları da bir kenara bırakmanın yanlış veya eksik bir yanı yok, bunlar da doğal ve kabul görebiliyor. Onların da akışta kendi kendilerine kaybolmaya başladıklarını görmeye başladım.

En çaresiz kaldığınızı düşündüğünüz an, örneğin bir tehditle karşı karşıyasınız ve vereceğiniz tek bir yanıt hayatta kalıp kalmama arasındaki kaderinizi belirleyecek. Böyle bir anda bile doğru iletişim ve bağ kurarak, konuşarak ve iyi niyet göstererek karşınızdakini ikna edebilir, kaderinizi değiştirebilirsiniz. Bunun gerçekten yaşandığı örnekleri rehine arabulucuğu yaparken defalarca deneyimlemiş George Kohlrieser’den dinledim. Bazıları mümkün gözükmedi başta ama deneyimledikçe etkisine ve gücüne inandığım muazzam örnekleri beni büyüledi.

Öğrenmelerimin hepsi zihnime ve kalbime dokundu, o yüzden çok sevdiğim bu deneyimi paylaşmak istedim. Kendimizi ne kadar yakından tanıdığımızı sanıyor olsak da yeni yanlar keşfetmek, her gün kendinin daha iyi bir versiyonuna dönüşmek için adım atmak, bunu yaparken de “masanın altında yüzen balığı masaya koymak” metaforundan faydalanmaya başlamak ile başladım değişime cüret etmeye. Aslında içimizde bir yerde uyku halinde duran bazı özellikler var ki, bunlar ne bizim tarafımızdan biliniyor ne de bizimle ilgili olan tanımlar içinde yer alıyor. Bir gün bunları keşfetmeye başladığımızda her sohbete ve diyaloğa kazanmak için başlıyoruz. Kazanmanın üstün gelmek değil, karşımızdakini de mutlu ve huzurlu hissettirerek el sıkışmak olduğunu anlayınca da hiç bir müzakere bizi zorlamıyor. Hayatın getireceği her müzakereyi şimdiden keyifle bekliyorum, her biri bittiğinde öğrenmelerimizi cebimize koyacağımıza eminim.

Sevgiler…

İlginizi çekebilir: Çaresizlik hissini dönüştürmek mümkün: “Durumu değiştirebilirim” demenin gücü

Didem Sümer Tiryaki
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji lisans eğitimi ardından Galatasaray Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansını tamamladı. Yaklaşık 10 senedir özel sektörde İnsan Kaynakları alanında çalışıyor. Kadın Girişimciler Derneği'nin ... Devam