X

Bir spor aşığının itirafları: “İstanbul da, İstanbul’da yaşayan da hala hazır değil bisikletlilere”

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

“Bisikletle seyahat” demek, sürprizi bol yollara, insanlara, durumlara baştan razı olmak demek; ama ben o gece yola çıkarken bu kadarını beklemiyordum doğrusu.

18 Mayıs’ı 19’una bağlayan gece Sultanahmet’e davet ettiler tüm bisikletlileri ve dediler ki “Hep birlikte İstanbul’un tarihini yeniden keşfedelim. Biz gezerken Açık Radyo’dan önünde geçtiğimiz yerlerin tarihi ve kültürel önemi anlatılsın. Yavaş yavaş ilerleyelim polis eskortunda, trafiği hiçe sayarak ve Ortaköy’e ulaştığımızda da atlayalım vapura, güneşin doğuşuna eşlik edelim.”

Süper… Ne güzel bir program değil mi? Bisikletiyle trafiğe çıkamayanlar için kaçırılmaz fırsattı. Ayrıca zaten gecenin o saatinde kim olacaktı ki yollarda? Pardon! Burası İstanbul, unutmayalım lütfen. Uyumuyor bu şehir, asla uyumuyor.

Neyse, Sergey Nikitin’in yaratıcısı olduğu etkinliğin adı Velonotte idi ve dünyanın pek çok ülkesinde gerçekleştiriliyordu. Günlerce yazıldı, çizildi, röportajlar yapıldı; benim de heyecanım arttıkça arttı. Acaba kaç kişi gelecekti, nasıl geçecekti?

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Derken beklediğim gün gelip çattı. Planım sabah erkenden kalkıp, akşamüzeri uyumaktı ki gece bisiklet süreceğim için dinç olabileyim. Elbette beceremedim, uykumu bir türlü getiremedim. Planım gece 10 küsurdaki Eminönü vapuruna binmekti ama o saatte sadece Karaköy’e vapur varmış. Biraz erken gittiğimden beklemeye başladım ve gelenleri gördükçe de sevindim doğrusu. Bir anda bisikletlerimizle dolduruvermiştik iskeleyi. Hatta Şehir Hatları yetkilileri bize ayırmışlardı bir bölümü.

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Bisikletli birinin özel muamele görmesi pek alışıldık bir durum değildi, en azından eğlenmeye çalışan emniyet güçlerince defalarca kez İstiklal Caddesi’nde durdurulup 45 dk kadar nutuk dinlemeye mecbur bırakılan benim için -bu olay da ayrı bir yazı konusu olabilir-.

Neyse vapura bindik binmesine de, zor sığdırdık bisikletleri güverteye. Yolcuların şaşkın bakışları pek keyiflendirmişti beni. Bisikleti ulaşım aracı olarak kullandığım ve zaman zaman hor görüldüğüm için yanımdaki onca destekle pek kuvvetli hissettim kendimi o gece.

 

Bir şekilde vardık Sultanahmet’e ve inanamadım gördüklerime. Gerçekten de bu kadar bisiklet sever var mıydı İstanbul’da? Tamam, bisikletini kapıp, yurt dışından gelenler bile vardı ama kaç kişi olabilirlerdi ki? O gece için 2.200 kişinin kayıt yaptırdığı söylense de Velonotte’nin sitesinde 4.000 kişinin katıldığı yazıyor.

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Gezinin heyecanıyla olduğu yerde duramayanlar vardı ve hemen göze çarpıyorlardı.

Saatler gece yarısını gösterdiğinde harekete geçtik hep birlikte. İlk istikamet Sultanahmet’ten Beyazıt’tı…

Çok kalabalıktı, gerçekten de çok kalabalıktı. Daha gezi başlamadan evine dönenler, incecik lastiği tramvay raylarına girdiği için pes etmek zorunda kalanlar oldu.

Bisikletliydik ama hem kalabalıktan hem de sık sık “Duruuun, bekleyiiin…” komutları nedeniyle kaplumbağa hızıyla ilerliyorduk. Bir nevi işkence hali anlayacağınız. Hop gidiyor, hop duruyor, neyi beklediğimiz bilmeden bekliyor, sonra yeniden hareketleniyorduk.

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Sultanahmet’in daracık, parke ve Arnavut kaldırımlı sokaklarını bu kadar dur kalkla, hem de bisikletle arşınlamak pek kolay değildi. Beklediğimiz bir sürenin sonunda tekrar hareket ettik ve çıkışı kamyon tarafından kapatılmış bir sokakta bulduk kendimizi. Yüzlerce kişi kısıldık kaldık daracık bir sokakta. Organizasyondan kimse yoktu yakınımızda, nasıl ulaşacağımızı da bilmiyorduk. Açık Radyo’yu arayanlar, benim gibi tweet atarak sesimizi duyurmaya çalışanlar oldu. Bu arada şoföre ulaşıldı ve kamyon çekildi. Ama o da ne! Herkes sola dönmeye çalışıyordu ve soldaki o sokaktan gittiğinizde de bizim arkamızdaki kuyruğa ekleniyordunuz.

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Anında kriz masası oluşturup; nasıl olsa Unkapanı’ndan Eminönü’ne inileceğini, oradan da Ortaköy’e gidileceğini ve beklemenin anlamsız olduğunu kararlaştırdık ve asıldık pedallara. Vefa Bozacısı’na yakın bir noktadan, İMÇ’nin yan tarafına çıktığımızda çılgınca akan trafikle karşı karşıyaydık. İçimizde tek başına trafiğe çıkanlar olduğu gibi, eminim ki hiç çıkmamış olanlar da vardı. Hep birlikte bekledik, tecrübeli biri bisikletini eline alıp da trafiği durdurduktan ve “Yürüyün arkadaşlar!” dedikten sonra çıktık caddeye. İşte o an, o gece, bisiklet sevmeyen sürücü gerçeğiyle karşı karşıya kaldığımız ilk andı. Önümüzdeki araç sürücüsü direksiyonu üzerimize doğru kırdı, bir de yerler sulanmıştı, dolayısıyla düşmek kaçınılmazdı. Birkaç kişiyle birlikte ben de yerdeydim. Hemen toparlanıp, devam ettik ve hoop Eminönü’ndeydik. Ana grup yoktu ortalarda ve Açık Radyo’daki anonslardan anladığımız kadarıyla hala Sultanahmet’i gezmekteydiler. Beklemenin anlamsızlığını fark ederek düştük yollara. Karaköy üzerinden Dolmabahçe’ye ulaştığımızda kaldırıma yayılıp, beklemeye başladık tekrar. Sanki o gece oradaki yüzlerce kişiden başka kimse yoktu. Yine sıkıldık ve Ortaköy’e doğru ilerlemeye başladık. O yolda yemediğimiz küfür kalmadı. Trafik iş çıkış trafiği gibiydi ve zaten bisikletten haz etmeyen sürücüler yüzlercesiyle karşılaşınca lugatlarındaki tüm nağmeleri döktürmeye başladılar.

Şükürler olsun ki sonunda ulaşmıştık Ortaköy’e. Saat 2’yi geçiyordu. Başka bir mekana zıplamak üzere gece kulübünden ayrılanlar karşılarında gördükleri tablo karşısındaki şaşkınlıklarını gizleyemiyor, Ortaköy meydanı değişik bir gruba ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu. Bisikletler bağlandı, herkes sohbete daldı.

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Geride kalanlar yavaş yavaş dökülmeye başladığında saatler 3’e yaklaşıyordu. Bir süre sonra vapurla açıldık. Güneşin doğuşunu tam olarak göremesek de gecenin en sakin ve huzurlu kısmının bu olduğunu söyleyebilirim.

 

Danslar edildi, manzaraya doyuldu ve kimileri de kim bilir kaçıncı rüyasını görüyordu tekrar Ortaköy’e yanaştığımızda.

Eve dönmek pek kolay olmadı. 6:30’daki Üsküdar motoruna binip, kalan yolu da yine bisikletle gitmek gerekiyordu. Neyse ki böylesi zorunluluklardan keyif alan biriyim. O gece ve sabah eve ulaşana kadar kat ettiğim mesafe sanırım 50 km’yi geçmişti. 30 km’den sonra şarjım bittiği için ölçemedim. 24 saat uykusuz kalarak yaptığım onca yoldan sonra anladım ki diğer ülkelerde pek keyifli geçen bu aktivite pek de uygun değilmiş İstanbul’a ve belki de Sultanahmet’e.

2015’teki organizasyondan önce tüm bu olumsuzlukları tekrar gözden geçirmelerini ve o güne kadar bisikletlileri seven sürücü sayısının artmasını diliyorum.

Ne mutlu bana ki bisiklete binen binlerce kişiyi aynı anda gördüm ve o geceye dair hatırlanması gereken en güzel an olarak kaydettim beynime.

İstanbullular Bisikletlileri Nasıl Görüyor?

Not: Fotoğraflarını kullanmamıza izin veren Nihat Diler’e teşekkür ederiz.

Yazarın tüm yazıları için tıklayın

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale