Bilinç ne işe yarar: Her şeyin sürekli değiştiği bir dünyada iyi yaşam bilinci

“Bilinç sürekli bir değişkenlik içerisindedir. Bir zihin hali bir kez gelip geçtiyse onun tekrarlanması ve öncekiyle benzeşmesi mümkün değildir. Şimdi görüyoruz, şimdi işitiyoruz, şimdi düşünüyoruz, şimdi istiyoruz, şimdi hatırlıyoruz, şimdi ümit ediyoruz, şimdi nefret ediyoruz ve şimdi seviyoruz. Yüz çeşit değişik yolla biliyoruz ki zihnimiz hep meşgul.” William James

“Beyin bize habire hikayeler anlatır ve her birimiz de anlattığı bu hikayelere inanırız. Beyin hikayelerini size nasıl sunarsa siz de gerçekliğinizi o şekilde kabullenirsiniz. Daha da tuhafı, her beynin anlattığı hikaye, büyük olasılıkla bir diğerinin anlattığından farklılıklar içerecektir. Birden fazla tanığı olan bütün olay ve durumlarda, her beyin kendi öznel deneyimini yaşar. Her beynin doğrusu kendinedir. Öyleyse gerçeklik nedir? Gerçeklik yalnızca sizin seyredebileceğiniz, kapatamadığınız bir televizyon programı gibidir, yalnızca sizin için sunulan bir program.” David Eagleman

19. yüzyılın sonlarında psikoloji biliminde çok şey oluyordu: Almanya’da bilinci elemanlarına ayırarak incelemeye çalışan Wundt psikolojisi ve yapısalcılık hakimken, ABD’de bilincin amacı ve işlevleri üzerine yoğunlaşan “işlevselcilik” gelişiyordu. İşlevselciliğin ABD’de gelişmesinin en önemli sebebi, Amerika’da zamanın ruhunun (Zeitgeist) buna çok uygun olmasıydı. Ünlü iş insanı John D. Rockefeller’ın şu sözleri dönemin ruhunu anlatmaya yetiyordu: “Büyük bir girişimin büyümesi sadece en uyumlu olanın hayatta kalmasıdır.” Bu sözden anlaşılacağı üzere, Amerika evrim düşüncesinin etkisi ile uygulamalı, faydalı ve işlevsel olana doğru yönelmişti. Amerikan psikolojisi de öncü yıllarında bu nitelikleri yansıtıyordu ve bu sebeple “işlevsel” bir psikoloji haline gelmişti. İşte dönemin ruhunu yansıtan bu felsefeye, kurucusu Herbert Spencer tarafından “sentetik felsefe” denildi. Spencer’ın sentetik felsefe sistemi 10 cilt halinde yayımlandı. Bu ciltlerden ikisinin adı “Psikolojinin İlkeleri” idi ve bu ciltlerde özetle şundan bahsediliyordu: “Zihnin şu an içinde bulunduğu şekilde olmasının sebebi, çeşitli ortamlara uyum sağlamak amacıyla gösterdiği geçmiş ve devam eden çabalarıdır”.

İşte işlevsel psikolojinin temellerinin atıldığı dönemin Amerika’sının zeitgeisti bu şekildeydi: “En güçlü olan hayatta kalır. Var olmak için mücadele et ve çevreye olabildiğince çabuk uyum yap.” İşlevsel psikolojinin öncüsü ise, psikolojiye büyük katkılarda bulunmuş olmasına rağmen hayatının son dönemlerinde bir psikolog olarak anılmak istemediğini belirten William James’ti. James’e göre psikoloji bir tür “apaçık olanı detaylandırmaydı” ve o bunu sakıncalı buluyordu. Amerikan psikolojisinin öncülerinden olan James, özgür irade üzerine filozof Charles Renouvier tarafından yazılan birkaç makaleyi okuduktan sonra, özgür iradenin var olduğuna inandı ve özgür iradenin ilk koşulunun “özgür iradeye güvenmek ve iradenin etkisi sayesinde kendi kendini iyileştirebileceğine inanmak” olduğuna karar verdi. Görünüşe göre bunu bir dereceye kadar da başardı, o zamana kadar geçmek bilmeyen bel ağrıları tamamen geçmişti.

William James’in işlevselci psikolojisi gayet netti: Buna göre psikolojinin amacı bulunduğu çevreye uyum sağlayan insanların araştırılmasıydı, deneyim elemanlarının keşfi değil. James’e göre bilincin işlevi hayatta kalmak için gerekli amaçlara ulaşmaya kılavuzluk etmekti. Böylelikle bilinç karmaşık bir ortamdaki karmaşık bir varlığın ihtiyaçlarına özellikle uygun bir varlık olarak dile getirilmişti; öyle ki bilinç olmaksızın insanın evrim süreci ortaya çıkamazdı (Schultz & Schultz, 2007).

Psikolojinin Ana Teması: Bilince Yeni Bir Bakış

William James “İlkeler” kitabının açılış cümlesinde, “psikoloji, fenomenlerin ve bu fenomenlerin şartlarının, yani zihinsel yaşantının bilimidir” diye yazmıştı. Fenomen ve koşullar ana tema açısından anahtar kelimelerdi, “fenomen” ana temanın dolaysız yaşantılarda bulunduğunu, “koşullar” ise zihinsel yaşantıda bedenin, özellikle de beynin önemi ile ilgiliydi. James’e göre bilincin fiziksel altyapısı psikolojinin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Bilinç üzerinde biyolojinin yani beynin faaliyetlerinin farkında olmak, James’in psikoloji yaklaşımının biricik özelliğiydi. James ayrıca kendisinden önce psikolojiye hakim olan “bütünü önce parçalayıp, onu parçalardan yola çıkarak anlamaya çalışma” fikrine de karşı çıkmıştı. “Deneyimler basit bir şekilde ne ise odur.” demişti, zihinsel eleman grupları veya bileşimleri değil.

İşte bu sebeple, psikoloji için yapay analiz ve bilinç yaşantılarının daha basit elemanlara indirgenmesi yerine, yeni bir program önerdi. Zihinsel yaşantının bir bütün olduğunu, akışları ve değişiklikleri ile bütün bir deneyim olduğunu iddia etti. James’in bilinç kavramının ana noktası bilincin “sürekli meydana geliyor” oluşu ve ırmak gibi akıyor oluşuydu. Zaten kendisi de bu özelliği açıklamak amacıyla “bilinç akışı” ifadesini kullanmıştı. Çünkü ona göre bilinç sürekli bir akış halindeydi ve geçici olarak ayrı ayrı elemanlarına veya aşamalarına bölmeye ilişkin her türlü girişim, bilinci sadece saptırmak olurdu.

Bilincin bir diğer özelliği daima değişmesiydi. Hiç kimsenin bir durumu veya düşünceyi aynı şekliyle iki defa yaşaması mümkün değildi. Çevredeki nesneler tekrar tekrar ortaya çıksa da uyandırdıkları duyum ve düşünceler birbirinin aynı olamazdı. Bir nesneyi birden fazla vesile ile çeşitli kereler düşünsek bile düşündüğümüz her bir zaman, araya giren deneyimlerin etkisi sebebiyle farklı olacaktı. Yani bilinç, birikimli bir süreçti ve aynı şekilde yinelenmesi mümkün değildi. Zihin de fark edilir şekilde sürekliydi, yani bilincin akışında ani ve sert boşluklar yoktu. Zaman içinde boşluklar olsa bile, örneğin uyku sırasında, uyanmayla birlikte kesilmeden önceki bilinç akışıyla bağlantı kurmakta güçlük çekilmiyordu. Buna rağmen zihnin bir diğer özelliği seçici oluşuydu. Zihin pek çok uyarıcı arasından kimilerini süzgeçten geçirerek, diğerlerini birleştirerek veya ayırarak, arta kalanları seçerek veya reddederek hangisiyle karşı karşıya kalacağına karar veriyordu. James’e göre bizler deneyim dünyamızın sadece en uygun olan küçük bir parçasına dikkatimizi verebiliyorduk. Zihin uygun olan uyarıcıyı seçiyor, böylelikle bilinç mantıklı bir tarzda işliyor ve bir düşünce dizisi makul bir sona ulaşıyordu (Schultz & Schultz, 2007).

Hepsinden önemlisi James (bir işlevselci olması sebebiyle) bilincin amacı üzerinde durmuştu. Bilincin biyolojik bir faydasının olduğuna, diğer türlü var olmayacağına inanmıştı. Ona göre bilincin amacı veya işlevi bize seçimler yaptırarak çevremize uyum yapmamızı sağlamaktı. Kendi bilinçli deneyimlerine ilişkin bilgisini artırmayla daima ilgilenmiş olan James, bir defasında anestezi amacıyla kullanılan bir gaz olan nitrik oksidi içine çekerek bilinç sınırlarını genişletmeyi denemişti. Gazın etkisi altındayken evrenin kimi sırlarını cevapladığına ve büyük kozmik gerçeklerin mistik dışa vuruşunu yaşıyor olduğuna inanmıştı. Sabahleyin bu büyük gerçekliklerin neler olduğunu asla hatırlayamıyordu ancak bir gece bir şeyler yazmayı becerebildi. Uyandığında masasına koştu ve aşağıdaki dörtlüğü yazmış olduğunu gördü:

Hogamous, higamous,
Man is polygamous.
Higamous, hogamous,
Woman is monogamous.*

* “Hogamous, higamous” kelimeleri herhangi bir anlam ifade etmez ancak ikinci ve dördüncü mısralarla ses uyumu oluşmasını sağlar. “Man is polygamous” cümlesi “erkek çok eşlidir”, “Woman is monogamous” ise “kadın tek eşlidir” anlamındadır (Schultz & Schultz, 2007).

James bunları okuduktan sonra deneylerine son verdi.

Daha iyi bir yaşam için İyi Oluş ve Bilinç Atölyesi

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Aysel Keskin (@ayselkeskin.psk.dan)’in paylaştığı bir gönderi

Her ne kadar bir psikolog olarak anılmak istemese de William James psikoloji tarihinde çok önemli bir yere sahip. Öncelikle beynin yeni öğrenmelerle şekil verilebilir bir yapıda olduğunu ve sürekli değiştiğini “plastisite” kavramı ile adlandıran ilk kişi William James’ti. Ayrıca döneminin teknolojik gelişmeleri göz önüne alındığında bilinçle ilgili tespitleri de nokta atışıydı: Bilinç akışı tabiri ile bilincin sürekli değiştiğine ve aynı şekilde deneyimlemenin mümkün olmadığına işaret ediyordu, bunu söyleyerek bilincin öznelliğine vurgu yapıyordu ki güncel sinir bilim çalışmaları da bunu destekler nitelikte.

Günümüzde artık bilincin değişebilen ve öznel yapısını vurgulayan çalışmalar göz önüne alındığında, bizi psikolojik iyi oluşa götürecek bazı bilgilere de sahibiz. Şimdi size güzel bir haberim var, eğer bu bilgilerin ışığında bilinçli bir şekilde psikolojik iyi oluşunuzu artırmak ve hayatınızı iyileştirmek isterseniz, sizin için bir atölye hazırladım. 19 Eylül’de X House Project ev sahipliğinde gerçekleştireceğimiz “İyi Oluş ve Bilinç” adlı bu atölyede psikolojik iyi oluş ile “bilinç” arasındaki ilişkiyi bilimsel veriler ışığında ele alarak, hayatımızı nasıl daha iyi yaşayabileceğimiz konusunda etkili olan, kanıta dayalı bir aracı konuşacağız. Atölye detayları için X House Project ile iletişime geçebilirsiniz.

Sevgiyle…

Kaynakça: Schultz D. P., Schultz S. E. (2007). Modern Psikoloji Tarihi. Kaknüs Yayınları: İstanbul.

Benimle iletişime geçmek isterseniz eposta adresim: [email protected]

İlginizi çekebilir: Özgürlük ve anlamın peşinde: Varoluşçu bilinçle nasıl daha iyi yaşarız?

Aysel Keskin Psikolojik Danışman
Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir ... Devam