Bağlantısal bütünsellik ve psikoloji: Yaşam, yaptığımız seçimlerdir

“Beyin, bilinmez olduğu sürece; evren de, beyin yapısının bir yansıması olduğundan, bilinmez olarak kalacaktır.” Santiago Ramon Cajal, Nobel ödüllü sinirbilimci

Daha önce de bahsetmiş olduğum “Psikolojinin Kökenleri” adlı atölyemde, tarihsel süreç içinde psikoloji ekollerini ele alıyor ve hepsinin temelde tek bir derdi olduğunu görüyoruz: Bilinç nedir? Hakikaten bilinç, günümüzde hala tam olarak tanımlayamadığımız ama psikolojinin de en temel sorunu olan bir konu. Sonuçta psikolojiden ve davranıştan bahsediyorsak kişinin zihinsel süreçlerini de bilmemiz gerekiyor. Tüm bunlar bizi zihin ve bilinç süreçlerinin üretildiği organımız beyne götürüyor.

1903 yılında sinirbilimci Cajal ilk defa beyin hücresi nöronu resmettiğinde, beyin araştırmaları tümdengelimden uzaklaşarak tümevarıma yani bütünü daha iyi anlamak için parçaya odaklanmaya başladı (Llinas, 2003). Sinirbilimciler nöronu inceleyerek beynin nasıl çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Bu dönemden yakın zamana kadar beyin bedenin dengesini sağlayan organ olarak bilinirken artık beyni zihin yaratan organ olarak tanımlıyoruz. Beynin zihin üretme süreci ise, bilginin beyinde kendini sürekli yenileyen elektrokimyasal ırmaklar halinde akması sonucu oluşuyor ve bu da konnektom (nörozihin) denilen, sürekli değişen, parçalarına ayrılamaz bir bütünlüğü oluşturuyor.

İnsan zihnindeki bu bütünlüğün haritasını çıkarma amacı taşıyan iki büyük araştırma projesi var. Bunların ilki İnsan Konnektomu Projesi (HCP), ikincisi ise İnsan Beyni Projesi (HBP). Bu projeler 2015 gibi çok yakın bir tarihten itibaren bilimsel araştırma metodolojisine yeni bir yaklaşım sağlamış, odağı parçalardan ağa ve ağ içindeki bağlantılara yöneltmiş durumda.

İşte bilimdeki bu yeni yaklaşımın ismi “bağlantısal bütünsellik”. Daha önce başka bir yazımda da bahsetmiş olduğum, Türker Kılıç’ın Yeni Bilim: Bağlantısallık – Yeni Kültür: Yaşamdaşlık kitabında detaylıca anlattığı bağlantısal bütünsellik, bu projeler ve bilimdeki başka keşiflerle birlikte ele alındığında, birbiriyle ilişkisi olmayan olgularda veya karmaşık görünen birçok yapıda da böyle bir bağlantısallık özelliği olduğunu ifade ediyor.

Bağlantısal bütünsellik kavramının klasik Newtoncu fizikle ve aritmetik toplamla anlaşılamayacağını, ancak Bayesian matematik denilen yeni bir matematiksel modellemeyle anlaşılabileceğini söylüyor. Bu karmaşık görünen sistemler hem bütünün parçaların toplamından fazla olduğunun altını çiziyor hem de bir arada ele alındıklarında daha da büyük bir bütünselliğin birer parçası olduklarını düşündürüyor. Bağlantısal bütünsellik yaklaşımı bize yapay zeka, bilişsel bilim ve hatta yaşama dair çok değerli ipuçları sağlıyor. Takdir edersiniz ki psikoloji bilimi de bunlardan bağımsız değil.

İnsanın varoluş alanının öncelikle zihin varlığı içinde oluştuğunu düşünürsek, beynin yaşam yaratan bir bilgi işleme sistemi olduğunu söyleyebiliriz. Bağlantısal bütünsellik kuramıyla beyin, yaşamın dilini anlayıp ona yaşantılar oluşturarak, seçimler yaparak yanıt veren, bilinci ve zihni oluşturan bilgi işleme ve üretme organı (Kılıç, 2021).

Dışarıdan gelen uyarıcıların beyinde bağlantılar kurarak işlenmesi sonucu oluşan bilgi beyinde elektrokimyasal ırmaklar şeklinde aktığı için durağan değil ve değişken. Bu bilgi ağları bir bağlantısal bütünlük içinde. Daha önce de söylediğim gibi, zihin yaratan konnektom (nörozihin) ise bu bağlantısal bütünlüğün adı. Psikoloji bilimi açısından düşünecek olursak, bilimdeki bu paradigma değişikliğinin günümüzde etkin olan psikoterapilerin neden işe yaradığına da ışık tuttuğunu söyleyebilirim.

Beynin zihin üreten organ olduğunu ve yaşama seçimler yoluyla yanıt verdiğini söylemiştik. Bu seçim yapma eylemi ise tanımı oldukça zor olan bilinç kavramına denk geliyor. Bilinç olarak kastettiğimiz şey aslında bilgiyi işleyebilir olmak. Bilgiyi algılayıp, onu işleyip, anlayıp, olasılıklar arasından bir seçim yaparak bilgi üretip bir yaşantı oluşturmaya bilinç diyoruz (Kılıç, 2021).

Nasıl ki nöronlar bir araya gelerek konnektom (nörozihin) oluşturuyorsa, zihinler de bir araya gelerek bir bilinçlilik hali oluşturuyor. Yani bilincin tanımlanabilmesi için iki bilgi işleyen varlığın, (mesela iki insanın) olması gerek. Aynen bir fotonun dalga ya da parçacık davranışının olabilmesi için o elektronun bir gözlemcisi olması gerekliliği gibi (Wheeler, 1978). Heisenberg’in belirsizlik ilkesi olarak bildiğimiz bu kuantum mekaniği kavramı psikoloji bilimini de etkilemiş, bu etkiyle birlikte ilişkinin bireyler üzerindeki etkisi ön plana çıkmış ve insan davranışlarının meydana geldiği bağlamda ele alınması gerekliliği ortaya çıkmış.

Bu noktada bağlam değişince davranış neden değişiyor sorusu aklınıza gelebilir. Bu sorunun cevabından daha çok sorunun kendisinin çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Yukarıda beynimizin zihin ve bilinç üretme özelliği sebebiyle yaşama (içinde olduğumuz bağlama) yanıtlar verdiğimizden bahsettim. İşte bu sebeple yaşam, yaptığımız seçimlerdir diyebiliriz.

Beynimizdeki nöronların karmaşık ağı ile oluşan nörozihin, 2 üzeri 100 milyar olasılık içeren bilgi ağı içerisinde, var olduğu yaşam ağı içindeki uyarana yaptığı seçimle “yaşantı” denilen yanıtı veriyor. Bu sebeple beyin yaşam yaratan organın ta kendisi. Beyin, oluşturduğu konnektom (nörozihin) üzerinden yaşantılar yaratıyor ve zihin meydana getiriyor. Yani bir kişinin beynini, zihnini değiştirmek demek, sonuçta o kişinin yaşamını değiştirmek demek.

Beyin nedir? Zihin nedir? Bu sorulara verilen matematik yanıt, yaşam nedir sorusuna da yanıt bulmamızı sağlayabilecek yeni bir paradigma oluşturuyor. Türker Kılıç yaşamı iç içe girmiş, aynı anda var olan, farklı kodlara sahip bilgi sistemlerinin bütünü olarak tanımlıyor. Nasıl konuştuğumuz dil 29 harften ve DNAmız 4 harften oluşan bir kodsa, bilgisayar programlarını oluşturan digital kod 2 seçenekli bir sistemse, yaşam dediğimiz olasılık sonsuzluğu da esasında iç içe geçmiş farklı bilgi sistemlerinin bir bütünü. İşte bu nedenle bağlantısal bütünselliğin esas dayanağı, varlığın yapıtaşlarını tek tek incelemek değil, varlığın bağlantısallıkları.

Bağlantısal bütünsellik idrak edilmesi zor bir kavram. Bağlantısal bütünselliği anlamakta zorlanmamızın sebebi, çocukluğumuzdan itibaren aldığımız eğitimin “eski bilim” anlayışında olmasından kaynaklanıyor. Eski bilimde gerçeklik, birbirinden ayrı, ölçülebilir parçalardan oluşan bir toplam, bir makina iken yeni bilimde birbirinden ayrılmaz ilişkilerden oluşan bir bütünsel ağ. Yani determinizmin (zorunlu neden sonuç ilişkisi) yerini olasılık, diyalektiğin yerini bağlantısal bütünsellik almış durumda.

Bağlantısal bütünselliğe göre her şey içinde bulunduğu ağ ile anlamlı ve hiçbir şey tek başına bir anlam taşımıyor. Psikoloji bilimi açısından bakacak olursak, davranışı anlamak için kişinin bağlamına yani hikayesine bir bakmak gerekiyor. Ve tüm bunlar bize -henüz algılayamasak da- insan, zihin ve evrenin ayrılmaz bir bağlantısallık içerdiğini gösteriyor.

İletişim: [email protected]

Kaynaklar:

İnsan Konnektomu Projesi: www.humanconnectomeproject.org
İnsan Beyin Projesi: www.humanbrainproject.eu
Kılıç, T. (2021). Yeni Bilim: Bağlantısallık – Yeni Kültür: Yaşamdaşlık. Ayrıntı Yayınları.
Llinas, R. R. (2003). The contribution of Santiago Ramon y Cajal to functional neuroscience. Nat. Rev. Neurosci, 4(1), 77-80.
Wheeler, J. A. (1978). Mathematical foundations of quantum theory. Proceedings of the New Orleans Conference on the Mathematical Foundations of Quantum Theory, Academic, New York.

İlginizi çekebilir: Kuantum fiziği psikoterapiyi nasıl etkiledi: İlişkisel psikoterapi nedir?

Aysel Keskin Psikolojik Danışman
Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir ... Devam