X

Aşık Olunası Şehir; Havana

Her seyahat öncesinde olduğu gibi bavulumda fazla kilolar, içimde inanılmaz bir heyecanla çıkıyorum yola. Bir dahaki sefere “valla daha az kıyafet alacağım yanıma” diyorum (yine her zamanki gibi) ama bu dediğime kendim bile inanmıyorum. Seyahat etmenin bana verdiği adrenalin ve özgürlük hissini hayatta hiçbir şeye değişemem. Her seyahat bambaşka bir deneyim, bambaşka insanlar ve hikâyeler ve eğer benim gibi ille de dünyanın bir ucuna gidecekseniz bambaşka belalar sunuyor insana. Karayipler seyahatimin ilk durağı Küba-Havana’yla seriye başlıyorum.

Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?
Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?

Uçaktan indiğim anda hayranı olduğum eski model arabalar, eski püskü otobüs durakları ve yine bayıldığım, bakmaya doyamadığım eski tip binalar bana dünyada burası gibi başka bir yer daha olmadığına dair ipuçları vermeye başlıyor. Takside Küba müzikleri eşliğinde evimize giderken şoförümüz Yordi’nin kırık aksanlı İngilizcesiyle direk havaya giriyorum. Allahım bu kadar nostaljik, romantik ve aynı anda hüzünlü ve de üstüne üstlük güvenli bir yer daha olabilir mi? Gerçekten dünyanın en güvenli yeri diyebilirim Küba için. Bir kere insanlar kapı baca açık oturuyorlar evlerinde. Belki zar zor geçiniyorlar tamam, ama sokakta bir tane dilenci göremezsiniz. Sabahlara kadar sokaklarda minicik elbiselerle gezerken bir kişi bile laf atmaz. En güzeli de sokaktan geçen her arabayı çevirip taksi gibi istediğiniz yere götürtebilirsiniz. Hem de sadece 5-6 liraya tekabül eden uygun bir fiyata. Özel taksileri de kullanmak diğer ülkelerdeki gibi pahalı değil ama benim en sevdiğim ulaşım coco taksi dedikleri motorsikletli taksilerle oluyor. Motorun arkasındaki 2 kişilik, benim gibi zorlayıp ortaya sıkışırım derseniz 3 kişilik yumurta tipli etrafı açık araçla şehri tüm canlılığıyla hissedebiliyorsunuz.

Ben otel yerine casa paticular dedikleri yani özel ev anlamına gelen bir evde kaldım. Kübalılar evlerini turistlere kiralayarak kendilerine bir gelir kaynağı oluşturmuşlar. Hem de bir otelden daha sıcak, kendime ait, tamamen yerel halkın içinde, şehri bir yerli gibi hissedebileceğim bir yerde kalmak bana daha cazip geliyor. Christian Amca ve Elsa Teyze kendi evlerinin bir kısmını bize kiraya verdiler. 2 katlı, bahçeli, müstakil bir ev. Christian Amca’ların tarafı bizim evle tamamen ayrı, ama arada kilitli bir kapı var, sağolsunlar hiç özel falan dinlemeden istedikleri anda dan dun kapıyı açıp, içeri dalıyorlar. Ama çok tatlılar, o nedenle sorun yok. Bizim ev iki oda, bir salon, dantellerle, küçük biblolarla süslenmiş tipik bir Küba evi. Bazı ev sahipleri sabahları kişi başı 5 CUC’a falan kahvaltı da hazırlıyorlarmış ama bizim tontonlar yaşlı oldukları için o işlere hiç girmediler. E tabii bunun sonucunda da beslenme konusunda biraz sıkıntıya düştük. Çünkü Küba’nın en büyük sıkıntısı yiyebileceğiniz bir şeyler bulabilmek.

Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?

Belli başlı bazı yerleri bilmek lazım ki aç kalmayasınız. Havana Vieja/Eski Havana meydandaki “Factoria” en lezzetli cafe diyebilirim. Ambiansı da çok güzel. Ortasında nostaljik bir çeşmeye bakan eski binalarla çevrili bir avluda buz gibi Bucanero ( Küba birası) yudumlarken canlı Küba müziği fonda… Öyle filmlerdeki gibi sokaklarda insanlar ortalık yerde omuzlarını ata ata dans etmiyorlar ama her köşeden bir grup müzisyen çıkıp şarkı söylemeye başlıyor. Ve bu müzisyenlerin hepsinin CD’sini hemen orada satın alabiliyorsunuz. Ama amcalar CD’de çalan şarkıdan başka bir şarkı istediğinizde çalmıyorlar. Küba! Eğer siz de benim gibi kapı gıcırtısına oynayıp ortam yaratırsanız, sokaklarda dans edip çok eğlenebilirsiniz diyebilirim. Yemek için birkaç öneri daha; Lonely Planet’in özel seçimi olan ve “Fresa y Chocolate” filminde de görebileceğiniz “Paladar La Guerida”, kaliteli ve güzel bir akşam yemeği için “Decameron” ve etrafa sorup bulabileceğiniz tüm paladarlar (restoran haline getirilmiş evler) aç kalmamanızı sağlar.

Bu kadar uzattıktan sonra bana ayrılan köşenin sonuna gelmeden gezilmesi şart yerleri sıralayayım. “Plaza de Armas” özellikle bit pazarları için, “Plaza de la Revolucion”da dev Che ve Camilo Cienfuegos figürlerini görebilirsiniz. Gerçi Cienfuegos’unki daha çok Nasreddin Hoca’ya ya da Ladin’e benzediği için ben bayağı bir gülmüştüm ama görülmesi gereken bir meydan diyelim… Hazır böyle Che havalarına girmişken hemen bir coco taksiye atlayıp “Museo de la Revolucion”a (Devrim Müzesi) gidip tarihin tozlu sayfalarında kaybolabilirsiniz. Biraz da sanata değinelim derseniz “Museo Nacional de Bellas Artes de Habana”yı (Ulusal Havana Güzel Sanatlar Müzesi) ziyaret edebilirsiniz. Bu arada Havana’da Atatürk heykeli olduğunu oraya gidene kadar bilmiyordum, görünce tüylerim diken diken oldu!

Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?

Bütün gün gezip yorulduktan sonra tekrar Havana Vieja’ya dönüp Ernest Hemingway’in mojito içmeyi en sevdiği bar “La Bodeguita del Medio”ya gidip Havana’ya aşık olun derim. Kapısından insan dolup taşan, barında sıra sıra leziz mojitoların hazırda beklediği, duvarlarında artık isim yazacak yer kalmamış bu muhteşem barda 6 tane müzisyen amcayla birlikte 20 m2’de “nasıl kendini kaybederek dans edilir?” testini çözün. Ben şahsen Uruguay’lı bir çiftle ve adını Osman Amca koyduğum çalgıcıyla “La Vida Es Un Carnavaaaal” diye haykırarak hayatımın dansını yaptım. Gerçekten Havana’ya gidip de Bodeguita’ya gitmeden dönerseniz gözüme görünmeyin.

Bu kadar sıcak ve nemin üzerine, bütün gün gezip dolaştıktan sonra, bir de üzerine tepindikten sonra 2 saatlik bir uyku, yemek ve gece dansını kaldırmanıza yardımcı olacaktır. Aksi takdirde en yakın hastaneye kaldırılabilirsiniz, çünkü Havana’da eğlence sabahlara kadar devam ediyor. Bu arada hastane demişken söylemeden geçemeyeceğim; Küba, dünyadaki 189 ülkede sağlık ölçütleri en iyi olan ilk 30 ülke arasında bulunuyor. Dünyada kişi başına düşen doktor sayısı en yüksek olan ülke. Yani öyle fakir ülke deyip geçmeyin, Allah korusun başınıza bir şey gelirse 5 kuruş vermeden, gözünüzü kapayıp kendinizi Küba doktorlarına emanet edebilirsiniz.O tatlı akşam uykusundan zar zor uyanıp, bir yemek patlattıktan sonra “Miramar”daki “ Casa de la Musica”ya gidip galon galon mojito içip kendinizi Latin müziğinin kollarına bıraktıktan sonra hemen yandaki “Diablo Tun Tun” da son dansları edebilirsiniz.

Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?

Diğer geceler için de “PMM”in düzenlediği partileri takip etmek akıllıca olacaktır. Bir akşam da “Malecon” da yürüyüş yapıp sokakta çalan bangır bangır müzikle sahil havası alıp, ardından yine Hemingway’in en sevdiği yerlerden biri olan “La Floridita”da daiquiri içmezseniz, yine gözüme görünmeyin.

Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?

Sıcak bir güne uyanıp serinlemek gerektiğinde hemen bir araba ayarlayıp “Varadero”da deniz keyfi de yapılacakların başında gelir. Ama bir “Hotel Nacional” var ki aaaaaah! Eski model mavi arabamdan iniyorum, arkadaşım 500 poz resmimi çekiyor, bu ihtişamlı binanın kapısından giriyorum… Allahım sanki bir filmin içindeyim. Misafirlerine lüksü, konforu ve nostaljiyi aynı anda bu kadar iyi sunabilen bir otel daha görmedim. Bir otel karşısında bu kadar büyüleneceğimi 40 yıl düşünsem tahmin edemezdim. Bütün günü havuz başında, hayallere dalarak geçirdikten sonra Hotel Nacional’in büyülü havasından çıkmak gerçekten çok zor geliyor.

Havana’ya Gitmek İstermiydiniz?

Sokaklarda Latin Müziği eşliğinde özgürce yürümek, dans etmek, nostalji yaşamak, boğulana kadar mojito içmek istiyorsanız kapitalizmin değmediği, tamamen saf, bakir ve kendine özgü kalabilmiş bu hür ülkeye hiç düşünmeden gidin derim. Dönmek istemeyeceksiniz…

Önemli detaylar:

  • Şurada burada festival var, gelin diyene inanmayın, öyle bir festival yok! Kendilerine içki ısmarlatmak falan istiyorlardır.
  • Sürekli sizle konuşmaya çalışan insanlar tehlikesiz, ama içinizi bayıltacaklar. Hele bir de İspanyolca bilmiyorsanız uzaklaşın.
  • China Town’a gitmeyin Çinliler yok, yemekler de fena.
  • Küba’da 2 çeşit para birimi var. Turistler “CUC”, yerli halk “Moneda Nacional” kullanıyor.
  • Kübalıların ayda sadece 6 yumurta alma hakkı var, yurdunuzun kıymetini bilin. Yeri geliyor 6 yumurta bir kahvaltıda lüpletiliyor.
  • Küba’da okur-yazar oranı % 100, saygı duyuyoruz.
  • Cubana Air’i kullanmayın, uçuşunuz sonsuza kadar iptal olabilir.
  • İnterneti sadece otellerde ve “ Capitolio Nacional”de (devlet binası) sadece öğleden sonra 15:00’e kadar bulabilirsiniz, zorlamayın!
  • Kübalıların fotoğraflarını çekmek istiyorsanız onlara bir iki CUC vermeniz gerekecektir, verin. Zaten vermezseniz de sizi bayıltana kadar konuşup alacaklardır.
  • Abur cuburluk paketteki püskevitler Vietnam’dan geliyor ve üzerinde üzümlü yazanlar çikiletalı, çikiletalı  yazanlar da yine çikiletalı çıkıyor. Bir de bayatlar. Yemeyin!
  • Coca Cola bazı yerlerde olsa da daha ziyade Meksika’dan gelen Tu kola bulunuyor, diyet falan yok, tatlı tatlı için.

Gracias…

 

Yazarın tüm yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale