Ben kadın kişi; ben mükemmel dişi

“Yüzünü avuçlarımın arasına alabilmek, bilirsin, bu öyle SIRADAN bir eylem değildir. Bu bütün mutlulukların ellerime inme şeklidir…” -Cemal Süreya

Öyle zorlu bir konu başlığı ki öncelikle benim için… Bir kere kadın olmak konusunda büyük yaralar almış bir kadın var karşınızda… Sonra dişilik konusu açıldığında yara ötesi yaşanmışlıklar, gizlenmişlikler, “olmaz” kodlamaları, “kendini koru” mesajları, “bunu gizlemelisin” mesajları… İşte ben bunlarla büyüdüm. Büyüdüğümde de ancak son birkaç yıldır sadece bir kadın gibi hissedebiliyorum; ancak bir kadın bedeninde olduğumu anlayabiliyorum…

Bu yazım aslında sizlerle birlikte sorgulamak istiyorum; genç, orta yaşlı ve ileri yaşta olan tüm kadınlar; bu hayatınızın kaçta kaçını “gerçekten” bir kadın gibi bir “dişi” gibi hissederek geçirebildiniz? Hep birlikte soralım istiyorum (bu yazı sadece kadınlar için yazılmıyor elbet ama sorularımız ve çözümlemelerimiz erkekler için de geçerli erkek gibi hissedebiliyor olmak da zorluklar içeriyor… Fakat ben şu an bir kadın bedenini anlatabiliyor olduğum için bu yazı kadınlar önceliğe alınarak yazılıyor. Yakın bir zamanda bir erkek ile de konuyu değerlendirerek röportaj olarak paylaşıyor olacağım); biz bugün ne kadar dişi hissediyoruz ve “dişi” demek kafamızda tam olarak nasıl bir tanıma karşılık geliyor?

Öncelikle hepimiz küçüklüğümüzden itibaren birer kadın figürü ile yetişiriz, yani “kadın” kavramı erkekler için de bayanlar için de “anne” ile başlar. Örneğin annemiz babamızla nasıl bir ilişkidedir; evde her şeyi halletmekten sorumlu olan bir anneniz var ise yetişkin bir kadın olduğunuzda bunu yapıyor olursunuz. Kızdığında, kırıldığında veya üzüldüğünde bunu ifade etmeyen bir anneniz var ise sizler de büyüdüğünüzde aynı davranışları sergiliyor olursunuz; neden diye sorduğumuzda çünkü bunlar “sesli” söylenmese de küçücük bir çocukken öğrenirsiniz “erkek kızar erkek egemendir erkek kadını kırar ve kadın susar, kadın kabul eder ve kadın katlanır. Çünkü erkek erkektir sonuçta”… Hemen diğer örneğimize baktığımızda “kadın tüm işleri tek balına halleder, yardım istemez, yardıma gerek yoktur, erkek kadına yardım etmez, kadın beklemez kadın kırılgan değildir kadın hep güçlüdür, hakkı narin olmak değildir. Çünkü erkek bu sorumluluğu almaz, kadın hayatta aslında tek başınadır”…

Daha da derinlere inelim, kadınlıkla ilgili bu derslerin hemen ertesinde, ek olarak biraz büyüdüğümüzde bayanlarımız için toplumsal algı başlar. Yani serpilir güzelleşir ve bir genç kız olursunuz. Fakat bu sefer toplum, aile ve “genel” bakış açısı olarak da yorumlayabileceğimiz bazı mesajlar yavaş yavaş içinize işlenir; dişi olmamak, dişilik ile ön plana çıkmamak, dişiliğini yadsımak, vücudunu göstermemek, hatta utanmak, “ayıp” bir şey yapmamak, kendini sergilememek, kendini paylaşmamak kısacası “kendindeki” dişiliği “problem” olarak görmeyi sağlayacak binlerce sebep…

Bunun sonucunda ne olur, hemen kendimden örnek vereyim bugün 33 yaşındayım bir adam bana vücudun çok güzel dediğinde kendimi “suç işlemiş” hissediyorum, çünkü bunun “güzel” olarak nitelendirilebilecek bir değer olması için benim diğer tüm uzuvlarımı, vasıflarımı ve özelliklerimi geçmesi gerekiyor… Ama neden sadece bana güzel dedi bunda ne kötülük var, bunda aslında bir kötülük tabii ki bulunmuyor. Fakat bunu söylediğinde “ben” suçlu hissediyorum, ben “açık” hissediyorum, ben “kendimi gizleyememiş” hissediyorum, ben “saklanmadığımı hani yeterince saklanmadığımı” düşünüyorum…

Son dönemde dişi olmakla ilgili tüm bu “suç” algılarım ile barışmak üzere kendimi yetiştirmeye çalışıyorum. Koşarken oldukça “açık” yani “gizlenmemiş” yani “kapalı olmayan, suç olan” şekilde giyinmeye çalışıyorum (ki halen becerebiliyor değilim daha çok yol almam gerekiyor)… Bana vücudun çok güzel dendiğinde “teşekkür” edebiliyorum, suçlu hissetmemek için epey uğraşmam gerekiyor veya “bunda kötü niyet aramamak” için veya “ben ne yaptım da bu sözü duymak durumunda kaldım” gibi şüphelere kapılmamak için… Sadece “kabul ediyorum” ben bir “dişiyim” bir “kadınım” bir suçlu değilim. Bu dünyada bu şekilde olduğum için dişi olarak doğduğum için evet güzel ise güzel vücudum için kendimi sevdiğim için suçlu değilim!

Bir diğer konu ise “kadın başımıza” neler başarmış olmak halimiz, “öğretilmiş” ihtiyaçsızlık… Nedir öğretilmiş beklentisizlik, evet “ben her şeyi tek başıma yaparım” gücü… Kabul etmeyiz özellikle biz yaralı kadınlar, kadın olduğumuzu kabul etmiyoruzdur… Bir erkek ile “birlikte” yaratılmış olduğumuza terstir durumumuz. Bırakmıyoruzdur, izin vermeyiz, hep düşünürüz “muhtaç algılanacağımızı”… Bu durum en küçük bir ihtiyacımızdan en büyük desteğe ihtiyaç duyacağımız zamanlara kadar böyle gerçekleşir. Sonunda ne olur; “erkek gibisin” diye yorumlar duyarız, “yanında ben varım sen hala X, Y veya Z konusunu tek başına çözmeye çalışıyorsun, neden benim varlığımı kabul etmiyorsun, neden benim yardımımı kabul etmiyorsun, neden burada olduğumu göremiyorsun”?

Kadın olmak bırakmak demektir, zamana, akışa, yardıma, dünyaya, evrene, yardımı için, vermesi için, geliştirmesi için büyütmesi için dönebilmesi için “bırakabilmek”. Siz doğada bir dişinin erkekten önce düşmana atıldığını görür müsünüz? Erkekler dişiler için kavga ederler ve dişi “seçicidir” bekler, bunun sonucunda en güçlü olanı seçecektir. Peki sizce dişi olan ben hayatımda her şeyi “tek başıma” yapabiliyorken, dünyanın diğer ucuna gitmek de dahil olmak üzere hayatımda nasıl “dişi” hissedebilirim? Bir kişinin bana eşlik etmesine bile “gerek var mı” diye yaklaşacak olursam, “sadece ben bunu tabii ki yapacağım” diye düşünecek olursam tam olarak nasıl bir “dişi” gibi hissedebilirim… İşte bu yüzden bıraktım, bugün yardım tekliflerine “çok teşekkür” ederek evet diyorum… Biliyorum ki evet hayatımı ben değiştirebilirim, bir başıma düzenleyebilirim ve bir başıma mükemmel yönetebilirim; fakat bu dişiliğimi her seferinde muhteşem şekilde reddetmem ile sonuçlanacaksa bir kez daha bu durumları çok dikkatlice değerlendirmem gerekir…

Bunlar üzerine biraz da aldatılmak halimizi koyalım, daha da derinlere kazalım o halde… Aldatıldım evet, dişiliğimi yadsıdım, suçladım ve kabul etmedim. Benim neyim eksik diye düşündüm, “eksik” olduğum için böyle oldu dedim, kadınlığımdan utandım… “Kadın olmayı beceremedim”. Bu kadarla bitmedi, bir daha “kimse” görmeyecek dedim, bu özellikler beni çokça üzüntü ile buluşturdu, varsın herkes “akıl” görsün… Çalıştım çokça çalıştım hepsini kapatmaya tüm dişiliğimi tüm kadınlığımı… Giysilerle, kaçışlarla, bilirken reddetmelerle ve en önemlisi sadece “olduğum gibi” olmaya bile hakkım olmadığını düşünerek…

Sevgili kadınlığım, olağanüstü dişiliğim bu yazı sizleri onurlandırmak üzere yazıldı… Bugüne kadar sizleri çokça yadsıdım, görmezden geldim, siz bağırdınız bana haykırdınız ben sizi susturdum, yeri geldi sizden utandım, güçsüzlüğüm için ağladım, kaybettiğimde suçu sizde aradım, aldatıldığımda sizi eksik gördüm ve benden ayrı bir parça olarak düşündüm… Bugün biliyorum ki benim en güzel hazinem sizsiniz, bana “ben” olabilmek gücünü veren güzel kalp atışı, bana dünyaya gülebilmeyi veren güzel ruh ve bana bugün sevebilmek yeteneğini veren muhteşem aşk kaynağı; kadınlığım, dişiliğim… Sizi çok seviyorum…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam