Sınırsız “iyilik” nasıl mı mümkün?

Sınırlar, özellikle hayatımızın ilk dönemleri için çok kıymetli, gerekli ve doğru kullanıldığında çok da etkili. Dış dünyaya yeni adapte olan bir canlının dünyayı öğrenme yolculuğu bu sınırların netliğiyle, her durumda benzer şekilde ve istikrarlı olmasıyla çok sağlıklı bir araca dönüşüyor. Büyüten sınırların kıymetini ileriki yaşlarda da görüyoruz, yetişkinlik sürecindeki çoğu zorlanma da bu dönemden geliyor. Öte yandan bir de kişilerin kendilerine koyduğu sınırlar var ki yetişkinlikte bazı huzursuzluklar yaratabiliyor.

Kendi potansiyelini fark etmekte zorlanmak, kendini hep olduğundan daha azıyla yetinmeye zorlamak ve kendini gerçekleştirememek aslında çokça duyduğumuz ama arka plandaki sebeplerini tam da bilmediğimiz konular gibi geliyor bana. Psikolog, yazar ve akademisyen Gay Hendricks’in literatüre geçen “üst limit” kavramını duyduğumda bunun ne kadar çok kişinin derdi olduğunu, farkında olmadan kendimizi ne kadar sabote edebildiğimizi tekrar gerçeklikleriyle fark etme fırsatım oldu. Üst limit kavramı “hayatımızda olmasından memnuniyet duyduğumuz iyilik miktarı”nı ifade ediyor. Sabotörler, aslında kişinin kendi kendine koyduğu limitler ve hatta iyi giden bir şeyi bile “ben bu kadar iyisini yapamam” diyerek kendini sınırlama kapasitesi pek çok fırsatın önüne geçiyor. Peki neden daha iyisini yapmaya layık olmadığını düşünüyor bazı kişiler? Aslında bilinç ve bilinçaltının birbirinden ayrı düştüğü bilinçaltındaki eski ve yanlış öğrenmelerin gücü bunun sebeplerinden biri.

Hiçbir dış etken kişinin kendisine koyduğu engeller kadar ona engel olmuyor. Bazen “şansım yok”, “benim başıma böyle şeyler zaten gelmez” gibi söylemleri hayatında çokça kullanan yakın çevremde de, zaman zaman kendimde de neleri farklı yapsak bu engellerin olmadığı bir alan yaratırız diye düşünüyorum. Kendi iç sesini susturmak bazen hayatın sunduğu en büyük sınavlardan biri. 🙂 Bunu yapabilmenin yöntemlerini öğrenmek çok kıymetli ve önemli bir olgunluk göstergesi bana kalsa, ama bazı yollardan da geçmek gerekiyor bu dönüşüm için. Burada çok kilit bir kelimeyi yeni yorumuyla duydum yakın zamanda.

Hepimizin çok iyi bildiği, kullanım alanı oldukça yaygın olan “direnç” kelimesi. Bu kelimenin anlamını benim için farklılaştıran aydınlanma “Dağ Sensin” kitabıyla oldu. Kitapta hayatın içinden “bunu ben de deneyimliyorum” diyeceğiniz çokça örnek var. Yazarın çıkarımlarıyla bir de ön yargısız okumanın çok büyük etkisi olabileceğine inandığım bir kitap. Direnci özellikle olumsuz giden olaylara karşı değil, kendi hayatımızda yolunda giden konuların sabotörü olarak kullanmak istediğimizden bahsediyor. Yani aslında sonuna kadar götürsek müthiş bir başarı, olağanüstü bir fark veya daha önceden denenmemiş yenilikleri getirebilecek bir konu varken “ben bu kadarını yapabiliyorum” dediğimiz noktalar bu direnci ifade ediyor. Bunu yenilikçi olmamak, hayal kurmamak, daha fazlasını istememekle de çok ilişkili görüyorum. Gerçekten bir şeyleri başarmanın öncelikle istemek, ardından da yapabileceğin iyiliğin, başarının geleceğine tam inancın bir birleşimi olduğunu düşünüyorum. Burada tabii gelişim fırsatlarını da fark etmenin faydası büyük, ama gelişim adı üstünde bir çabayla gelebilecek bir şey, bu çabayı gerçekleştirme de yine direnci ortadan kaldırmakla mümkün oluyor.

Gururlu ve mükemmeliyetçi olmak, hatadan kaçınmak yine çok önemli sabotörler olarak karşımıza çıkıyor. Kitaptaki bir bölümü de bununla çok ilişkilendiriyorum. Evin içinde düzen kurmakta zorlanan, çalışırken dağınıklığı tercih eden ama ilk bulduğu fırsatta da bir düzen kurmaya çalışan birini düşünün. Herkesin kendi kendini yönetme, tarzı ve bir gustosu:) var. Ama diğer yandan özellikle bir şeyleri sürekli dağınık bırakan kişilerin bir boşluk bulduğunda, işlerinden vakit kaldığında evi toparlama, bir şeyler yoluna koymaya çabalamaya vakit ayırdığını gözlemliyorsanız bunun da bir açıklaması var. Dağınık olan bir şeyi toparlama özellikle yalnız kaldığında aklına geliyorsa belki de kendiyle birebir meşgul olmak istemediğinde bunu bir araç olarak görüyor. Her şey toplu olduğunda ve işler bittiğinde  bu sefer kendi gerçek yapabileceklerine potansiyeline hayaline yatırım yapacakken vazgeçiyor. Kendine iyi gelecek bir şeyleri erteliyor aslında.

Kendimize koyduğumuz daha iyisi olma yolculuğundaki sınırlar hayatımızı zenginleştirecek yeni ufuklara açacak fırsatların önünde bir engel olabilir. Sınırlar, aslında düşüncelerin sınırları ve sonsuz olasılığın maksimum iyiliğin önünde duruyor zaman zaman. Kendi sınırlarımızı keşfetmek ve üst limitimizi aşmak için içsel bir yolculuğa çıkmak, daha tatmin edici ve başarılı bir yaşam sürmek için çok değerli. Bu konuya niyet etmeyi ve iyilik için cesaret göstermeyi hayatımızın merkezine koyacağımız bir hayat yaşamayı umuyorum hepimiz için. 🙂

İlginizi çekebilir: Yenilikler yeni şarkılar getirir

Didem Sümer Tiryaki
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji lisans eğitimi ardından Galatasaray Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansını tamamladı. Yaklaşık 10 senedir özel sektörde İnsan Kaynakları alanında çalışıyor. Kadın Girişimciler Derneği'nin ... Devam