Sevmek, sahip olmak değildir: Bir çiçeği seviyorsan, bırak var olsun

Bir şey düşünürken ya da stresliyken neler oluyor. Mesela nefes alış veriş hızımız, beden ısımız değişebiliyor. Birçok fiziksel değişiklik sayabiliriz fark ettiğimiz… Peki ya fark etmediklerimiz?

Mesela çimlerde oturuyorsun. Ve sen orada yiyip içip sohbet ederken belki fark etmeden bir elinle önündeki çimleri teker teker kopartıyorsun. Atıyorsun. Kopartıp atıyorsun.

Veya bir çiçeğin yanından geçerken kokusunun güzelliği seni büyülüyor ve hemen kopartmak için bir adım atıyorsun. Kopardın, aldın, eve gittin, belki vazoya koydun, ev mis gibi koktu bir saat, iki saat… Ya sonra? Onu ilk gördüğün güzelliğinden, büyüleyici halinden geriye ne kaldı?

Peki ya fark etmeden varlığından çaldığımız başka şeyler? Koparıp da attığımız, kendi mevcudiyetini ortaya koymasına izin vermediğimiz başka neler oluyor hayatımızda?

Benim hayatımdaki bu pratik, yoga yolculuğumla daha da derinleşti. Ben fark etmiyorum belki ama kafamın içinde bir şeyler var ve o çok farkında; biriyle konuşurken yerdeki çimleri yolmam, koparıp koparıp atmam lazım, çünkü aslında ben, oradaki ben’den farklı biri gibi davranıyorum, zihnim çoktan oradan gitmiş, belki karşımdakini bile dinlemiyorum ve zihnim çoktan eyleme geçmiş: Koparıp atmış…

İşte aslında dönüp dolaşıp, hepinizin aşina olduğu, “Aman ne var işte, yaşıyoruz bu hayatı” deyip de algılamakta zorlandığımız bir soru: Ne kadar andasın? Anda var olmak sana ne ifade ediyor? “Aman, bir daha mı geleceğiz bu hayata?” deyip mi hareket ediyorsun, yoksa gerçekten her şeyden sıyırıp zihnini, tam da şu an var olan her şeyi kabul edip, fark edip, duyarak mı?

O çimleri de yeri geldi sen kopardın, o çiçeğin de güzel kokmasına sen engel oldun zaman zaman… Bunun bir adım ötesinde başka bir perspektif olduğunu bildiğin an, dönüşüm etki etmeye başlıyor. İşte bu yüzden, içinde bulunduğumuz bedeni, zihni ve eylemleri tanımak bu kadar önemli. İnsan herkese bir kılıf bulabiliyor da, kendine ne kadar dürüst ve kendini ne kadar biliyor? Veya bildiğini sandığı şey gerçekten kendisi mi?

Bir çiçeği seviyorsan bırak var olsun. Sevmek sahip olmakla ilgili değildir. “Sevmek, değer vermekle ilgilidir” der Osho. Ve sen kendine değer verdikçe, var olan her şey sana değerli hissettirmeye başlayacak.

Ve hissetmekten geçiyor her şey. Bugün sizin için çok değerli olan bir şeye beş dakika sadece bakın. Evet, sadece bakmak. Bu bir obje olabilir, sevdiğin bir insan olabilir. Sokaktan geçerken gözüne çarpan bir taş parçası, düşmüş bir yaprak olabilir. Ona sadece bak. Uzun uzun. İlk defa görüyormuşçasına. İlk defa tanış onun tüm detaylarıyla. Ve sadece var olduğu hali ile. Herhangi bir yoruma ihtiyaç duymadan, sadece bakarak… Ve baktıkça göreceksin. Gördükçe daha da çok görmeye başlayacaksın. Bu deneyimi yaşamadan bu son satırlar senin için bir anlam ifade etmeyebilir. Ve bu deneyimi paylaşmak istersen, [email protected] adresinden benimle iletişime geçebilirsin.

Sevgiyle, birlikte büyümek üzere…

İlginizi çekebilir: Anda olmak elinizde: Beyin eğitilebilir, koca bir dünya

Şebnem Pınar
Merhaba! Yazılarımda benim 'anlama yolculuğumu' okuyor olacaksınız. Beni anlamak için yazan birisi olarak tanımlamak da isteyebilirsiniz. Şimdi daha önceden edindiğiniz tüm varsayımları ve okurken ... Devam