“Sarı çizgiyi geçmeyiniz”

Geçenlerde işe doğru giderken Marmaray beklediğim sırada, gözüm her zaman aşina olduğum yazıya takıldı bir an: “Sarı çizgiyi geçmeyiniz”. Güvenlik amaçlı bu yazıyı yazdıklarını hepimiz biliyoruz. Belli bir mesafeyi geçmememiz gerekiyor ki Marmaray’ın ya da metronun geldiği sırada herhangi bir kaza yaşanmasın, can güvenliğine zarar gelmesin.

Bunu günlük hayatta ne kadar uygulayabiliyoruz peki? O yazıyı gördükten sonra düşündüm de üstümüzde taşıdığımız bir buton olsa ve ihtiyacımız olduğu durumlarda basıp yansıtsak karşımızdaki kişiye: “Sarı çizgiyi geçmeyiniz.” Çoğu zaman karşımızdaki kişilerin görünmez sarı çizgimizi yani sınırlarımızı aştığının farkına bile varmıyoruz ya da çok sonradan anlıyoruz da müdahale etmek için iş işten geçmiş oluyor. 

Toplu taşıma kullanırken gözümüzün içine sokulan sınırlar, kendimizi korumak için neden bu kadar önemsiz peki? Eğer hayatımızdaki kişileri bu şekilde uyarırsak ne olacağından koruyoruz? Verilecek tepki mi, kabul edilmeme mi, uzaklaşma hissi, sevilmemek mi? Belki de hepsi ya da çok daha fazlası. 

Benim hikayemde, sarı çizgiler yok denecek kadar azdı yakın geçmişe kadar. Kendimi bildim bileli; uslu, sakin, her şeye çok fazla ses çıkarmayan, yaşananlara itiraz etmeyen bir çocuk oldum ben. Doğrusunu böyle öğrenmiştim, çünkü farklı bir seçeneğim olduğunu bilmiyordum. Eğer söylenenlere ses çıkarmazsam ve istenenleri yaparsam kabul edilir ve olduğum ortamda sevilirdim. 

Büyüdükçe de hikayem çok farklı ilerlemedi tahmin edebileceğiniz gibi. Ailem çoğu zaman beni de ilgilendiren konularda fikrimi alma ihtiyacı hissetmedi ya da öylesine sordular ve cevabım belliydi “peki”. Öğrencilik yıllarımda sınıf arkadaşlarımın bana diledikleri gibi konuşmasına izin verdim, çoğuna da gülüp geçtim. Ama ben güldükçe, sandılar ki benim aşılmaması gereken sınırlarım yok ve dilediğince dalga geçebilirler.

En yakın arkadaşlarım, herhangi bir konuda en hızlı ikna edebilecekleri ve “hayır” cevabını almayacakları kişinin ben olduğuna emindiler çoğu zaman. Ya da diledikleri gibi hayatımla ilgili yorum yapma hakkını kendilerinde buluyorlardı. Özel hayatımda partnerlerim, benim her zaman çok uyumlu biri olduğumdan bahsettiler mesela marifetmiş gibi 🙂 Ve kabul etmek istemeyecekleri bir cevap aldıklarında şaşırdılar ve benim değiştiğimi iddia ettiler. Sıra iş hayatına geldi, orada da durum çok farklı ilerlemedi. Benim çoğu zaman güler yüzlü ve saygılı olmamı, sınırlarımın aşılabilir olduğuyla karıştırdılar. Ecehan bir şey demezdi çünkü ters bir tepki almazlardı, canları sıkılmazdı.

Hatta bir defasında, çalışma arkadaşlarımdan biri itiraf etmişti. “Ecehan, sana her şeyi söyleyebileceğimi ve senin de bunu kaldırabileceğini düşünüyorum.” demişti. O zaman bu söz üzerine çok düşünmüştüm. Bir yandan bu durum hoşuma gidiyordu çünkü insanlarla daha derin bağlar kurmayı, benimle her şeyi paylaşabilmelerini ve filtresiz konuşabilmelerini seviyordum. Çünkü bu bendim ve daha yüzeysel iş yeri arkadaşlıkları bana göre değildi. Ama bu gerektiği zamanlarda onların sınırlarımı bilmesini ve ona göre davranmasını engellemezdi.

Bunun daha çok farkına vardıkça ve aldığım yaraların etkilerini üzerimde daha fazla hissetmeye başladıkça, artık “dur” demenin vaktinin geldiğini anladım. Evet insanların ne diyeceğine çoğu zaman müdahale edemezdim belki ama kendi üzerimde çalışarak; “Ecehan’a bu şekilde konuşmamalıyım, onun için bile burası sınır aşımı 🙂 ” demeleri benim elimdeydi. Özellikle son zamanlarda yaşadığım örneklerde, bunun üzerine gitmeye başladım. Kimi zaman daha çok hayır demeyi öğrendim, kimi zamansa o görünmez sınıra çarpıp geri dönmelerini ve durmaları gerektiğini hatırlattım.  

Daha fazla sevilmek, kabul edebilmek ve sadece olduğumuz konumu korumak adına sınırlarımızın defalarca aşılmasına göz yumuyoruz. Geri dönüp baktığımızda, birçoğundan çok fazla şey öğrendiğimize ve bizi büyüttüğüne de eminim. Ama görünmez sınırlarımızı hayatımızdaki kişilere gerektiği zaman hatırlatmak, sağlık bir şekilde yolumuza devam edebilmek için kendimize olan en büyük sorumluluklarımızdan biri. 

İhtiyacımız olduğunda üzerimizdeki hayali butona basıp “sarı çizgiyi geçmeyiniz” uyarısını kullanmanın kendimiz için en doğal hakkımız olduğunu unutmadığımız günlere selam olsun!

Sevgiyle kalın.

İlginizi çekebilir: Başarı neydi hakikaten?

Ecehan Kaylan
1990 Aralık ayında, İzmir’de başladı benim serüvenim. 10 senedir kurumsal hayatta özel şirketlerde çalışan, 33 yaşında beyaz yakalı endüstri mühendisiyim. 30 yaşımla beraber hayatın ... Devam