Kintsugi Sanatı: Kusurlarım ve yaralarım

Geçenlerde kitapçıda gezerken elime bir kitap aldım, adı: Japonizm. Japonya’ya karşı merakım hep olduğundan ve bir şekilde bundan sonra çıkacağım ilk uzun mesafe rotanın bu ülke olmasını istediğimden kendime bir işaret aramış olabilirim. Kitabı satın alıp eve geldim ve ara ara okumaya başladım. Kitapta yazar, Japon kültüründeki “ikigai” gibi zaman zaman hepimizin aşina olduğu terimlere, felsefelere yer veriyor. Kendi hayatından da örneklerle felsefelerin, kavramların günlük hayata nasıl uyarlanabileceğini anlatıyor. İlgi çekici kısmı da burası zaten.

Kintsugi sanatını belki duymuşsunuzdur, Japon kültüründe kırık çömlekleri altın vernikle tamir etme sanatı olarak geçiyor. Aslında bir şekilde kırılmış, hasar görmüş çay fincanları, vazolar gibi nesneler bu sayede tekrar değerlendirilerek, hayata döndürülüyor. Günün sonunda ortaya görüntüde kırılmış parçaların harmonik bir görüntü oluşturduğu yepyeni bir nesne çıkıyor.

Bu bölümü okuduktan sonra kendi hayatlarımızın her birinin eşsiz birer kintsugi sanatı eserleri olduğunu düşünmeden edemedim tabi. Hayatta karşılaştığımız zorluklar, ihanetler, kayıplar, türlü türlü kalp kırıklıkları hepimizde bazı yaralara, kusurlara yol açıyor. Ama biz her birini tekrar tekrar toplayıp bir araya getirip, farklı eserler ortaya çıkarıyoruz. Bunun çok da farkında olmadan yapıyoruz çoğu zaman, aslında o yaralarımızın ya da kusurlarımızın bugünkü bizi biz yaptığını sonradan fark ediyoruz. 

Ben çocukluğunu, hatta gençliğinin çok uzun bir bölümünü bulunduğu ortamın en sessiz, sakin, insanların gözlerinin içine bakamayan bir kız çocuğu olarak geçirdim. Utangaçlık seviyem o kadar yüksekti, en ufak bir fikrimi söylesem benim alay edecekler korkusu hep içimde benimleydi. Bu arada haksız da sayılmazdım, benim alay edilen çok zaman olmuştu özellikle daha küçükken. Kendimi ne fiziksel ne de ruhsal olarak kabullenemediğim uzunca bir dönem. Mümkünse görünür olacağım hiçbir durumda kendimi bırakmamak için ekstra çaba harcadım. Yetersizlik kavramıyla çok küçükken tanışmış ve sadece çok çalışırsam ve başarılı olursam yeterli olacağıma inanmıştım ama o yeterlilik seviyesine de asla ulaşamadım.

Yetişkinlik dönemine geldiğim sıralarda da gördüm ki o kendini kabul edemeyen, yaralarına bakmaya cesaret edememiş kız çocuğunun karşısına çıkanlar, en çok bu yaralarından canını yaktılar. Sınırlarımı esnettikçe, sustukça bir şeylerin yoluna gireceğine, sorun olmayacağına karşı inancımın çokça sınandığı bir evreye giriş yaptım. Tabi ki doğrusu bu değildi ama o zamana kadar benim tek doğrum oydu. Hatta bunu yaptığım için de yakın arkadaşlarım dahil pek çok kişi tarafından eleştirildim, eleştirildikçe kendimi daha da kötü hissettim. 

Sonra yavaş yavaş kendime bakmaya cesaret etmeye başladıkça gördüm ki, tüm bu kendimde kabul edemediğim, savaştığım her şey benim bir parçamdı, onları ayırıp bir kenara koymak yerine onlardan nasıl bir ben yaratmak istediğime karar vermem gerekiyordu. İşte ben tam o sıralarda kendimi ifade etmenin gücünü keşfettim ve yazmaya sarıldım. Yazmanın ve paylaşmanın iyileştirici gücünü hem kendimde, hem de etrafımdakilerde gözlemlemeye başladım. Aslında bu zamana kadar getirdiğim tüm kırık dökük hasarlı parçalarımı yavaş yavaş birleştirmeye ve ortaya çıkan esere şaşırmaya başlamıştım.

Tüm kusurlarımı ve yaralarımı önce kendime ışık olmak daha sonra başkalarının yolunu açmak için kucaklamaya söz verdim. Ortaya çıkan “konuş kızım” profili benim için tam bir kintsugi eseriydi, güzel bir kahve fincanı belki 🙂 Konuş kızımda konuştukça daha iyi anlıyorum, o yaralarım, yara bantlarıyla saklamaya çalıştığım kusurlarım hepsi benim bugünkü ben olmamda, o fincanın yavaş yavaş ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştı, oynamaya da devam ediyordu.

Mevlana çok güzel söylemiş: “Yaraların ışığın içeri girdiği yerdir.”

Sevgiyle kalın.

İlginizi çekebilir: ‘Evet, kafayı kendimle bozdum’: Şükür defteri ve nefes terapisi

Ecehan Kaylan
1990 Aralık ayında, İzmir’de başladı benim serüvenim. 10 senedir kurumsal hayatta özel şirketlerde çalışan, 33 yaşında beyaz yakalı endüstri mühendisiyim. 30 yaşımla beraber hayatın ... Devam