Kendini çok sevenlere: Çok güzelsiniz!

Başkasında ararız. Bir başkasının bize verdiği sevgi çok kıymetlidir değil mi hayatımızda? Başkası verdiği için “değerli” oluruz örneğin… Bir başkası “bize doğru” bir sevgi yönlendirdiğinde ancak “kabul görmüş” hissederiz. Ancak “beğeni” aldığımızda gerçekten muhteşem hissederiz, yani başkasının gözlerinden kendimizi gördüğümüzde ancak kendimizi “güzellik” ve “sevilmek” övgüsüne layık buluruz.

Neden diye soralım istiyorum, neden bir başkası oluşumuzun güzelliğini doğrulamak gerekliliğinde olsun? Neden kendi kendimizi “yeterince” sevemeyiz örneğin? Yani illaki bir erkek arkadaşa, bir kız arkadaşa veya bir eşe ihtiyaç var mıdır? Veya bunların hepsine sahip olan ben örneğin, içimdeki boşlukları o başkasından gelecek sevgi ile doldurabilir miyim?

Ben sizin için hemen cevap vereyim kocaman bir hayır… Çokça karşılaştığım bir başka durum, bu hafta özellikle hem kadınlardan hem erkeklerden çokça duydum ve sizlerle burada paylaşmak istedim. Bizler bilemiyoruz öncelikle “en çok” kendimizi sevmeyi. Neden diye sorguladığımda oldu ve bu konuda çokça hayata düştüğüm de oldu… Ama işte bugün öyle bir noktaya geldim ki bu konu açıldığında adeta “hayretle” bakıyorum bu kişilere ve onlar da benim söylediklerim karşısında “hayrete” düşüyor…

Nedir kendimizi sevmek ve neden bu kadar önemlidir? Bir kere kendimize kabuldür, olduğumuz gibi, değiştirmeden, dudaklarımızı büyütmeden örneğin, saçımı illaki düzleştirmeden veya eğer bir erkeksek sakalımız ve bıyığımız ile. Yani olduğumuz gibi… Bir kere kendimizi tüm “fiziksel” oluşumuzla muhteşem şekilde sevebilmek ve kabul etmektir. Bu kendimize verebileceğimiz en harika hediyedir… Sadece biz oluruz ve biz yaradılışımıza karşı borçlu olduğumuz saygıyı ancak bu şekilde yeşertebiliriz damarlarımızda… Dünyada bulunmamız ve “ben” halimiz eşsizdir. Bir düşünün bir kere biz kendimi sevmiyoruz ve belki de beğenmiyoruz ama bu öyle bir şey ki “kainatta bir eşi daha olmayan” bir şeye yönlendiriyoruz bu hisleri… Sizce sevmekten mahrum bıraktığımız ve o diğer kişinin sevgisi olursa “ancak” sevilmeye layık olacak kendimiz bundan çok çok daha fazlasını hak etmiyor mu?

Peki kabul dedik. Kabulden sonra olduğu gibi kabul etmekten sonra olduğu gibi sevmek geliyor işte. Karşılık beklemeden sevmek, yani o bizim hep o beni sevecek ben onu seveceğim şeklinde düşünmediğimiz bir sevmek türünden bahsediyorum aslında; ilahi sevgi… Yani o kişinin varlığına “kendi varlığımıza” minnettar olmak, beklemeden, yargılamadan, o kendi kendimiz olmak halimizle yine kendiliğimizi sevmek… İşte bunu bildiğimizde sevgi bizden taşar hale geliyor, bu yüzden ancak kendimizi çok çok sevdiğimizde “başka bir kişiyi de sevebilen” bir insan olabiliyoruz…

İlahi sevgiyi kalbimizde biriktirdiğimizde, kendimizi delice ilahi aşkla sevdiğimizde, tüm güzelliğimizi adeta bir ayna gibi görebiliyoruz. Tüm seçimlerimizi, kelimelerimizi, titreşimlerimizi ve en önemlisi “kendi” halimizi adeta parlatıyoruz… Bu yüzden en önemli aşama geliveriyor, pişmanlıklarımızla, kaybedişlerimizle, belki yanlışlarımızla fakat kendimizi ilahi sevgiyle çokça sevebilmek…

Tüm bu tanımlar aslında “sevmek” kavramının anlamına yüklediklerimizden kaynaklanıyor… Öyle zamanlar oluyor ki sevgi yok diyoruz, başkası beni görmüyor, neden beni sevmiyor, neden ben sevilmeye layık değilim, neden sevilemiyorum diye sorgulayabiliyoruz. Fakat işte tüm cevaplar nerede arıyorsak yine içimizde yatıyor, bir kalp bir oluş ancak biz sevgiye verdiğimiz “tanımı” değiştirebildiğimizde gerçeklik buluyor; bu yüzden “sevmek” bilgisi önce kendimizde başlıyor… Herhangi bir kişiyi sevebilmek veya “sevildiğimizi görebilmek” de yine kendi kendimizi sevmekten geçiyor…

Evliliğimin son döneminde çokça sorgular olmuştum. Neden bu adam benimle evlendi, ben sevilmeye layık mıyım diye, neden evliydim yani bu oluş halini bir türlü kendime layık göremiyordum… Çok fazla üzüldüğüm kırıldığım durumlar yaşamıştım ama hiçbirinde hesap sormamıştım hep üzülmeyi de kabul etmiştim… Şimdi anlıyorum ki öncelikle kendime sevgim ne derece azmış… Ben kendimi o kadar sevmiyordum ki zaten herhangi birinin beni “gerçekten” sevmek hali olsa da anlayamıyordum, ve eğer bu “gerçek” bir sevgi değil ise bu durumda üzülmeye ve kırılmaya da hakkım olmadığını düşünüyor, “hesap sorup” meydan okuyamayacak kadar değersiz görüyordum kendimi…

Bugün geldiğim noktada ise sadece kendi kendime sevgim ile kendimle geçirdiğim muhteşem başbaşa anlarım yanında, seyahatlerim, kendime hediyelerim ve sadece “kendimi” onurlandırmak üzere yaptıklarım var. Ve her an tekrar tekrar içimden geçirdiklerim… İşte bizler kendimizi sevmeyi öğrendikçe çokça duyabilir oluyoruz “seviliyoruz”… Ben bilincimi değiştirdiğimde hayatımda tezahür eden sonraki tek uzun süreli ilişkim “muhteşem bir sevgi akımı” oldu. O kadar çok sevildim ki, gerçekten “sevilmek” kavramını bana öğreten muhteşem insana şu anda ve her zaman minnettarım… Hayat ben kendimi sevmeyi biraz öğrendiğimde karşıma muhteşem bir sevgi ateşi çıkarmıştı…

Bakın Osho’nun değerli eseri Sevgi; Aşkın En Güzel Çiçeği’nde sevmek kavramı nasıl değerlendiriliyor;

“…Sevgi senin biyolojiyi, fizyolojiyi aştığın anlamına gelir. Sen artık köle değilsindir.

…Şehvet tutkudur, sevgi ise şefkattir. Şehvet arzudur, sevgi ise paylaşmaktır. Şehvet diğerini bir araç olarak kullanır, sevgi ise diğerine kendi içine bir amaç olarak saygı duyar… Sevgi seni bir nilüfer yapar. Sen hırsın, öfkenin, açgözlülüğün çamurlu dünyasının üzerinde yükselmeye başlarsın. Sevgi enerjilerin dönüşümüdür.

…Sevginin anlaşılması gerekir. Çünkü o olgunlaşmış aşktır… Sevgi hiç kimseye yönelmez. O bir ilişki değildir, o basitçe senin varlığının kendisidir. Sen ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, herkese koşulsuzca, karşılığında bir şey istemeden sevgi dolu olmaktan keyif alırsın. Sevgi kör biyolojiden özgürleşmektir”.

Bu yazımı okuyan sevgili sen, bugün ve her gün kendini ama en çok da sen kendini çok sev, herhangi biri seviyor diye değil, muhteşem ve kusursuz olduğun için değil “biricik ve bir tane” olduğun için, tüm dünya aslında senin burada alacağın nefes için yaratılmış olduğu için ve kainatta bir benzerin olmadığı için, olağanüstü güzellikte olduğun için herkesten ve bir diğerinin sana verebileceği tüm sevgiden bağımsız olarak; sen kendini çok çok sev; ve bu sevgiyle bugün şu anda olduğun gibi hep çok güzel kal…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam