Gizli toksinlerden arınma rehberi: Sakızlardaki mikroplastiklerden nasıl korunursunuz?

Gündelik hayatımızda tekrarladığımız ufak ve masum görünen eylemler, bazen uzun vadeli sağlık üzerinde büyük etki bırakır. Ancak söz konusu sakız çiğnemek gibi küçücük bir alışkanlık olduğunda kimsenin aklına bu minik eylemin, biyolojik devamlılık ve gezegen üzerinde tahrip edici etkileri olduğu gelmez. Genellikle nefes tazelemek ve ağza hoş koku vermek için tercih edilen sakızların, dünyadaki en riskli mikroplastik taşıyıcısı olduğu da az bilinen gerçeklerdendir. Artık hayatın her yerinde hatta çiğnediğimiz sakızlarda bile görünür hale gelen mikroplastikler, tüm yaşam kalitesini olumsuz etkileyen toksik maddelerdir. Dolayısıyla küçük görünmesine rağmen etkileri ciddi boyutlara ulaşabilen bu çevresel sorunun, aynı zamanda bilinçli yaşam meselesi olarak da kritik önem taşır.

Sakızlarda ne kadar mikroplastik var?

Son yıllarda yapılan araştırmalara göre, insan kanından okyanuslara kadar aklımıza gelecek hemen her yerde mikroplastik parçacıklarla karşılaşmak söz konusu. Çünkü günümüzde üretilen sakızların büyük bölümü, doğal ağaç reçinelerinden değil, petrolün bir türevi olan sentetik polimerlerden yapılır. Bir diğer deyişle, sakızın ana maddesi bir tür plastiktir. Bu sakızları çiğnemek ise bedene yayılan ve doğaya salınan mikroplastik miktarını ciddi anlamda artırır. 

Bilimsel veri; tek bir parça sakız çiğnemenin, gezegene 100 ila 600 mikroplastik salabileceğini gösteriyor. Düzenli sakız çiğneme alışkanlığı olan bir kişi, yıl boyunca 30.000’e kadar mikroplastik parçacık yutarken bir o kadarının da gezegene dağılmasına yol açabiliyor. Tespit edilen parçacıklar arasında ise giyim elyafı, tek kullanımlık kap, ambalaj üretiminde kullanılan polietilen, polipropilen, polistiren gibi plastikler yer alıyor. Özetle, farkında olmadan yapılsa da masum görünen bir eyleme göre oldukça ciddi sonuçlara sahip.

Mikroplastiklerin insan sağlığına etkileri

Mikroplastik, adından da anlaşılacağı gibi küçük plastik partikülleridir. Genellikle çapı 5 milimetreden küçük olan plastikler bu gruba girer. Ancak boyutlarının küçük olması, etkilerinin de hafif olduğu anlamına gelmez. Özellikle doğrudan ağız yoluyla vücuda giren mikroplastikler akciğerlere, sindirim sistemine veya kan dolaşımına yayılabilir. Araştırmacılar bu durumun uzun vadeli sonuçlarını araştırmaya devam etse de olası riskler arasında pek çok sorun sıralanabilir:

1. İltihaplanma ve oksidatif stres

Mikroplastikler, vücuttaki bağışıklık tepkisini tetikleyerek kronik iltihaplanmaya yol açabilir. Normal şartlarda vücut, dışarıdan gelen plastik partiküllerini yabancı cisim olarak algılar ve bu zararlı maddeleri yok etmek için inflamatuar bir tepki sürecine girer. Mikroplastik maruziyetinin uzun süreli olması halinde vücuttaki iltihaplanma kronikleşerek diyabet, kalp rahatsızlıkları ve kanser gibi birçok sağlık sorununa neden olabilir.

2. Oksidatif stres

Vücudun mikroplastikleri zararlı cisim olarak algılayıp onlara savaş açması sürecinde, hücrelere zarar veren serbest radikaller üretilir. Antioksidan savunma mekanizması ile bu radikaller arası dengenin bozulması ise oksidatif stres olarak bilinen bir doku hasarına neden olabilir. Oksidatif stres, DNA’ya zarar vererek hücresel yaşlanma hızını artırabilir ve vücuttaki temel dokuları aşındırabilir.

3. Hormonal bozukluklar

Mikroplastiklerin barındırdığı kimyasal maddelerin bazıları, endokrin sistemini bozarak hormon dengesini değiştirecek kadar zararlıdır. Mikroplastik yapımında kullanılan BPA, ftalat ve benzeri kimyasallar özellikle östrojen hormonu, tiroid hormonları ve androjenleri taklit ederek doğal hormonları bloke edebilir. Hormonal dengenin bozulması sonucu insülin direnci ortaya çıkabilir, üreme sağlığı olumsuz etkilenebilir, hatta doğurganlık problemleri gözlenebilir.

4. Kalp ve damar sağlığı

Mikroplastiklerin kana karışması, damar iç yüzeyinin yapısında ve işlevinde bozulmalara neden olarak kalp-damar sağlığını tehdit edebilir. Vücudun en hayati dolaşım sistemi olan kan ve damar dokularında yer alan mikroplastikler, herhangi bir organa kolayca ulaşma riskine sahiptir. Bu da tüm vücudu savunmasız hale getirerek kalp-damar hastalıkları başta gelmek üzere birçok ciddi sağlık sorununa sebebiyet verebilir. Uzun vadede kalp krizi, damar sertliği, hipertansiyon gibi hastalıkların gelişiminde kilit rol oynayabilir.

Daha bilinçli bir sistem nasıl geliştirilir?

Bütün bunlarla birlikte, taze ve ferah bir nefes için sağlıklı yaşamdan vazgeçmeniz gerekmez. Nitekim, çiğneme alışkanlıklarında yapacağınız ufak ama bilinçli seçimlerle kendinize iyi gelen alternatiflere ulaşabilirsiniz:

  • Bazında ağaç reçineleri kullanılan, plastiksiz sertifikasına sahip doğal sakızlara geçebilirsiniz. Böylece sentetik polimer tüketimini minimuma indirir ve doğal maddelerin ağız sağlığına katkılarından faydalanabilirsiniz.
  • Çiğnediğiniz sakızı aroması gittikten sonra atıp yerine yenisini çiğnemek yerine, aynı sakızı daha uzun süre çiğnemeyi deneyebilirsiniz. Çünkü mikroplastik salınımı genellikle ilk dakikalarda en yüksek miktardadır, sadece bu adımla bile yıllık mikroplastik alımını sınırlandırabilirsiniz.
  • Ağız kokusundan şikayetçiyseniz, sorunu gidermek için nane yaprağı, rezene tohumu ve karanfil gibi doğal yöntemlere başvurabilirsiniz. Bu tür doğal ürünler sayesinde vücuda gereksiz yere kimyasal katkı almaz ve ağız hijyenini artırabilirsiniz.
  • Düzenli fırçalama ve dil temizleme alışkanlıkları kazanarak, diş fırçanızı belirlenen aralıklarda değiştirerek ve düzenli kontrollere giderek ağız sağlığını iyileştirebilirsiniz. Böylece kötü kokuya neden olan sorunlardan en doğru şekilde kurtulabilir ve sorunu maskelemek için sakız çiğnemek zorunda kalmazsınız.

Kaynak: mindbodygreen, the conversation, britannica

İlginizi çekebilir: Plastik içerdiğine inanamayacağınız 20 şey

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!