Değersizlik duygusu ve psikolojik çözümlemesi

’Al beni çekmecene koy 

Ben orada yıllanayım

Unut orada istersen

Unutulanın olayım,

…Ama bi’şeyin olayım’’

Buram buram değersizlik kokan şarkı sözleri kulaklarımda yankılanıyor. Her bir dize zihnimde dans eden kelimelerle çarpışıyor ve bende yeniden yazma isteği uyandırıyor. Bu satırlar insanın bitip tükenmez “değer” arayışına dair olacak.

Değersizlik

Değersizlik, kişinin varoluşunun “yetmediğine ilişkin güçlü bir inançtır.
Kökeninde genellikle çocuklukta yeterince görülmeme, koşullu sevgi, eleştirel ebeveyn halleri yatmaktadır. Nedeni çoğu zaman ebeveynin çocuğuna olan bakışlarındaki kişiliksizleştirmede yatıyor olsada yaşanan travmatik olaylar da bu inancın gelişmesine yol açar. Okul hayatındaki başarısızlıklar, şiddet ve ayrılıklar gibi dış etkenler bu psikolojik durumu besleyebilir.

Zihin, bu eksikliği yetişkinlikte farklı maskelerle örtmeye çalışır.
Kimisi “daha çok vererek” değer kazanmak isterken, kimisi “hiç ihtiyaç duymayarak’’, müdanasız davranışların ardına gizler bu inancı.

Ama dinamik aynıdır:  ‘’Bana hak ettiğim değeri vermedi! Beni değersiz hissettirdi! Ben değersizim!

Aşk mı, değersizlik mi?

‘’Kaçırdığım şeyin adı aşk’tı.’’ Diye devam ediyor söz yazarı. 

Aşk’ı avucunda tutmaya çalıştığı bir balık gibi görüyor sanki. Balık ellerinden kayıp gitmiş ve o tutmayı becerememiş. Kaçan bir fırsat gibi görüyor aşkı. Halbuki bilmiyor

Aşk sandığı şey görülmeye, duyulmaya, aidiyet hissine hasret kalışı. 

Sen orada, unutulmanın pasıyla yavaşça kararmaya yüz tutmaya razı olup, “Ama bir şeyin olayım”  diyorsun. Çünkü ‘’hiç’’ olmaktansa paslanıp yitmeyi göze alıyorsun. Tam da burada başlıyor değersizlik döngüsü.
Kendi varoluşunu ötekinin onayına emanet ettiğinde, değer duygun artık içsel bir deneyim olmaktan çıkıp, dış dünyanın rüzgârına bırakılmış hassas bir yapıya dönüşüyor.
Bir gün göğe yükselir gibi hissediyor, bir sonraki gün yere çakılıyorsun — çünkü teraziyi elinde tutan artık sen değilsin.

Kendi değerini belirlemeyi başkalarına bırakmanın bedeli de ağır oluyor. Yaşamın her anını kuşatan yetersizlik, dışlanma, işe yaramama, sevilmeye muhtaçlık hisleri, insanın yaşama arzusunu azaltır.

Kadın ve erkekte değersizlik davranışları

Kadınlar çoğu zaman herkese yetişmeye, herkesi memnun etmeye çalışır.

Sevilmek için kendinden verir. 

Ve bir noktada tükenir.

Kimi zaman da görünüşünde, iş yaşamında, ilişkide kusursuz olma baskısı altında ezilir.

Üstelik mükemmel oldukça değerli olacağına da pek emindir.

Erkeklerse çoğunlukla güçlü, başarılı, kontrol sahibi olmaya tutunur.
Güçlü oldukça, kazanabildikçe, beğenildikçe değerli hissetme yanılgısına kapılır.
İlişkilerindeyse “elde ettiğinde gelen hızlıca soğuma” hali, o değersizliğin başka bir maskesidir.

Alıngan olurlar ve insanların her tavrını olumsuz algılarlar; “Adam yerine bile koymadı, Yüzüme bile bakmadı!…’’ 

Hem kadın hem erkek için, “değerli hissetmek demek değerli şeylere sahip olmalıyım” inancını pekiştirir.
Lüks markalar, pahalı restoranlar, gösterişli yaşamlar…
Hepsi bir noktada, içeriden yankılanan “bakın, ben de varım” deme halidir.

Değerin yanılsaması

Su şişesinin havaalanında 100 TL’ye markette 10 TL’ye satılıyor olmasının bir anlamı yoktur. Çünkü sen su şişesisin, içinde su gibi bir mucizeyi taşıyorsun. Kendi işlevinle, içindeki kaynaklarınla, var oluşunla ilgilenmek yerine, ötekinin seni nerede, hangi fiyata konumlandırdığına takılıp kalıyorsun. Paradokssal biçimde senin değerli olduğuna yönelik aksini kanıtlama çabaların, seni değersiz kılıyor. 

Gerçek değerini nerede bulacağını merak ediyorsan, cevabı sindirilmemiş geçmişinde gizli. Şifası ise şu an’da, farkında olmanda. 

Bilmeni isterim ki; Sen unutulan olmayı değil, hatırlanan olmayı hak ediyorsun.

İlginizi çekebilir: Başarıyı engelleyen gizli tehdit: Sınav kaygısı

Hazal Aslan Klinik Psikolog
Hazal Aslan, İstanbul Bilim Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünden 2017 yılında mezun olmuştur. Akabinde uzun dönem yurt dışında bulunarak dil eğitimini tamamlamıştır. Türkiye'ye geri ... Devam