Bir şeylerin tadını çıkarmak nedir: Savoring’e hayatınızda yer açın

Mutlu olmak için anda kalın demek yeterli değil, bu tanımın ne anlattığı doğru aktarılmıyor. Anda kalmak tüm sorumlulukları bırakıp, ne hissettiğimizi etiketleyip, mutlu olduğunu düşündüğümüz anın zihnimizde ya da kamera ile fotoğrafını çekip bir kenarda dondurmak değil. Aynı şekilde farkındalık olarak aktarılan bu süreçte sizi mutsuz eden anlarda da, mutsuzluk ile anı ilişkilendirip, “Bu görselde mutsuzdum” diye etiketlemek de değildir. Anda kalmak ve farkındalık çalışmalarının askıda kalmasının sebebi budur. Bu alanlarda çalışma yapmış çoğu insandan şunu duyabilmek mümkün; “Ben bunu anlamıştım, nasıl tekrar unuttum?”

Savoring başlığının well-being (iyilik, sağlık ya da esenlik) kavramı altında yer almasının sebebi şöyle açıklanıyor: Şu anda yaşadığınız, mutlu olduğunuz ya da mutsuz olduğunuz anın dışına çıkarak gözlemlemek ve yorumlamak. Bunun için büyük olaylar, kırılma noktaları değil, en basit anları seçmek önemli. Küçük küçük büyümek için, mutluluk biriktirmek için. Mesela güzel bir duş, lezzetli bir yemek, manzaralı bir yürüyüş ya da herhangi bir şey. Yaptığınız iş ile bağlantıda kalmak, ona hakkını vermek, göstermek, tüketmek için değil, sadece ve sadece o anı yaşamak için. Sanırım çocukken gözlem ve deney aşamasında bunu çok rahat yapabiliyorduk çünkü öğreniyorduk. Her detayın, hareketin, kokunun, tadın önemi vardı. Bu sebeple her zaman dünyanın eskiden daha güzel olduğu konusunda hemfikir oluruz, bazı durumlarda haklılık olsa da, bu temelde anda kalmayı layıkı ile başarmış olmakla alakalı. Günlük yaşamın törenlerini kutsamış olmak ile alakalı.

Her yeni jenerasyon için değişken olsa da bu değerler, toplumsal yapıda bir aile çatısının olması, ailenin yemeği beraber yemesi, yemek yerken görgü kurallarının gözetilmesi, yemeğin sadece masada yenmesi, verilen porsiyon kadar tüketmek, yemeğe saygısızlık yapmamak ve yapılanı takdir etmek, acele etmeden aile ile bu anı paylaşmak: Bu bir tören. Her gün tekrarlanması, bunu deneyimleyen insanların aile kavramı altında beraber yapılan bu aktivitelerin yer aldığını bilmesi, onu beraber deneyimlemesi, bu ritüele istekli ya da isteksiz bir irade ile eşlik etmesi bu deneyimi her çocuk için farklı kılar, istemeyen katılımlar dahi tekrarlı bu tecrübe içinde değerli birer mutluluk anı olarak hafızamızda yerini alır.

Bu tecrübe sabit mutluluk anı ile kendinize yeşil sebze suyu alıp “Sağlığım için iyi bir şey yapıyorum” deyip, plastik şişesinden içerken neyi deneyimlediğinizin farkına varmanız önemli. Bu anda üretilen, sizin dahil olduğunuz, tekrarlı bir içme eylemi dışında mutluluk getirecek bir an olduğundan emin olun.

Bu anları geliştirmek, tüketici, anı tüketici olmaktan çıkıp, kalıcı mutluluğa geçiş yapmak için birkaç teknik deneyebilirsiniz:

  • Yaşadığınız anı bir başkası ile paylaşın,
  • Şanslı olduğunuzu düşünün,
  • O anda ne yaptığınızdan emin olun, anda kalmak için fotoğraf çekmeyin, bunu dijital anlamda yazmıyorum, gözlemleyin.
  • Şükretmek için en az bir nedeniniz olsun!
  • Zevk süresini uzatın, yediğiniz tatlıyı ikiye bölün, ikinci kısmı yemek için kendinize ekstra süre tanıyın, mesela “Kalanı yarın yiyebilirim, aynı saatte ve yanında kahve ile!” diyebilirsiniz.
  • Kendinizle konuşun! Deli desinler. Kulağınızın sizi duyması gerekir, dışarıdaki seslerden çok kendinizi duyun.
  • Kelimlerin gücünü önemseyin, bir kelimenin oluşması insanlık tarihi kadar eski ise, onları gelişigüzel kullanacak kadar nankör olmamalıyız.
  • Nezaketi önemseyin ve önce sadece kendinize nazik olun, sonra dışarısı gelir.

Bunu söylerken hep şu aklıma gelir: Türkiye’de ve toplum geleneklerimizde çok değerli tecrübeler var. Konuk ağırlanmasından tutun da elindekini paylaşmaya, komşuyu yoklamaya, ihtiyacı olana yardım etmeye kadar… Bunların arkasında bazı gölgelenen gerçekler var, mesela evini, arabasını, telefonunu başkası için alanlar, eve gelene ikram edenler, kendisini es geçenler. Yediğinizin kalitesini kendinize göre ayarlar, giydiğinizi temiz kullanırsanız misafir için her zaman aynı standartı sunabilirsiniz. Diğer yandan misafir görsün diye yaşayıp ya da teknoloji odaklı yaşamda insanlar iyi bilsin diye yaşarsanız, eve döndüğünüzde yalnızlığınızın artmasından öte, kendinize duyduğunuz saygıyı yitireceksiniz. Sizin yemediğinizi bir başkası yememeli, sevgiliniz dahi olsa… Önce kendiniz. Bu bencillik değildir, kendinizi herkesle eşit gördüğünüzün ve olduğunuz gibi kabul ettiğinizin göstergesidir. Misafire özen, kişisel bakım, ev temizliği yapılan ikramın pahasından daha değerlidir. Bu her zaman böyleydi.

Sevgiler…

Deniz Özalp
Merhaba, Ben Deniz Özalp. Berlin doğumluyum, ilk anadilim Almanca. Hayatıma Almanya'da başladım, daha sonra Adana'ya dönüş ve eğitim hayatına devam ettiğim Adana Koleji ve ... Devam